Ben yaşlılıkla kendi başıma mücadele ediyorum birçok kadın gibi, feminist bakış açım bu mücadelemi güçlendiriyor ama o kadar…
Feminist örgütlenmeler içinde yer aldığımızda yaşlanma deneyimlerini hatta yaş hiyerarşisini pek de tartıştığımız söylenemez. Şimdi dönüp geriye baktığımda bizden önceki nesil feministlerin ağırlıklı olarak 20’li 30’lu yaşlarda feminist hareketin inşasında yer almış olmaları ve yaş farkımızın 10-15 yaş ile sınırlı olması, hiyerarşik ilişkilenmeyi de daha genç olduğumuz için çekinmeyi de gerekli kılmıyordu. Ancak 80’ler, 90’lar ve 2000’lerin başları diyeceğimiz bu yıllar, neredeyse aynı şehirde olan bütün feministlerin birbirini tanıdığı, hareket içinde birlikte bir şekilde faaliyet yürüttüğü yıllardı. 2010’lardan sonra ise feminist hareket yaygınlaştı, çoğaldı ve eylem yapmayı fazlasıyla hareketin merkezine koydu(k). Bu çoğalma ve yaygınlaşma ile birlikte hem hiyerarşik ilişkilenme maalesef/kaçınılmaz olarak gündeme geldi hem de tersinden “öfff yaşı büyük feministler karışmasa” diye özetleyebileceğimiz tutumlar.
Ben de 90’lı yıllarda sosyalist hareket içinde feministleşmiş, 2000’lerde bağımsız feminist hareketin parçası olmuş biri olarak, kendim “genç feminist” statüsündeyken bizden önceki nesil ile yaş ve deneyim farkının azlığı nedeniyle yaşlanma ve feminist hareket gerilimlerine tanık olmamıştım diyebilirim. Ama itiraf etmek gerekirse, özellikle 2020’lerle birlikte kendimi zaman zaman yaş ve deneyim hiyerarşisi mi kuruyorum derken ve “öff yaşı büyük feministler karışmasa” dendiğini düşünürken/duyarken bulmaya başladım. Kuşkusuz sosyalist hareketteki gibi vahim değil durum, orada neredeyse 35 üstündeki kadınlardan beklenen fazla sert tartışmalara girmemek ve orta yolcu “abla” olarak saygı görebilmek hâlâ. Ancak erkek şeflerin hem gergin tartışmalara girip hem de saygı görmesi mümkün maalesef.
Tam da bu fark yüzünden, feminist hareketin kadınlara yönelik yaşlanma sorgulamasıyla birleşince, hareket içinde yer alan benim gibi çok sayıda kadının, yaşlanma duygusunu daha geç yaşamaya başladığımızı düşünüyorum. Bu noktada feminist hareketin içinde yaş farkını ilk hissettiğim eylemi anlatmak sanırım açıklayıcı olur. Yıllarca her feminist gece yürüyüşünün örgütlenmesinde görev almışken, 5-6 yıl önce gece yürüyüşü saatlerce sürdükten sonra yine örgütlenmede yer alan ‘genç feministlerle’ malzemeleri Feminist Mekân’a bırakma görevini de tamamladık. Ardından yine feminist gece yürüyüşü örgütlenmesinin bir parçası olarak örgütlenen partinin bulunduğu üst katlardaki mekânın merdivenlerinde, diğer iki genç arkadaşın hoplaya zıplaya çıkarken benim nerdeyse dört ayaküstünde çıktığımı fark etmem, bir hayli tedirgin edici olmuştu! Sanırım “öff yaşı büyük feministler karışmasa” imalarını ve göndermelerini de ondan sonra daha net hisseder oldum, kuşkusuz kendimdeki deneyim egemenliği üslubunu da.
Neticede yaşlanma duygusunu hatta paniğini genel toplumsal koşullardan daha geç yaşamaya başlamamın feminist hareket içinde olmakla doğrudan ilişkisi olduğuna eminim (Tabii bir de çocuksuz olmakla sanırım). İşte tam birkaç yıldır bu yaşlanma duygusuyla/paniği ile baş etmeye çalışırken Yaşını Gösteren Kadınlar’ı hazırlayan ekipten bir arkadaşım ve yazanlardan bir arkadaşım benden de yazmamı istediklerinde, politik zeminler dışında birebir gündelik hayatımda yaşlanmayla yüzleşemediğimi bu yüzden yazamayacağımı söyledim. Evet, feminist harekette feminizmin yaşı mı olur demek kolaydı ama dönüp kendime yaşlanmanın hayatımı bir bütün olarak nasıl etkilediğini sormak istemiyordum. Özel olanın politik olduğu ve yaşlanmayı nasıl yaşadığımızın politikleşmesinin çok önemli olduğunu düşünmekle birlikte, yüzleşmenin zorluğu da tam da Yaşını Gösteren Kadınlar’ın nasıl bir ihtiyaca yanıt verdiğini gösteriyor aslında. 33 feminist, yaşlanma duygusunu nasıl idrak ettiklerini ve yaşadıklarını, toplumun tepkilerini, hatta görece bunu aşmış olması gereken toplumsal muhalefetin nasıl geleneksel erkek egemen kodları sürdürdüğünü anlatmışlar. Kitabı 30’lu yaşlarımın başında okusaydım bugünlere kendimi çok daha kolay hazırlardım diye düşünmeden yapamadım. Hatta feminist hareket olarak kendimizi hazırlardık… Kendilerine feminist demekle birlikte çok farklı yaşam koşullarından, siyasal mücadele geleneklerinden ve açık söylemek gerekirse sınıfsal kökenlerden gelen kadınların tam da bu yaşlanmayı nasıl benzer duygu ve tepkilerle yaşadıklarını anlatıyor Yaşını Gösteren Kadınlar.
Kitap bir tanıklık ve deneyim aktarımı formatında olmasına rağmen feminist teoriye ilişkin somut bir olguyu ortaya çıkarıyor, post modernizme meydan okurcasına kadınların ortak bir ezilmişliğin tarafı olarak kolektif çıkarları ve mücadeleleri olabileceğini/olması gerektiğini gösteriyor. Faklı, cinsel yönelimlerden, etnik kökenlerden, sınıfsal konumlardan, eğitim düzeylerinden, bekâr, evli, boşanmış, çocuklu ya da çocuksuz, kadınların yaşlanma duygusundaki ve karşı karşıya kaldıkları toplumsal tepkilerdeki ortaklığı görüyoruz.
Çağrı mektubunda da bu politik çerçeve şöyle ifade ediliyor:
“Tartışacak konuşacak çok şey var çünkü patriyarka gençliğimizdekilere ek olarak, farklı ezme, sömürü biçimleriyle yaşlandığımızda da peşimizde. Kapitalizm ise yıkıcılığını daha derinden hissettiriyor, ayrımcılığı had safhada yaşatıyor bize. Tahakküm farklı biçimleriyle geliyor, şiddetin başka yüzlerini de görüyoruz ‘yaşlanan’ kadınlar olarak”
Kitap bugün yaşlanma duygusuyla karşı karşıya kalan kadınların kafalarındaki soru işaretlerine kaygılarına yanıt olmanın ötesinde feminist hareketin yaşlanma, deneyim hiyerarşisi vs. gibi konularda daha fazla düşünüp daha fazla tartışması gerektiğini de gözler önüne seriyor. Yaşını Gösteren Kadınlar’a yazan feministler duygu ve düşünceleri mektup formatında ifade etmişler. Feminizmin teamülüdür isim sıralamasını hep ismin ilk harfine göre A’dan başlayarak yaparız. Hani nasıl denir, imzalar yayımlandığında hep mi Z’lerin payına düşer en sonda olmak. Kitabı hazırlayan arkadaşlar da bu kez Z’lerin hakkını savunmuşlar ve Z’den A’ya göre sıralamışlar isimleri, keza kitap kapağındaki hazırlayanların isimlerini de.
Hemen her mektupta kendimden parçalar buldum ya da ben de bunu böyle mi yaşayacağım sorusunu sordum kendime. Tüm kitaba baktığımda benim hislerimi merak ettiklerimi yazmışlar dedim. Bedenimle, duygularımla, kaygılarımla daha net olarak yüzleşmenin kitabı olmuş Yaşını Gösteren Kadınlar…
Ben yaşlılıkla kendi başıma mücadele ediyorum birçok kadın gibi, feminist bakış açım bu mücadelemi güçlendiriyor ama o kadar…
Hayatta kadınların menopoza girdikten sonra cinsel isteklerinin bittiği düşünülüyor. Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Annie Ernaux böyle düşünenlerin ağzının payını çok güzel veriyor: “Kendinden genç biriyle birlikte olmak, erkeklere mahsus bir ayrıcalık değildir.”
50 yaş çok zordu benim için çünkü 50 yaşına kadar merdiven çıkıyordum da 50 yaşından sonra merdivenleri tek tek iniyorum gibi geldi…
Feminist harekette yer alsak da kadınların altmışlarından sonra daha çok ortaya çıkan yalnızlık duygusu kolay aşılamıyor…
Kendimi çok seviyorum, bedenimi çok seviyorum, “bu yaştan sonra cinselliği ne yapacaksın ne gerek var” diyenlere inat cinselliğimi yaşıyorum ve çok mutluyum canım annem!
Hiç unutmam yapımcılardan biri sesimi dinleyince övgü üstüne övgü diziyordu. “Ablacaığım sesin dünyada en iyi kadın sesleri arasında ama bu yaşta şimdi seni nereye koyalım?”
Şu an fark ettim, ben nasıl bir anne olurum diye düşünmedim hiç…
Bundan böyle taşıdığımız dövizlere “DAYANIŞMA YAŞATIR”ın yanında “DAYANIŞMA YAŞLANMAYI YAVAŞLATIR”ı da ekleyelim…
Cezaevine ilk girdiğim dönemde de şunu öğrendim; cezaevine girdiğin yaşı donduruyorsun hep girdiğin yaşta kalıyorsun… Her şeyden yaşamdan tecrit durumdasın…
Yaşlı fobisi diyebilir miyiz buna ne dersin? Deriz sanki. Yaşlıfobik!
Yaşlanmanın üzerime verdiği yükü yoldan geçen bir delikanlıyla flört ederek atayım. Gel buraya şarap iç bizimle diyeyim…
Benim hayatımda yaşlılık dayatması çok önceleri başlamıştı. Her dayatma gibi reddettiğim bir şeydi. Feminist arkadaşlarımın benden yaşlılık üzerine yazı istemesi iç burukluğunun yanı sıra artık bunu kabul etmeyi ertelememem gerektiğini de hatırlattı bana…
Feminist arkadaşlarımla hiç sohbet etmemiş olmamız ve yaşlılık üzerine düşün(me)meleri yaşlanmaya başladığımız için mi, emin değilim…
Çevremizle ilişkilerimiz daha kendimize odaklı ister istemez. Dayanamadığımız bazı ilişkilere ve biçimlerine “dayanmak gerekmezi” biliyoruz artık…
Yaşlılığın en zor tarafı yaşlanmamalıyım düşüncesi bence…
Değişen zamana ayak uydurmak yaşlanmaya engel mi, sanmıyorum. …Mesela Türkiye’de “demokratik yollarla” demokrasi kurulacağına inanmıyorum, gözlük takıp qr kod ile menü bakmayı sevmiyorum… [ş]iddetli mücadelelere karşı değilim…
Biteceğini kabul etmek. Yaşamın da yaşının da gerçekliğiyle yüz yüze gelmek aslında…
Kısa büyük beden şort bulamamış, neden satmadıklarını sorunca da “e size gitmez, siz olsanız giyer misiniz” demişti “modern” mağaza sahipleri…
Artık yanlış yapmaktan eskisi kadar korkmuyorum. Hatta “Herkesin yanlış yapmayı deneyimlemeye hakkı var” gibi bir motto geliştirdim son yıllarda. Nasıl özgüven ama…
Feminist ortamlarda da hissettiklerim pek farklı değil aslında. Sadece onlar gözüme gözüme sokmuyorlar yaşlandığımı ama nedense kendimi hayalet gibi hissediyorum aralarında…
İlerde yalnız kalmaktan filan korkmuyorum. Yalnız kalacağımı düşünmüyorum çünkü. Ama en çok alzaymır olmaktan korkuyorum…
Ta ki menopoza girene dek bir yaşlılık derdim olmadı. Menopoza girdiğimde ise artık kadın olarak eksilmişim gibi saçma bir düşünce içinde buldum kendimi…
………………………………..
Yaşını Gösteren Kadınlar- Yaşlanmanın Feminist Deneyimi Dipnot Yayınları
Hazırlayanlar: Hülya Üstün, Hatice Erbay, Gülsen Ülker, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Bilgen Tümen, Aynur Demirdirek