Kadıneki Yazı,

Eril zihniyetin sistematik şiddetine karşı ‘Jin Jiyan Azadî’


Gülderen Varli-07 Tem 2024

Kürdistan illerinde kadın cinayetleri ve kadın cinayetleri üzerinde devletin uyguladığı sömürge politikaları, Kürdistan’da devletin erkek aklıyla yürüttüğü özel savaş politikaları ile uzman çavuş, korucu ve polis şiddetini ve yaşanan cinayetlerde uygulanan cezasızlık politikalarını her açıdan ele almak gerekiyor. Kürdistan’da erkek şiddeti devletin bizzat bunu önlemekle görevli “güvenlik güçlerince” bilinçli işleniyor. Bunlarla beraber şiddet, taciz ve yaşam hak ihlallerine karşı Kürdistan’da “güvenlik güçlerine” açılan davalarda da ciddi artış gözlemlendiği de ortadadır

Dünya’da ve Türkiye’de sistematik hale gelen kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri her gün artmaya devam ederek kadınları hayattan koparmaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’da yer alan eşitlik maddelerine rağmen kadınlar evde, sokakta, iş yerinde kısaca yaşamın her alanında erkekler tarafından katledilmekte ve erkek şiddetine maruz kalmaktadırlar.

İnsanlık tarihinden beri süren savaşlar, yıkılan devletler, kendini inşa eden olgu ve kurumlar şiddet örgüsünü farklı formatlarla var etmiş ve günümüze kadar bunu getir. Dünyada kıtalar ve devletler arasında süren yüzyıllık savaşlar bitmiş yeni dinamikler ve piyonlar sahneye çıkmıştır. Ancak yüzyıllardır devam eden ve gittikçe kendini farklı zeminlerde de var eden eril zihniyetin kadınlar üzerindeki şiddeti, bir türlü bitmemiştir.

Eril zihniyetin bu şiddeti dünyada yüzyıllardır bitmeyen tek savaştır. Bu savaş eril zihniyet tarafından kadınların kazanımları, hakları, bedeni ve tüm yaşam alanlarına açılmıştır. Bu savaş ve şiddetle kendini var eden eril zihniyet her alanda kadınların verdiği mücadele ile karşı karşıya kalmıştır.

Kadınların bu mücadele alanı eril zihniyet destekli tüm devlet yapılarına rağmen zamanla güçlenmiş ve her alana yayılmıştır. Küreselleşen dünya ile beraber nerede olduğu fark etmeksizin yaşanan kadın cinayetlerine ilişkin dünyanın her yerinden seslerini yükseltme ve mücadele alanlarını genişletmektedirler.

Mahsa Jîna Amini'nin 16 Eylül 2022’de İran’da “ahlak polisleri” tarafından öldürülmesinden sonra tüm dünyaya yayılan “Jin Jîyan Azadî (Kadın, Yaşam, Özgürlük)” felsefesi kadın mücadelesinde kitlelerin topyekûn nasıl birlikte mücadele ettiğini bir kez daha eril zihniyete göstermiştir.

Kadın cinayetlerinin arakasında yatan sebepler; kişisel anlaşmazlıklar, kadının ayrılma ve reddetme talepleri, namus ve ahlaki tutumlar, ekonomik nedenler ve erkeğin psikolojik sorunları olarak ileri sürülse de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kadın cinayetlerini (femicide) “kadınların kadın oldukları için öldürüldükleri” biçiminde tanımlamaktadır. Kadın olduğu için öldürülen kadınlar yıllardır erkek egemen tahakküm kodlarına karşı mücadele etmeye devam etmektedir.

Bununla beraber kadınları katleden failler hiç değişmemektedir. Genellikle fail kadınların en yakınında olan kişidir. Çoğunlukla failler kadının eşi, sevgilisi, eski eşi veya sevgilisi, tanıdık ve akrabalarından oluşmaktadır. Toplumsal olguların dayattığı cinsiyetçi rol paylaşımı ve kodlaması başta aile olmak üzere okulda, sosyal çevrede ve toplumun her alanında özümsenmekte ve içselleştirilmektedir. Eril egemen zihniyetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan kadına yönelik şiddeti artmakta, kadın üzerindeki güç ve baskısının daha da artmasına neden olmaktadır.

Ayrıca Dünya Ekonomik Formu cinsiyet eşitsizliği 2023 raporuna göre, Türkiye’nin 146 ülke arasında 124. sıradadır ve bu durum bu ülkede kadın cinayetlerinin ne kadar vahim bir hal almış olduğuna işarettir.

Bu bağlamda kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümleri ve kadına yönelik şiddeti var eden toplumsal kodlar, normalar, değerler, mekanizmalar ve araçlar her açıdan sorgulanmalıdır.

Kadına yönelik şiddet, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nin birinci maddesine göre; kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi veya eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanmasıdır.

Her ne kadar kadınların ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu ve Anayasal olarak koruma altına alınmış olsa da Anayasa’da geçen ve herkesin bildiği bu eşitsizliğin giderilmesi için devletin yerine getirmesi gereken yükümlülüklerin gereği bir türlü yapılmamakta ya da yapılmak istenmemektedir.

Kadınlara yönelik her türlü şiddeti önlemek için devlete yükümlülükler veren ve Türkiye’nin ilk imzacı olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi 20 Mart 2021’de bir erkek tarafından gece yarısı Resmî Gazete’de yayımlanan bir Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedildi. Türkiye, kadınların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak 1 Temmuz 2021 itibarıyla çıkmıştır. Kadına yönelik şiddeti önlemeyen iktidarın “imzamı çekiyorum” sözünün hükmü eril zihniyetin şiddetine karşı mücadele eden kadınlar açısından yok hükmündedir.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddeti katlanarak artmaya devam etmiştir. İstanbul Söyleşmesinin feshedildiği tarihten itibaren bu şiddetin daha da arttığı istatistiklerle açığa çıkmıştır.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre sözleşmeden çıkılmasından bu yana en az 963 kadın öldürülmüştür. Belirtmek gerekir ki, bu sayı sadece basına yansıyan kadın cinayetlerini yansıtmaktadır. Oysa gerçekte bu sayı maalesef çok daha fazladır.

İstanbul Sözleşmesi’nin usule aykırı bir biçimde Cumhurbaşkanı kararı ile gece yarısı feshedilmesi, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınları her türlü şiddete karşı açık hedef haline getirmiştir. İstanbul Sözleşmesinden çekilen Türkiye’de 2023 genel seçimlerinde şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişilerin yaşayacağı şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri düzenleyen 6284 sayılı Kanunun işlevsizleştirilesi mevzusu adeta bir siyasi pazarlık malzemesi haline getirilerek iktidar bloğu için siyasi ittifakların ön şartı olarak sunulmuş ve seçim vaatleri arasında yer almıştır. Aslında buradan da anlaşılacağı üzere kadına yönelik şiddeti önlemek yerine, kadın kazanımlarını pazarlık haline getiren bir zihniyet ile karşı karşıyayız.

Kadın cinayetlerini görmezden gelen, kadın kazanımlarından ve verilen kadın mücadelesinden rahatsız olan kadın karşıtı iktidar, kadınların haklarına el uzatma cüretini gösterdi ve halen bu cüreti Meclise sunduğu 9. Yargı paketiyle de göstermeye devam ediyor. Şiddet dilinin, siyasetin en üst perdesinden yapılması evde, sokakta, işyerlerinde ve tüm yaşam alanlarında açığa çıkan kadına yönelik şiddete zemin yaratmaktadır. Bunun bir sonucu olarak Türkiye de kadın cinayetleri, iktidarın özel savaş politikaları ve Kürdistan’da uygulanan sömürge politikaları da artan şiddet diliyle aynı paralelde artmaktadır.

Bu politika ve anlayışla eş güdümlü olarak her gün onlarca kadın; evinde, iş yerinde ve sokak ortasında erkek şiddetine maruz kalmaktadır. Cezasızlık politikasından güç alan faillere mahkemelerce ödül gibi cezalar verilmesi ile kadın cinayetleri artmaktadır.

Kürdistan illerinde kadın cinayetleri ve kadın cinayetleri üzerinde devletin uyguladığı sömürge politikaları, Kürdistan’da devletin erkek aklıyla yürüttüğü özel savaş politikaları ile uzman çavuş, korucu ve polis şiddetini ve yaşanan cinayetlerde uygulanan cezasızlık politikalarını her açıdan ele almak gerekiyor.

Kürdistan’da erkek şiddeti devletin bizzat bunu önlemekle görevli “güvenlik güçlerince” bilinçli işleniyor. Bunlarla beraber şiddet, taciz ve yaşam hak ihlallerine karşı Kürdistan’da “güvenlik güçlerine” açılan davalarda da ciddi artış gözlemlendiği de ortadadır. Mardin’de 13 yaşındaki N.Ç.’ye cinsel istismarda bulunan ve aralarında asker, memur, korucu, muhtar gibi birçok devlet görevlisinin olması, 18 Ağustos 2022’de Şırnak’ta kaybolan ve daha sonra cinsel istismarda uğrayıp öldürülen 17 yaşındaki Firdevs Babat’ın failinin korucu olması, Mardin Derik’te 22 yaşında bir kadına 3 erkeğin cinsel istismar etmesi ve bu erkeklerden birinin korucu Yakup A.’ olması, 18 Ağustos’ta Van’ın Başkale (Elbak) ilçesine bağlı bir köyde bir kadını cinsel istismarda bulunan B.A’nın korucu olması ve 1 Ekimde Van’da gün ortasında kadınları cinsel istismarda bulunan kişilerin 6 uzman çavuş olması Kürdistan’da kolluk güçlerinin failliğini ortaya koyması bakımından akla ilk gelenlerdir.

Yakın zamanda yaşanan davalara bakıldığında uygulanan politikaların kadınlara yönelik şiddeti önlemek yerine fail(ler)i korunduğu apaçık ortadır.

* Kolluk gücünün Kürdistanlı genç kadınlara yönelik işlediği suçlar son yıllarda özellikle Gülistan Doku ve İpek Er’le kamusal alana taştı. İki örnekte de rızanın olduğu devletin ideolojik aparatları tarafından önemle vurgulandı. Nitekim İpek Er vakasında hukuk bu argümana göre pozisyon aldı.

Yakın tarihte yaşanan bu iki vakada Kürdistan’da kadın bedeni üzerinden uygulanan politikaları anlamak, bu politikalarla ne amaçlandığını açığa çıkarmak ve meseleyi bütünlüklü olarak kavramak için son derece önemlidir.

Kadınlara yönelen bu eril zihniyetin; Kürdistan’da kadına yönelik uygulanan özel savaş politikaları, sömürge politikaları, yıllardır yapılan asimilasyon ve yok etme politikalarına rağmen direncini kıramadıkları Kürt annelerinden korktukları çok iyi bilinmektedir.

“Cennet annelerin ayakları altındadır” diyen iktidar yıllardır Kürt annelerine adaletsizliği reva görmektedir. Kamuoyunun yakından takip ettiği Emine Şenyaşar, yıllardır tek başına verdiği mücadele ile Kürt kadınının haksızlığa ve yok etme politikasına karşı nasıl direnç gösterdiğinin örneklerinden sadece bir tanesidir. Kadın Özgürlük Hareketinden, Annelerden ve politik zeminde direnç gösteren kadınlardan korkan zihniyet Kürdistan’da kadın bedenine karşı özel savaş politikası açarak Kürt Kadın direncini kırmaya çalışmaktadır. Eril zihniyet temelli iktidar politikaları, kadın şiddetine karşı mücadele veren Kürt kadınlarını kendisine aparat yaptığı siyasallaşmış yargının hapis cezaları ile yıldırmaya çalışmaktadır.

IŞİD gibi barbar ve karanlık bir zihniyeti kadın devrimi ile yok eden Kürt kadınları, maruz kaldıkları tüm yıldırma politikalarına rağmen “jin jîyan Azadî (Kadın, Yaşam, Özgürlük)” mücadelesinde mutlaka başarıya ulaşacaktır

*Jineoloji Dergisi 29. sayı /147


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Kadın kırımı, Şüpheli kadın ölümleri, Jin jiyan azadî,


...

Gülderen Varli