Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Em Li Virin: Yüzyıllık İnkâra Karşı Bir Varoluş Mücadelesi

Dilan Taşdemir Dilan Taşdemir
11 Mayıs 2025
Yazı
0
Em Li Virin: Yüzyıllık İnkâra Karşı Bir Varoluş Mücadelesi
0
SHARES
39
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Yüzyıllık inkâra, asimilasyona ve sessizleştirme siyasetine karşı “Em li virin” demek; anadiliyle konuşmak, mahkemede Kürtçe savunma yapmak, yasaklara ve varlığın inkârcılarına karşı bir meydan okumaydı

“Yüzyıllık İnkâra Karşı Bir Varoluş Mücadelesi” ifadesi, özellikle Kürt halkının dili, kimliği ve kültürü üzerindeki asimilasyon, inkâr, imha ve yok saymaya karşı verdiği mücadeleyi anlatan tarihsel bir itirazdır. Bu ifade aynı zamanda şu anda Orta Doğu halklarının yüz yüze kaldığı soykırımlara ve imha süreçlerine tercüman da olmaktadır. Bütün varoluşumuzu ve haklı mücadelemizi sadece bu yargıya sığdırmak elbette imkansızdır. Böyle süreçleri en iyi tercüme edenlerden birisi de Hannah Arendt’tır.

Bunun içindir ki Hannah Arendt, “İnsanlık Durumu” adlı eserinde; “insanın ancak konuştuğunda ve kendini ifade ettiğinde toplumsal ve siyasal bir varlık haline geldiğini, eylem ve söz aracılığıyla dünyada görünür olduğunu” ifade eder.

Anadil yasağı ile de tam olarak Kürtler hafızasız kimliksiz ve sessizliğe mahkûm edilmek istenmektedir. Kürtlerin yüzyıllardır sürdürdüğü dil ve kimlik mücadelesi, yalnızca bir kültürel hak arayışı değil, aynı zamanda siyasal ve varoluşsal bir mücadeledir. Anadillerini konuşma ve bu dille eylemde bulunma talepleriyle Kürtler, kamusal alanda “biz de varız” demek için büyük bir mücadele verdi, veriyor.

Anadil, insanın dünyayla ilk kurduğu köprüdür. Bu köprü sadece kelimelerden değil; duygu, hafıza, kültür ve tarih parçalarından inşa edilmiştir. İnsan, dünyayı anadiliyle tanımlar, adlandırır ve anlamlandırır. Bu yüzden dil kaybı yalnızca kelime kaybı değil, aynı zamanda bir kültürün, bir hafızanın ve bir halkın dünyayla kurduğu ilişki biçiminin de yitirilmesidir. Anadil yaşadıkça bir halk yaşar. Bir halk, kendi dilinde sevinç şarkıları söyleyip ağıtlar yaktığı, kendi dilinde çocuklarını sevip büyüttüğü sürece var olur. Dilin yaşaması, belleğin ve kimliğin yaşamasıdır. Bu nedenle anadil sadece bir iletişim aracı değil, insanın kendi varoluşunu, hafızasını tarihini ve birikimini taşıması ve gelecek kuşaklara aktarmasıdır.

Kürtlerin bu var olma, kendi anadiliyle toplumsallaşma durumu; modern ulus-devletin tekçi, homojenleştirici yapısı tarafından sürekli olarak inkâr, asimilasyon ve yok sayma politikalarıyla bastırılmaya çalışıldı. Kürtçeye yönelik yasaklamalar, Türkiye’de geçmişten günümüze farklı biçimlerde sürdürüldü. Özellikle 1925 Şark Islahat Planı ve 1930’lardaki “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları ile Kürtçe kamusal alandan silinmeye çalışıldı. 1980 darbesi sonrası, Kürtçe konuşmak, türkü söylemek, mektup yazmak ve cezaevlerinde anadiliyle iletişim kurmak ağır cezalarla yasaklandı. Yoğun asimilasyon politikaları çerçevesinde, Kürtçe kamusal alanda tamamen yasaklanmış, mahkeme salonları ise bu yasakların en sıkı uygulandığı mekânlardan biri olmuştur. Darbe sonrası kurulan askeri mahkemeler ve cezaevleri, yalnızca fiziki baskının değil, dilsel ve kültürel inkârın da en yoğun yaşandığı yerlerdi. Siyasi tutsakların ve diğer yurttaşların mahkeme salonlarında Kürtçe konuşmaları sistematik biçimde engellendi. Mahkeme heyetleri, savunma yapan sanığa sürekli “Türkçe konuş” uyarısı yaparak hem bireyin kendini ifade etmesini hem de anadilini kullanma hakkını yok saydı.

Bu dönemde, Türkçe bilmeyen Kürtler ise mahkemelerde “bilinmeyen bir dilde” konuştukları gerekçesiyle dinlenmeden, kendilerini ifade etme hakları yok sayılarak ağır cezalara çarptırıldı. Bir yandan ‘Kürt yoktur’ deniliyor, diğer yandan ise Kürtçe konuştuğu için insanlar mahkemelerde yargılanıyor, savunma hakkı ortadan kaldırılıyordu. Yasa denilen şey, meşru ve doğal hakkın önüne geçirilerek inkâr politikalarının aracı haline getiriliyordu.

Bu tavır, devletin Kürt kimliğine ve diline yönelik tarihsel inkâr politikasının mahkeme salonlarındaki açık bir yansımasıydı.

2009 yılında başlayan ve yıllarca süren davalar, Türkiye’de Kürt siyasal hareketine yönelik en geniş kapsamlı yargı operasyonlarından biri olarak tarihe geçti. Binlerce Kürt siyasetçi, belediye başkanı, gazeteci, insan hakları savunucusu ve aktivist bu davalar kapsamında yargılandı ve tutuklandı. Bu davalarda en dikkat çeken meselelerden biri de anadilde savunma hakkı talebiydi. Tutsaklar, savunmalarını anadilleri olan Kürtçe ile yapmak istediklerinde, mahkeme heyetleri bu talepleri devletin resmi dili Türkçe olduğu, yargılama sürecinin uzayacağı ve kamu düzeninin bozulacağı gerekçesiyle ısrarla reddetti. Oysa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 202. maddesi, sanığın anlamadığı dilde savunma yapabilmesi için tercüman hakkını tanır. Yani sanık, Türkçe bilmediğini belirtirse, devlet ona tercüman sağlamak zorunda. Ama mahkemeler adaletin değil inkarın mekanıydı.

Buna karşı mahkeme salonlarında tutsaklar, kendilerine sorulan yoklama sorusuna Kürtçe ‘Em li vir in’(Buradayız) diyerek cevap verdiler. Mahkemeler verilen cevabı “bilinmeyen bir dil” olarak tutanaklara geçirdi. KCK davası sanıkları ise bu dayatmayı reddederek mahkemelerde Kürtçe konuşmaya devam etti. Anadilde savunma talebi, bu süreçte yalnızca hukuki bir talep değil, aynı zamanda bir kimlik ve direniş meselesi haline geldi. Kürtçe konuşmak, baskı ve yasaklara rağmen halkın dilini kamusal alanda var etmenin ve Kürt kimliğini görünür kılmanın politik bir eylemi oldu.

Yüzyıllık inkâra, asimilasyona ve sessizleştirme siyasetine karşı “Em li virin” demek; anadiliyle konuşmak, mahkemede Kürtçe savunma yapmak, yasaklara ve varlığın inkârcılarına karşı bir meydan okumaydı. Bu süreçte Kürt halkı ve kurumları, anadilde savunma hakkının tanınması için geniş kampanyalar yürüttü. Mahkeme salonlarında başlayan bu talep, sokakta, basında ve uluslararası platformlarda yankı buldu. Nihayetinde devlet, 2013 yılında yasal değişiklikle mahkemelerde anadilde savunma hakkını kısmen tanımak zorunda kaldı. Bu kazanım, Kürt siyasal mücadelesinin mahkeme salonlarındaki direnişinin ve toplumsal dayanışmanın doğrudan bir sonucuydu.

Anadilde savunma hakkı, yalnızca adil yargılanma hakkının sağlanmasıyla sınırlı bir talep değil; politik, kültürel ve sembolik boyutları olan çok yönlü bir meseledir. Kürt halkının kolektif hak taleplerinin önemli bir ayağı olan bu mücadele, dilsel ve kültürel asimilasyona karşı direnişin en görünür ve anlamlı biçimlerinden biri olmayı sürdürmektedir. Her Kürtçe savunma, bu halkın hafızasının, onurunun ve varoluşunun mahkeme salonlarında dahi inkâr edilemeyeceğinin güçlü bir hatırlatıcısıdır.

Dünyanın birçok yerinde, Kürt halkı gibi kimlik, kültür ve anadil mücadelesi veren halklar bulunmaktadır. Bunların başında Kürt halkının dostları olan Basklar ve Katalanlar gelir.

Katalanlar (İspanya), Franco diktatörlüğü döneminde ağır baskılara maruz kalmış ve Katalanca yasaklanmıştır. Ancak verdikleri kararlı mücadele sonucunda, İspanya’nın demokratikleşme süreciyle birlikte eğitimde, medyada ve resmî belgelerde Katalanca kullanımı mümkün hâle gelmiştir. Günümüzde Katalanca, Katalonya’da resmî dillerden biridir.

Basklar (İspanya ve Fransa) da benzer şekilde Franco döneminde baskılara uğramış, Bask dili (Euskara) yasaklanmıştır. Buna rağmen, dilin yaşatılması amacıyla açılan dil okulları (ikastolak), Bask televizyonları ve çeşitli kültürel projeler büyük önem taşımıştır. Bugün Euskara, İspanya’da güçlü bir resmî statüye sahipken, Fransa’da daha sınırlı bir destek görmektedir.

Kürt halkı gibi kültürel mücadelesi sonucunda haklı davasını kazan Amerika kıtası, Avustralya, Grönland yerli halkları da var. Yerli halkların kolonyal dönemden itibaren yerel dilleri bastırıldı ve asimilasyon politikaları uygulandı. Ama başarılı olamadılar. Son yıllarda dil canlandırma programları, iki dilli eğitim modelleri yaygınlaşıyor.: Navajo (ABD), Quechua(Peru), Aymara (Bolivya), Yolŋu (Avustralya), Kalaallisut(Grönland).

Kürt halkının mücadelesine benzer bir diğer örnek ise İskoçlar ve Gallerlilerdir (Birleşik Krallık). İngilizcenin baskın dili olması nedeniyle, Galce ve İskoç Gaelic dilleri uzun yıllar boyunca gerileme yaşamıştır. Ancak İskoçlar ve Gallerlilerin verdiği kararlı mücadele sonucunda devlet geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bu halklar, anadillerinde eğitim ve öğretim haklarını yeniden kazanmışlardır.

Günümüzde, devlet destekli canlandırma politikaları ve iki dilli eğitim programları yürürlüktedir. Özellikle Galce, Galler’de resmî statüye sahiptir.

Sonuç olarak Kürt Halkı, haklı mücadelesi sonucunda haklarını geri alacaktır. Kürt halkının kolektif hak taleplerinin önemli bir ayağı olan bu mücadele, dilsel ve kültürel asimilasyona karşı direnişin en görünür ve anlamlı biçimlerinden biri olmayı sürdürmektedir. Kürt halkının haklı mücadelesi, tarihsel zorluklara ve baskılara rağmen, kültürel kimliklerinin korunması ve dil hakları gibi önemli kazanımlara yol açmış; toplumların özgürlük, eşitlik ve adalet taleplerinin meşruiyetini tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

Etiketler: 15 Mayıs Kürt Dil BayramıAnadilanadilde eğitimanadilde savunmaEm li vir inKürt Dil BayramıKürt kültürüKürtçeKürtçe yasağıKürtler ve KürtçeSayı 115
Önceki İçerik

Evden Sokağa, Sözden Direnişe!

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.