Hasret büyümüş, üniversiteli, devrimci bir genç kadın olmuştu, aynı koğuşta bunca yıl sonra yan yanaydık. Ben ise belediye eşbaşkanıyken belediyemiz kayyumla gasp edilmiş, o nedenle oradaydım
Bu yazının başlığı için çok düşündüm ne demeliyim nasıl bir başlık çarpıcı olur diye? Fakat en doğru başlığın bu olduğuna karar verdim; “Hasret ve Ben.” Tabi siz yazıyı okuyunca sanırım anlayacaksınız.
Hasret kim? Hasret cıvıl cıvıl, enerjisi çok yüksek, zeki, güzel, üniversite eğitimi almış, devrimci genç bir kadın. Gözlerinin ışığından sanki, yarın özgürlük geldi geliyor hissi uyandırıyor insanda. Onu son gördüğümden bu yana çok olgunlaşmış, hayata daha rasyonel bakan, analizleri çarpıcı, genç dinamik bir Hasret. Ailesi niye adına Hasret koydu bilmiyorum, belki bir erkek çocuğuna hasret, belki özgürlük hasreti belki de aileden büyük bir kadının adı Hasret. Şu da olabilir tabi aile eğer devrimci ise yani devrime hasret de olamaz mı?
Ben uzun yıllar önce -yılı tam olarak hatırlamıyor olabilirim bunu Hasret’e sormam gerekiyor- İHD Genel Merkez yöneticisiydim, Ankara’da bir ortaokuldan çocuk haklarıyla ilgili sunum yapmamamız istenmişti. Yönetim benim gitmem konusunda netleşti. Ben gidip BM Çocuk Hakları Bildirgesi'ni onlara anlatacaktım fakat bunu çok güzel bir dille yapmalıydım, o yaş grubunun anlayabileceği yalın bir dil kullanmalıydım. Gittim, doğrusu küçük bir gruba sunum yapacağımı düşünüyordum bir de ne göreyim koskocaman bir salon tıka basa dolu, çocuklar heyecanla bekliyorlar. Hatırlıyorum çok şaşırmış ve sevinmiştim. Konuyla ilgili güzel bir çizgi film izlettim, çok hoşlarına gittiğini de iyi hatırlıyorum. Durmadan sorular sordular cevap verdim, ben onlara sorular sordum cevap verdiler. Ayrılırken sınıf annesi ve çocuklarla fotoğraflar çektirdik, birbirimize teşekkür ederek memnuniyetle ayrıldık.
Aradan uzun yıllar geçti, benim için bir anı olarak kalmıştı. Sonra ben başka başka çalışmalara gittim. Bir anıydı benim için zaten çok da bu tür sözleşmeleri anlatmamızı istemezlerdi, bu nadir rastladığımız bir durumdu.
Bir gün hapishanede koğuşun kapısı açıldı gardiyan iki genç kadını içeri koyup mazgalı kapattı. Hapishanelerde yeni gelen arkadaşlarla ilgilenmek hızlıca eksikliklerini tamamlamak, "merhaba" demek, sıcak bir gülüş, yoldaşça bir güven önemlidir. Açlarsa yemeklerini hızlıca önlerine getirmek adettir. Gerçi yemek dediğiniz de nedir en çok kantinden aldığımız bir iki şey. Ben de açlık grevinden yeni çıkmış bu hapishaneye yeni getirilen iki genç kadınla ilgilendim, sohbet ettik bedenleri yorgundu, uykusuzlardı. Bilmedikleri, tanımadıkları kadınların yanına gelmişlerdi. Nihayetinde aynı koğuştaydık tabi koğuş 45 kişilikti, kalabalıktık. Bazen sayı artıyordu, bazen de peş peşe tahliyeler olunca çılgınca seviniyorduk arkadaşlarımızı alkışlarla, türkülerle, halaylarla dışarıya gönderiyorduk.
Birkaç gün sonra Hasret ve Duygu'yla sohbet ediyorduk. Hasret, “ben sizi tanıyor gibiyim" dedi. Nerden tanıyor olabilirsin? Oradan buradan derken birbirimize sorular sorarak bulduk Ankara’daki o okulda ki BM Çocuk Hakları Bildirgesi'nin sunumuna katılan küçük kız çocuğuydu HASRET.
Hasret “hatta bende ikimizin fotoğrafı var” deyince durum koğuştaki arkadaşlarımızın da ilgisini çekti. Hemen ailesinden ikimizin fotoğrafını istedi, geldi. Acaba bu yazının başlığı ikimizin fotoğrafı mı olmalıydı? Hâlâ kararsızım…
Hasret büyümüş, üniversiteli, devrimci bir genç kadın olmuştu, aynı koğuşta bunca yıl sonra yan yanaydık. Ben ise belediye eşbaşkanıyken belediyemiz kayyumla gasp edilmiş, o nedenle oradaydım. Bizi oraya koyan anlayış kadın düşmanlığıydı. Kadınların mücadelesi insanlık mücadelesiydi.
Neydi bizi yan yana getiren şey; elbette mücadele, kadın özgürlüğü,
Neydi bizi yan yana getiren şey; erkek egemen sistemin kadına reva gördüğü zulüm,
Neydi bizi yan yana getiren şey; adalet ve özgürlük arayışı… Bunları istediğimiz için sistem bizi içeri kapatıyordu. Bizi terbiye ettiklerini sanıyorlardı fakat yanılıyorlar. Biz erkek egemenlikli sistemle mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Kadın cinayetlerinin son bulması için çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz, bu topraklarda demokrasi, barış, Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesi için elimizden geleni yapacağız.
Mahpusta kadınlar, yaşadıkları yerleri, mekanları direniş alanı haline getirebiliyorlar. Okuyup yazıyorlar, yoldaş oluyorlar, bazen de böyle ilginç tesadüflerle karşılaşıyorlar. Bu arada Hasret de verilen cezayı yattı, çıktı. Daha güçlü genç bir kadın olarak aramızda şu anda. Geçenlerde oturduk konuştuk sohbet ettik geçmişi andık. Güldük, anıları tazeledik ve dedim ki “bunu yazalım adına da Hasret ve ben diyelim." Sonra ayrıldık fakat en kısa zamanda görüşmek üzere diyerek.