Savaş her zaman cephede nizami bir ordunun, tank, top ve bombalarla yürütüldüğü bir çatışma olmayabilir. Son 40 yıldır coğrafyamızda Kürt halkının yaşadıkları bir savaş uygulamasıdır. Yakılan, yıkılan, zorla boşaltılan köyler, yakılan ormanlar, iki katına çıkarılan güvenlik tedbirleri, kalekolları, koruculuk uygulaması, yasaklanan yaylalar, adım başı kontrol bölgeleri, baskı, gözaltı ve tutuklamalar, adeta bir rejim haline gelmiş kayyum uygulaması, zorunlu göçler ve bütün bunların karşısında, bitmeyen tükenmeyen bir direniş ve boyun eğmeyen bir mücadele var. Hiç kuşkusuz bu mücadelenin en çok direnenleri kadınlar
Gündelik hayatta her türlü erkek şiddeti, yoksulluk, istismar, taciz ve tecavüze maruz kalan, yok sayılan kadınlar, savaş koşullarında, yaşadıklarının katmerlenmiş haline maruz kalıyor. Savaş, erkekliği, militarizmi, şiddeti, tecavüzü, tacizi, açlık ve yoksulluğu pekiştiren, patriyarkal kapitalizmin, en yoğun hali. Irkçıdır, cinsiyetçidir, mezhepçidir, açılık ve sefalettir. Bu durum tabii ki daha çok kadınları ve çocukları etkiliyor. Haksız savaşlara karar verenler çoğu zaman erkek, milliyetçi ve ırkçı. Savaşın tüm araç ve gereçlerini elinde bulunduran, emperyalist heveslerle hareket eden, insani kırıntıdan yoksun iktidarların, işgal ve sömürülerini devamı ettirmek için bir gereklilik savaş. Toprağın ele geçirilmesi, yer üstü, yer altı zenginliklerinin talanı, sular, madenler her şeyin nasıl talan edildiğini, gücü elinde bulunduran emperyalist güçler tarafından sudan sebeplerle çıkarılan savaşların tarihinden ve bugün yaşananlardan biliyoruz.
Dünya kapitalist sistemi 2008’de içine düştüğü krizi aşamadı ve yakın zamanda da aşamayacak görünüyor. 20. yüzyılın, savaşlarla ve büyük bunalımla geçen ilk yarısı gibi 21. yüzyılın ilk yarısı da, yerküreyi 3. dünya savaşının eşiğine getirmiş bulunan vekâlet savaşlarının birbirini izlediği, içinden çıkılıp çıkılamayacağı belirsiz olan bir fetret devriyle sürüyor. Nasıl ki, 20. yüzyılın çalkantıları emperyalist siyasal gericiliğin en azgın biçimi olarak faşizmlerle şekillenmişse yüzyılımız da ABD’yi de içine alan bir faşistleşme süreci içinden ilerliyor. Bu durum her an başka bir ülkede savaşın patlak vermesi demektir. Savaşa, mühimmata, güvenliğe ayrılan bütçe her geçen gün yoksullaşan toplumda, kadınların hasta, yaşlı, engelli bakımı ile iş yükünü artırmaktadır. Kadınların daha fazla yoksullaşmasına, erkek ve devlet şiddetinin artmasına neden oluyor. Mücadele ile kazandıklarımızın kaybına da yol açıyor. Emperyalist yönelimler, savaşlar ve giderek otoriterleşen iktidarlar, her gün, ülkede yaşayanlara savaş koşullarını aratmayan bir yaklaşım içinde davranmaktadır. Ekonomik krizin yaratmış olduğu yoksulluğun ve olası işsizler ordusunun esas etkileneni biz kadınlarız kuşkusuz.
Savaş her zaman cephede nizami bir ordunun, tank, top ve bombalarla yürütüldüğü bir çatışma olmayabilir. Son 40 yıldır coğrafyamızda Kürt halkının yaşadıkları bir savaş uygulamasıdır. Yakılan, yıkılan, zorla boşaltılan köyler, yakılan ormanlar, iki katına çıkarılan güvenlik tedbirleri, kalekolları, koruculuk uygulaması, yasaklanan yaylalar, adım başı kontrol bölgeleri, baskı, gözaltı ve tutuklamalar, adeta bir rejim haline gelmiş kayyum uygulaması, zorunlu göçler ve bütün bunların karşısında, bitmeyen tükenmeyen bir direniş ve boyun eğmeyen bir mücadele var. Hiç kuşkusuz bu mücadelenin en çok direnenleri kadınlar. Göçün yoksulluğun, yaratmış olduğu sorunların üstesinden gelmeye çabalarken, erkek egemen sistemin baskı ve şiddeti karşısında eşitlik ve özgürlük mücadelesinde var olmak kolay değildi, ağır bedelleri oldu. Erkek -devlet şiddeti, gözaltında işkence, taciz, tecavüz, tutuklanma, infaz yakmalar, faili meçhul kaybetmeler gibi çok sayıda savaş uygulamasıyla karşı karşıya kaldı kadınlar.
Başta kadınlar ve LGBTİ+lar olmak üzere, köyünü terk edip büyük kentlere göç etmek zorunda kalanlar, dil bilmedikleri için dışlanmak, ayrımcılığa uğramak, iş bulamamak, açlık ve yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmanın ağır yükü altında ezilenler, dik durmaya çalışan mücadelelerini, Türkiyeli kadınların ve LGBTİ+ların mücadelesi ile ortaklaştırdılar. Kürdistan’da yükselen kadın mücadelesi ırkçı ve kadın düşmanı politikaların somut örneği, Ekin Van’ın katledildikten sonra, çıplak bedenin açık alanda öylece bırakılmasıdır. Yine köpekli işkenceler, savaşta kadınların bedenlerinin ganimet gibi görülmesi, kadınların bedenleri ve hayatları üzerinden psikolojik savaş yöntem yönetmelerinin devreye sokulması maalesef sıklıkla gündemimizde. Bütün bu haksız, hukuksuz, ayrımcı, uygulamalara karşı verilen mücadeleyi mas etmek için sıkça başvurdukları yöntemlerden biri, kadınlar üzerinden geliştirilen psikolojik savaş.
Esir alınan, tecavüz edilen, kaçırılan köle pazarlarında satılanlar kadınlar. Suriye savaşında ve Şengal’de Ezidi kadınlara, İslamcı IŞİD çetelerinin yaptıkların unutmadık. Yine Kıbrıs savaşında, Bosna Hersek savaşında tecavüz edilen kadınları, tecavüz edildikten sonra doğurmak zorunda kaldıkları çocukları unutmadık. Emperyalist ülkelerin yaratmış olduğu savaşların müsebbibi olmayan halkları düşmanlaştırarak, vatanseverlik hezeyanları ile başlayan savaşların nedeni olarak öne sürülenlerin külliyen yalan olduğunu biliyoruz. Sonrasında, savaşın tüm yıkıntılarının altında kalanlar, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere emekçi yoksul halklar oluyor. Çünkü savaş bittiğinde tahrip olan doğa, kirlenen atmosfer, yıkılan tahrip edilen barajlar, kirlenen sular, kimyasal silahların ve bombaların zarar verdiği bitki örtüsü, halkların hayatlarını idame ettirmelerini imkânsız hale getiriyor.
Bugün yaşadığımız topraklarda savaş, yalnızca Kürtlerin ve Kürt kadınların sorunu değil. Ülkede ve bölgede yaşayan herkes çözümsüzlükten, yaratılan çatışma ortamından, savaşa yapılan devasa yatırımlardan zarar görüyor. Yaşanan hak ihlalleri ve hakikatler ile yüzleşmenin sağlanması, barış talebinin toplumsallaşması için dünyada ve coğrafyamızda yaşanan ve yaşanacak savaşlara karşı barışı savunmak ve örgütlemek için yine geçmişte olduğu gibi bir kadın barış hareketi oluşturmaya ihtiyacımız var. Aynı zamanda savaş koşullarında, savaşın etkilerini aza indirdiğimiz dayanışma ve korunma mekanizmalarını bu günden yaratmanın olanaklarını birlikte bulabilmenin yöntemlerini birlikte düşünmek, harekete geçmek için kolları sıvamalıyız.