Paris, özellikle de Bastille Meydanı denildiğinde Fransız Devrimi, ardından da Paris komünü sırasında barikatlarda direnen kadınlar gelir akla… Artık bu böyle değil, 9 Ocak 2013'ten bu yana akıllara önce Sakine Cansız gelir
"İlk karşılaşmalar, ilk sınavlar, ilk saldırılar, ilk duyuşlar, ilk hissetmeler… Hepsi de çok önemli. Hasmını nasıl etkilemişsen sonraki gelişmelere de bu etki yansır…" der Sakine Cansız Hep Kavgaydı Yaşamım kitabında.
İlkler, ilk karşılaşmalar bir başkadır. Bir başkadır ilk hissedişler. Ya derin bir iz ya da bir esimlik rüzgar gibi geçip gider. Ama bazı ilkler vardır kalıcıdır, gitmez senden. Hep etkisinde kalırsın o ilk anın. Her hatırladığında o ilk anın etkisine girersin. Unutamazsın, anıları seni bir gölge gibi takip eder. Her anımsadığında geçmiş günlere bir ayna tutmuş gibi olursun. Ve yeniden yeniden başlarsın. Eğer mutlu bir an ise o, senden gitmesini istemezsin. Her hatırladığında mutlu olursun, gülümsemende belirir dostluğun, arkadaşlığın sevinci. Hele bu bir tanrıçaysa güneşinden, rahmetinden kaçamazsın. Seni bir hayat ısıtsın istersin. Tıpkı Sakine Cansız'ın kitabında ifade ettiği gibi…
Paris, özellikle de Bastille Meydanı denildiğinde Fransız Devrimi, ardından da Paris komünü sırasında barikatlar arkasında direnen kadınlar gelir akla. Ellerinde silahlarla şehirlerini koruma altına alan, isyan ederek, barikatlarda direnerek, ordular kurarak ve devrimler yaparak diktatörlere, sömürüye ve erkek egemenliğine geçit vermeyen kadınlar… Louise Michel, Paule Minck, Anna Jaclard, Béatrix Excoffon, Élisabeth Dmitrieff ve Nathalie Lemel…
Artık bu böyle değil, 9 Ocak 2013'ten bu yana Paris denildiğinde akla, akıllara önce Sakine Cansız gelir. Kolay değil Sakine Cansız'ı anlatmak. Çünkü benim gibi onu çok az tanımış biri için bile kelimelere, cümlelere, yazılara, kitaplara sığmayacak bir isim, bir tarih, bir tanrıça…
Paris'te üç Kürt kadın devrimcinin suikastla katledilmesinin üzerinden yedi yıl geçti. Sakine Cansız, Kürt özgürlük hareketinin öncülerindendi. Fidan Doğan Kürt hareketinin diplomasi çalışmalarının önemli isimlerindendi. Leyla Şaylemez ise gençlik hareketi üyesi idi.
Maalesef Leyla Şaylemez'i görme şansına hiç sahip olmadım, Fidan Doğan ise çocukluk arkadaşım. İkimiz de Fransa'nın aynı bölgesinde büyümüştük, aynı folklor ekiplerinde yer almış, aynı eylem ve etkinliklere katılmıştık. Benden birkaç yaş küçüktü Fidan. Onu hep gülerken, güldüğünde kafasını eğerken hatırlıyorum…
Yıllar sonra Paris'te, incelmiş, güzelleşmiş ve özgüveni artmış bir genç kadınla karşılaştım. Fransızcası çok iyiydi ve yüzünden eksilmeyen gülüşü ile tüm kapıları açma kapasitesine sahipti. Kimse onun ikna edici ve ısrarlı gülüşü karşısında uzun süre dayanamazdı. Diplomaside de oldukça başarılıydı. Onu Avrupa'da tanımayan parti temsilcisi, parlamenter yoktu. Herkesin kapısını çalar ve herkesin anlayacağı dilden konuşurdu, insanı kısa sürede ikna eden sözcükleri vardı.
Sakine Cansız'ı ilk gördüğümde ise çok şaşırmıştım. Benim için bir efsaneydi. Aslında Sakine Cansız'ı kendimi bildim bileli tanıyorum; onu görmeden çok önce tanımıştım. Adı çocukluğumun unutulmazları arasında. Evimizde sık sık ondan söz edilir, her konuşmada adı geçerdi. Babam onun direnişini anlatırdı. Sakine Cansız'ın Diyarbakır zindanındaki direnişini, insanlık dışı tüm işkencelere karşı bir kez bile "ayy" demeyişinden söz ederdi. Sakine Cansız direnmekle yetinmemiş, kendisine bu vahşeti uygulayan Esat Oktay Yıldıran'ın yüzüne tükürmüştü.
Benim çocukluk hayallerimin kahramanıydı Sakince Cansız. Öyle ki, Cansız ismini bile işkence altındaki direngenliğinden kaynaklı aldığını düşünüyordum, onu işkencecilerin yüzüne tükürürken hayal ediyordum, tüm kötüleri yenen bir tanrıça olarak doğmuştu çocukluk hülyalarıma. Gizemli bir kadındı Sakine, öyle kazınmıştı zihnime…
Onu ilk gördüğümde önce biraz şaşırmıştım. Çünkü hayalimdeki tanrıçayı görüyordum. Peki ona, tanrıçaya dokunabilecek miydim? O an, çok inanılmaz bir andı. Onu uzaktan seyrediyordum. Etrafı kalabalıktı insanlar onu dinlemek için uzaktan gelmişti, herkes sessizce siyasi gelişmeleri Sakine Cansız'ın anlatımlarından dinliyordu. O gün hiç dokunamadım ona, konuşmadım da sadece uzaktan izledim, o kadar uzaktaydım ki sesini zar-zor duyabiliyordum.
Sakine Cansız güzelliğiyle büyüleyen bir kadındı. İnsanı en çok etkileyen yanı ise asaletiydi. Hayatı o kadar çok seviyordu ki, uzun süre yaşamını yitirdiğine inanamadım. Hep başı dik, gururla yürürdü. Onun duruşunun ve asaletinin, biz kadınların hayatta durmamız gereken noktaya işaret ettiğini anladım. Onun o başı dik, gururlu ve de onurlu yürüyüşü biz kadınların nasıl bir duruşa sahip olmamız gerektiği mesajını veriyordu. Hayatta ne ile karşılaşırsak karşılaşalım, başımızın her zaman dik, inandıklarımızdan taviz vermememiz gerektiğini söylüyordu Sakine Cansız…
En son gördüğümde beyaz bir bluz vardı üzerinde. Ne kadar da yakışmıştı ona beyaz, güzel yüzüne güzellik katmış, kızıl saçlarıyla adeta bir tanrıçayı andırıyordu… Aklımda ve yüreğimde hep öyle kaldı, sanırım hep de öyle kalacak…
Sakince Cansız, onu gören ve tanıyan herkesin hayatını değiştirmiştir, herkese özgürlük ideali aşılamıştır. Yakın arkadaşlarından Zelal Amed, Sakine Cansız'ın bu özelliğini şu sözlerle anlatıyor:
"Özgür yaşamayı istemek önemlidir ama onu gerçekleştirmek çok daha farklı bir duruşu gerektirmektedir. Sakine arkadaşın özgürlüğe olan inancının ne kadar büyük olduğunu, onun yaşam duruşunda ve çalışma tarzında gördük, tanık olduk. Düşüncelerini mevcut sisteme bulaştırmadan, bu sistem içinde sistemle mücadele etmek kolay değildir. Sakine Cansız bunu başardı. Yaşamını, çalışmalarını hep kendi öz iradesine, öz gücüne, öz emeğine dayalı yürüttü. Yaşamında ve çalışmalarında disiplinli ve planlı olmak esastı. İnsanın özünün biçimine yansıması temelinde hareket etti."
"Sakince Cansız bir öncüydü. Etrafındaki toplulukları birleştiren ve kadınlardaki saklı gücü açığa çıkaran, karşısındaki insanlara özgüven aşılayan bir özelliği vardı. Sakine Cansız girdiği bir ortamda tam bir çekim merkeziydi. Doğal bir otoritesi vardı. Olumlu enerjisi, etki gücü hemen ortama yayılırdı. Kadınlar onunla tartışmayı, paylaşmayı büyük bir sevgiyle yapardı. O da karşı çıktığı doğru bulmadığı her şeyi açık bir şekilde söyler, yaşanmışlıklarından çıkardığı dersleri paylaşır, eksik gördüğü noktayı bir zayıflık olarak değil de güçlendirilmesi gereken bir olgu olarak ele alıp, zayıflıklarımızın üstüne üstüne giderek güç verirdi, güçlendirirdi. Özgürlük tutkusu, özgüven ve yaşam sevgisi aşılardı. Kadınlar onun yanında kendilerini özgür hissederlerdi."
Beklenen adalet gelmedi
Aynı gün akşam saatlerinde katliamın yaşandığı Gare du Nord'dan trene binerek Brüksel'e gelmiştim. 9 Ocak 2013'de öğleden sonra terk ettiğim Paris'e birkaç saat sonra 10 Ocak gününün ilk saatlerinde geri döndüm.
Katliamın yaşandığı Enformasyon Bürosu Nord istasyonuna çok yakın. Trenden indikten beş dakika sonra büronun önüne ulaştım. Saat sabahın 7'siydi ve büronun önü çok kalabalıktı. Gözüm tanıdık birinin omuzlarını aradı… Kendime geldiğimde etrafımda onlarca canlı yayın aracı ve on binlerce insan vardı, sloganlar hiç dinmiyordu.
Olay yerine ilk önce Paris savcısı geldi, ardından dönemin İçişleri Bakanı Manuel Valls… Valls onlarca kamera önünde katliamın aydınlatılacağı sözünü verdi. Ama yıllardır beklenen adalet gelmedi.
Katil zanlısı Ömer Güney 8 gün sonra tutuklandı. Soruşturma boyunca ciddi ihmaller yaşandı. Ömer Güney'in evine yapılan ilk baskında tutanak tutulmadı. Evde bulunan cep telefonları alınmadı. Ev arkadaşları ifadeye geç çağrıldı. Arabasında bulunan kuru temizleme fişi dikkate alınmadı.
İlk yapılması gerekenler Fransız polisi tarafından nedense unutuldu, önemsenmedi. Peki, nasıl olur da dünyanın en güçlü istihbarat servisine sahip olan Fransa, Ömer Güney'in kim olduğunu bilmez ve onu fark etmez? Gece gündüz, hatta denilebilir ki hiç aralıksız sivil polislerin takibinde olan, girenin-çıkanın fişlendiği Paris Kürdistan Enformasyon Bürosu önünde o gün nasıl polis olmaz!? Bu mümkün mü?! Büroya gireni-çıkanı fişleyen polis neredeydi? Katil zanlısı Ömer Güney neden daha önce kaçış planı yaptığı Salpetriere Hastanesi'ne kaldırıldı?
Tüm bu sorular ve daha niceleri Fransız Hükümeti ve yetkililerince henüz yanıtlanmış değil. Ve Kürtler, Kürt kadınları halen adalet bekliyor.