Eğer her çocuk, kendi potansiyelini ortaya koyabilsin istiyorsak, ona kendi dilinde eğitim alma hakkını tanımalıyız. Bu sadece adaletin değil, aynı zamanda pedagojinin de bir gereğidir. Örneğin UNESCO, çocuğun anadilinde eğitim almasının öğrenme başarısını kat kat artırdığını vurguluyor. Bununla birlikte, çocuk haklarını temel alan tüm uluslararası bildirgeler, eğitimin çocuğun dilsel ve kültürel özelliklerine uygun yürütülmesini şart koşuyor
Bir çocuğun dili, onun dünyayla kurduğu ilk bağın temelidir. İfade ettikleri, dünyayı anlamlandırdıkları, korktukları, şaşkınlık duydukları ya da sevdikleri her şey o dille vücut bulur. Bizim için, yani anadili Kürtçe olanlar içinse dil; sadece bireysel ifade değil, kolektif bir hafıza, bir kimlik ve tarihsel bir direniştir. Bu yazıyı kaleme alma nedenim, anadilde eğitimin sadece bir “hak” meselesi olmadığını, aynı zamanda çocukların ruhsal, bilişsel ve sosyal gelişimleri için hayati bir pedagojik gereklilik olduğunu vurgulamaktır.
Anadilde Eğitim: Pedagojik Bir Temel Şart
Pedagoji, yani eğitim bilimi, bireyin yaşına, gelişim düzeyine, sosyo-kültürel yapısına uygun eğitim yaklaşımları geliştirmeyi öngörür. Bir çocuğa, anlamadığı bir dilde bilgi vermek, sadece akademik değil, aynı zamanda duygusal bir çöküntüye yol açar. Türkiye’de Kürt çocuklar, okula başladıklarında Türkçeyi bilmedikleri için büyük bir iletişim engeliyle karşılaşmakta; öğretmenleriyle ve akranlarıyla sağlıklı ilişki kuramamaktadırlar. Bu durum, pedagojik olarak çocuğun öğrenme motivasyonunu düşürmekte ve özgüven kaybına yol açmaktadır.
Türkiye’de Eğitim Sistemi ve Anadilin Yokluğu
Türkiye’nin tek dilli ve tek kültürlü eğitim anlayışı, Kürtçe başta olmak üzere diğer yerel dillerin dışlanmasına sebep olmaktadır. UNESCO’nun önerdiği üç dilli eğitim modeli (anadili, bölgesel dil ve uluslararası bir dil) birçok ülkede uygulanırken, Türkiye hâlâ resmi eğitim dili olarak sadece Türkçeyi kabul etmekte, diğer dillerin eğitim alanında yer bulmasına izin vermemektedir. Bu yaklaşım, çocukların pedagojik ihtiyaçlarının yok sayılması anlamına gelmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan öğretmenlerle yapılan görüşmeler, Kürtçe konuşan öğrencilerin okul ortamında dışlanma, başarısızlık, özgüven eksikliği ve etiketlenme gibi çok yönlü sorunlar yaşadığını açıkça ortaya koymaktadır. Anadiliyle konuşması yasaklanan bir çocuk, sadece sessizleşmekle kalmamakta; öğrenmeye, paylaşmaya ve kendini gerçekleştirmeye de kapatmaktadır.
Susturulmuşluğun Sessizliği
Anadiliyle kendini ifade edemeyen bir çocuk, zamanla sessizleşir. Bu sadece kelimelerin susması değil, duyguların, ihtiyaçların, soruların da içe doğru bükülmesidir. Bu psikolojik sessizlik, depresyon, özgüven kaybı, toplumsal geri çekilme gibi belirtilerle kendini gösterir. Pedagoglar, dilin bir çocuğun “benlik gelişimi” ile doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. Anadilde eğitim alabilen çocukların ise okula daha istekli gittikleri, daha içten ve yaratıcı oldukları saptanıyor.
Anadilinde Eğitim Veren Okulların Deneyimi
2014 yılında Diyarbakır, Van ve Cizre’de bazı belediyelerin ve sivil toplum örgütlerinin desteğiyle açılan Kürtçe eğitim veren okullar, kısa süreli de olsa önemli bir deneyimi gözler önüne serdi. Bu okullarda çocuklar, ana dillerinde eğitim almanın sağladığı güven duygusuyla kendilerini daha rahat ifade etmeye başladılar. Müfredat, çocukların kültürel dünyalarına uygun olarak hazırlandı, öğretmenler pedagojik ve dilsel eğitimden geçirildi. Bu deneyim; özgüven artışı, sosyal ilişkilerde iyileşme ve akademik başarıda belirgin bir artış sağladı.
Ancak bu okullar, yasal güvence eksikliği, siyasi baskılar ve maddi kaynak yetersizliği nedeniyle uzun vadeli sürdürülemedi. Devletin resmi olarak bu okulları tanımaması, eğitimi veren öğretmenleri ve kurumları kriminalize etmesi, eğitimde eşitsizliğin derinleşmesine sebep oldu.
Eğitimde Eşitlik: Yasal Hak Değil, Pedagojik Zorunluluktur
Eğer her çocuk, kendi potansiyelini ortaya koyabilsin istiyorsak, ona kendi dilinde eğitim alma hakkını tanımalıyız. Bu sadece adaletin değil, aynı zamanda pedagojinin de bir gereğidir. Örneğin UNESCO, çocuğun anadilinde eğitim almasının öğrenme başarısını kat kat artırdığını vurguluyor. Bununla birlikte, çocuk haklarını temel alan tüm uluslararası bildirgeler, eğitimin çocuğun dilsel ve kültürel özelliklerine uygun yürütülmesini şart koşuyor.
Anadilinde Eğitimin Somut Katkıları
• Özgüven gelişir, sosyal ilişkiler güçlenir.
• Düşünsel esneklik ve yaratıcılık artar.
• Akademik başarı yükselir, öğrenme süreci hızlanır.
• Kimlik duygusu pekişir, toplumsal aidiyet gelişir.
• Okula bağlılık ve derse katılım artar.
Anadil Bir Seçenek Değil, Varoluşun Temelidir
Anadiliyle konuşamayan bir çocuk, kendini yarım hisseder. Oysa dil, sadece kelimeler değil; düş, tarih, kimlik, bağ, aidiyet, sevinç ve acıdır. Kürt çocukların da diğer tüm çocuklar gibi, kendi anadilinde duygularını ifade edebildiği, merak edebildiği, soru sorabildiği ve anlam arayabildiği bir eğitim sistemine hakkı vardır. Bu hakkı tanımak, sadece bir anayasa maddesiyle değil; pedagojik bir etik sorumlulukla mümkün olabilir.