Erkeklerin savaşlarında kadına tecavüz ve bedeninin sokaklarda teşhir edilmesi bir savaş silahına dönüştü. Kürt kadın hareketi, bu barbar zihniyetin Rojava’ya girmesine izin vermedi
İnsanlık tarihi boyunca yer, mekân ve teknikleri değişmiş olsa da savaşlar bir şekilde hep var oldu. Ekonomik, etnik, sınıfsal, dinî, mezhepsel ve daha sayabileceğimiz birçok sebepten ülkeler, ırklar karşı karşıya gelmiş, savaşmışlardır. Çağın teknolojik ve endüstriyel gelişimine bağlı olarak savaş silahları çeşitlenmiş ve daha kitlesel ölümleri beraberinde getirmiştir. Hatta cephe savaşı ve savaş argümanları ile yetinmeyen akıl, devreye özel savaş politikalarını da sokmuştur. Bugün dünyada savaş kavramını yaşayarak öğrenmeyen insan neredeyse kalmadı. Her coğrafyada ayrı bir savaş, ayrı bir katliam yaşanıyor. Zaman ilerledikçe savaşların boyutu, kapsadığı alan, savaş aygıtlarının tahrip gücü hep büyüdü, gelişti ve çok daha kapsamlı bir hale geldi. Savaş olgusu kendi içerisinde sistemli bir değişimi de hep barındırdı…
'Yok etme' anlayışı değişmiyor
Savaşlarda coğrafya değişir, aktörler değişir, savaşın sebepleri ve ortaya çıkardığı sonuçlar değişir ama erkek iktidar akıl, savaşlarda kadın bedenine ölü ya da diri yönelimini hiçbir zaman ihmal etmez. Savaş ve çatışma dinamikleri ne kadar farklılaşıp çeşitlense de kadına yönelik kapsamlı şiddet ve “yok etme” anlayışından vazgeçilmez.
Savaşın her türlüsünün yıkıcılığı tartışılmazdır ancak savaş kadınlar için ataerkil sistemin -barış zamanlarında- getirdiği ayrımcılık ve şiddeti katbekat artırıyor. Kadınlara, normal hayatta erkeğin, toplumsal kodların, dinin, bilimin ve erkek iktidarın uyguladığı fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin 21. yüzyılda bile önü alınamıyorken, dünyanın her yerinde her gün patlak veren savaşlarda kadınlar ayrı bir şiddete maruz bırakılıyor.
Kadın aklı barışçıldır
Kadın aklının toplumsallığa ve toplum sorunlarına yaklaşımı barışçıldır; savaşa, şiddete ve katliama karşı durur. Bu sebeple de insanlık tarihi boyunca gözü doymayan kapitalist sistemin ve erkek iktidarların öncelikli hedefi haline geliyor.
Kadın bilinci; erkek aklının karakterini, anlayışını, iktidar yanını çözümlemiş ve reddetmiştir. Erkek iktidar tarihi kodlarıyla çeliştiği için, kadının doğası gereği toplumsal olaylara ve anlaşmazlıklara ahlaki ve etik yaklaşmasına tahammül edememektedir. Kadının yaşamsal olan her şeye; doğaya, cinslere ve tüm farklılıklara karşı bütüncül oluşu, aynı zamanda kadına ayrı bir değer biçiyor. Aslında toplumlarda kadının savaşı bitiren rolü, anlaşmazlıkları çözebilme kapasitesi, kadını toplumda özgün ve öncü bir yere koymaktadır. Nitekim kadınların savaşta hem kendilerini hem de haklarını korumak için üstün çabalarını görebiliyoruz.
İnsan kalmayı dert edinmek
Savaşlarda kadını aynı zamanda bir toprak parçası olarak gören erkek aklı, ülkeye ve toprağa saldırırken zihni kodları gereği kadın bedenini de hedef alıyor. Kadın bedenine saldırarak savaştığı toplumu yendiğini düşünüyor. Savaşlarda kadınlara tecavüz edilmesi aslında psikolojik olarak o toplumu yıllar boyunca itibarsızlaştırma, geleceğini ve yeni nesilleri karartmayı hedeflemektedir. Erkeklerin başlattığı ve yönettiği savaşlarda özellikle kadına tecavüz edilmesi, kadın bedeninin çıplak bir şekilde sokaklarda teşhir edilmesi de yine bir savaş argümanı ve bir silaha dönüşmüştür. Cinsel şiddetin altında yatan anlayış toplumların normlarını, değerlerini ve dokusunu hedef almaktır.
İnsanlık tarihi doğal seyri içerisinde bir savaş ve çatışma hukuku da yaratmıştır. Bu devlet ve modern hukuk normlarından farklı olarak etik ve ahlaki sınırlamalara dayanan bir kültürdür. Barbarca örnekler de olmakla birlikte tarih boyunca insanlar savaş anlarında bile bir biçimde “insan kalabilmeyi” de kendilerine dert edinmiş, belli sınırlarda kalmayı başarabilmişlerdir. Savaşırken hedef olarak seçtikleri unsurları belirlerken, bu sınırlamalar çoğu zaman belirleyici olmuştur.
Şengal'den Ukrayna'ya tecavüz
Kapitalist modernite etki alanını genişletip toplumsal hücrelere sızmaya başladıkça, savaşın “modern” yüzü de kendini göstermeye başladı. En canlı ve yakın haliyle İŞİD’in Şengal’e saldırısı ve orada yaşananlar, insanlık tarihinin karanlık sayfalarında çoktan yerini aldı bile.
Savaş sadece çatışma ve şiddet doğurmaz, savaşta elde edilecek esirler ve kurulacak köle pazarları da asli amaçlardan biridir. Ve en değişmeyen, sabit kalan yan budur. Boyutu ve yöntemleri değişebilir/değişmiştir. Ama 21. yüzyılda bile köle pazarlarının kurulduğunu, kaçırılan kadınların bu pazarlarda satıldığını yine Şengal’den hatırlıyoruz. Hâlâ devam eden Rusya-Ukrayna savaşında Rus askerlerinin girdikleri kentlerde sistematik olarak Ukraynalı kadınlara tecavüz etmesi de en canlı örneklerden biri. Rusya'nın sistematik cinsel şiddeti bir savaş silahı olarak kullandığına dair birçok gösterge var. Rusların geride bıraktığı yüzlerce cesedi inceleyen adli tabipler, kadınların çoğunun tecavüze uğradığını söylüyor. Rusya sadece Ukrayna’ya karşı değil, Ukraynalı kadınların bedenine de savaş açmış.
Shani Louk'la suç tekerrür etti
Mesafe uzaklaştıkça hafızayı diri tutmak daha da zorlaşıyor. 2015 yılında Varto’da Kevser Ertürk’ün (Ekin Van) çıplak bedeni sokakta teşhir edilmiş, devlet bu teşhir biçimini de bir savaş politikası olarak kullandı. Daha dün Hamas’ın İsrail’e saldırısında aynı görüntüler tekrarlandı ve Shani Louk’un bedeni bir pikap üzerinde gezdirilerek, "savaş tarihi tekerrürden ibarettir" mesajı bir kez daha verildi.
Kadın, savaşın hem öznesi hem de nesnesidir. Bu, kadınların savaşta aktif katılımcılar olarak savaşmaları veya direnmeleri, aynı zamanda cinsel şiddetin nesnesi olmaları anlamına geliyor. Savaş sırasında kadın bedeni bazen savaş ekonomisinin bir parçası haline gelir, bazen cinsel istismara uğrar, bazen de savaş sonrası sömürülen toprakların köle figürü olarak karşımıza çıkar. Bu yönüyle savaşın travmatik deneyimlerini en çok yaşayan kadınlardır.
Barbarlık Rojava'ya giremedi
Savaşın bütün bu çetin etkilerine rağmen savaşlarda direnen kadınları tarihin her aşamasında görebiliyoruz. Bu kadınlar savaşın zorluklarına ve tehlikelerine karşı mücadele etmiş ve savaşın sona ermesi için aktif rol oynamışlardır. Savaşların yarattığı zorluklara karşı direnen ve savaş sonrası toplumun iyileşmesi için çaba harcamaktan bir an olsun vazgeçmeyen kadınlar, tarihsel olarak ve günümüzde de önemli rol sahibidirler. Rojava kadın devrimi bunun canlı-kanlı örneğidir. Rojava savaşı sırasında önemli ve etkili roller üstlenen kadınlar, ilk defa bir bütünen savaşın öznesi ve belirleyeni oldular ve bu savaş sonrası devrimin inşası sürecinde de devam etti, ediyor.
Savaşın kadın bedeni üzerindeki vahşi yüzü Rojava’ya giremedi. Kürt kadın hareketi, modernitenin barbar zihniyetinin Rojava’ya girmesine izin vermedi. Halkı bu barbarlığa karşı korudu, savundu ve halk için savaştı. Tarihte kadınların çıplak bedenini teşhir ederek bir halkın onurunu kırmaya yeltenen tüm köhnemiş zihinlere ve erkek/devlet aklına karşı görkemli bir direnişle tarihi bir zafer kazandı…