1999 yılından beri Kürt kadın hareketinin en güçlü uygulamalarının başında gelen toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, 2025 yılında Diyarbakır’a “Kadın dostu şehir” tanımlamasını getirdi. Bu uygulama, feminist mücadelenin temel eleştirilerinden biri olan ücretsiz bakım emeği ve kadının görünmez kılınmış konumuna doğrudan yanıt veriyordu. Kısacası, belediye bütçesinin nasıl ve kimin için harcanacağı sorusunu kadınlar belirliyordu
2013-2015 yılları arasında yürütülen barış görüşmeleri, Erdoğan’ın nedenini açıklamaksızın geri çekilmesiyle kesintiye uğradı. Ardından Türkiye’de otoriterleşmenin yükseldiği yeni bir dönemin kapısını araladı. Özellikle, özyönetim talebi ile başlayan kent savaşları, Kanun Hükmünde Kararnameler ile ivme kazanan süreç birçok insan hakkı ihlalleriyle dolu ve kayyım rejimi ile karakterize olacak bir on yıla zemin hazırladı. On yıl önce politik bir laboratuvar gibi Kürt yoğunluklu kentlerde uygulanan kayyım atamaları,[3] bugün Yeni Türkiye’nin rejimi haline geldi.
Bu uygulamalar elbette yeni değil, benzer örnekleri cumhuriyetin ilk yıllarında Umumi Müfettişlikler gibi uygulamalarda da somutlaşmıştı.[4] Bu tarihsel akışta da görüldüğü gibi, Kürt yoğunluklu kentler her dönemde baskı ve asimilasyon araçlarının öncelikle kullanıldığı bir alan olmuştur. Bu konuyla ilgili geniş bir literatür, benzeri uygulamaların ekonomi ve politik etkileri üzerine analiz yapmış durumda. Bu yazı ise asıl olarak bu soruyu soruyor: Peki bu süreç kadınları, kentsel alanla, kamusal mekanla ilişkili kazanımlarımızı nasıl etkiledi? Başka bir deyişle, tarihsel olarak “Türk Tedbir Devleti”nin[5] mirasını taşıyan kayyım rejimi hangi toplumsal grupları ve kazanımları kesişimsel olarak tasfiye etti?
Elbette, bu noktada nötr olarak tanımlanan devletin cinsiyeti üzerinde de durmak gerekiyor. Devletin işleyişi her ne kadar cinsiyetsiz olarak temsil edilse de erkek egemen bir toplumu teşvik ederek hegemonik erkekliği[6] kurumsallaştırır ve yeniden üretir. Bu hegemonik erkeklik hali, “tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek cinsiyet”[7] olarak somutlaşır ve toplumun her alanına sirayet eden bir hiyerarşi kurar. Bu düzene karşı adalet ise üç cepheden çok yönlü birleşik bir mücadele ile mümkündür: Nancy Fraser’in üç boyutlu adalet modeli bunu açıkça gösteriyor: yeniden dağıtım, tanınma ve temsiliyet”[8]
Bu modele göre, toplumsal cinsiyet adaleti, kesişimsel bir toplumsal mücadele ekseninde görülmelidir. Yeniden dağıtım, kadınların tarih boyunca ikincilleştirilen konumu ve el konulan ücretsiz yeniden üretim ve bakım emeğinin iadesini; tanınma, etnisite ve toplumsal cinsiyet ekseninde kadınların katmanlı taleplerinin görünürlüğünü; temsiliyet ile de karar alma mekanizmalarında eşit katılım ve temsiliyet hakkının iadesini vurgulamaktadır.
Bu açıdan baktığımızda, Kürt kadın hareketi bu üç aşamalı modeli gündelik yaşamda, sahada, yerelde hayata geçiriyor ve kazanımlarını yıllardır var olan bu mücadeleden miras alıyor. Kürt Özgürlük Hareketinin, ana taşıyıcıları olarak kadınlar her dönemde hem politik alanda hem de kültürel alanda önemli görevleri üstlenmiştir. Yeri geldiğinde politik aktivist, ulusun taşıyıcıları veya Kürt dili ve kültürünün aktarıcıları[9] olarak yer edinmiştir. 1978 sonrası uzun bir baskı ve şiddet ortamında güçlenen Kürt hareketi içinde aktif rol alan kadınlar, 1990’lardan itibaren Kürt siyasal geleneği içindeki farklı partilerde yer aldılar. 1999 yerel seçimlerinde üç kadının belediye başkanı seçilmesiyle bu süreç yeni bir ivme kazanmıştır.
Bu yıllarla birlikte, Kürt kadın hareketi parti tüzüğünde ve ilerleyen yıllarda yerel yönetim stratejilerinde önemli değişimler yarattı. 2000’li yıllarda ilk defa eklenen kadın kotası, kadın meclislerinin özerkleştirilmesi, kadın seçim komisyonunun kurulması, parti bütçesinden kadın çalışmalarına bütçe tanınması ve erkekler için “kadınlara yaklaşım” kriterleri[10] ile kazanımlar parti tüzüklerinde artık yer edindi. 2014‘le birlikte, uygulamaya geçirilen eşbaşkanlık sistemi bu sürecin kilometre taşı ve en somut örneği oldu. 106 belediyeden 96’sında uygulanarak karar alma mekanizmalarında eş temsiliyet, kadınların karar mekanizmalarına katılımını zirveye çıkardı. Böylelikle Türkiye tarihinde eşi görülmemiş bir kadın temsiliyeti oranına ulaşıldı. Eşbaşkanlık süreciyle birlikte, belediyelerde mor bütçeleme çalışmaları, kooperatif ve kadın odaklı üretim alanları, kadın ve çocuk dinlenme alanları, anadilde şiddet hattı gibi birçok alanda toplumsal cinsiyet odaklı geliştirilen uygulamalar ve faaliyetler, Kürt kadın hareketinin öncülüğünde yeni bir modelin temellerini oluşturdu.
Kürt kadın hareketinin öncüsü olduğu bu bileşik mücadele modeli, üç boyutlu toplumsal cinsiyet eşitliği modeliyle oldukça uyumludur. Kaynakların yeniden dağıtımı açısından toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, kooperatif üretim alanları, kadın merkezleri, kadın öncelikli istihdam projeleri; tanınma açısından Kürt kimliği ve kadın kimliğinin ikili olarak tanındığı “Kürt kadınlara” yönelik çalışmalar, anadilde şiddet hattı hizmeti, anadilde kadın öncelikli kültürel ve sosyal etkinlikler; temsiliyet açısından ise eşbaşkanlık sistemi, kadın meclisleri ve özerk kadın komisyonları, kadın kotaları olarak tanımlamak mümkündür. Birbirini beslenen bu üç alan hem politik hem ekonomik hem de kültürel alanların kesişiminde geliştirilen bir toplumsal cinsiyet adaletini temsil ediyor. Kadınların bu çerçevedeki kazanımları, yalnızca hak elde etmek değil, aynı zamanda bu hakları kolektif biçimde yaşatabilme iradesidir.
Bu bütünleşik kazanım, hegemonik erkekliğe dayalı devlet ve onun kurumlarına karşı inşa edilen bir karşı-hegemonya olarak görülmelidir. Çünkü, böylesine bir ittifak, aile içinde tanımlanan muhafazakâr “kadın” algısına da meydan okuyor. Bu mücadele, kadınlık halini aile sınırlarının dışına taşıyarak, “Aile Yılı” gibi projelerle şekillenen muhafazakâr kadınlık anlayışını kökten sorguladı ve dönüştürdü. Bugün, merkezi hükümetin toplumsal cinsiyet perspektifinden düşünüldüğünde, bu bileşik kazanımların kayyım rejimi üzerinden tasfiyesi, sadece ekonomi-politik açıdan yerel yönetimi hedef almamakta, dahası kadınların temsil-tanınma-yeniden dağıtım ekseninde kentsel alandaki kazanımlarının da tasfiyesi olduğunu da gösteriyor. Ekonomi-politik bir araç olarak kayyım rejimi hem Kürt hareketinin hem de kadın kazanımlarının tasfiyesini hedefleyerek, devletin eril karakterini, muhafazakâr toplum anlayışını ve hegemonik varlığını da tesis etmektedir.
Yine de bu hikâye sadece kayıplardan ve pasif bir mücadeleden ibaret değil. Her tasfiye girişiminin ardından, kadınlar yeniden mücadele etti, demokratik yollarla seçildi ve tasfiye edilmeye çalışılan bütün uygulamaları daha güçlü bir biçimde inşa etmeye çalıştı. Tıpkı Fraser’in vurguladığı gibi, adalet, varıldığında bitecek bir hedef değil, aksine sürekli yeniden kurulan, bileşik cephelerin inşa edildiği, kollektif mücadelenin verildiği bir süreç olarak karşımızda duruyor.
Kayyım rejiminin ilk hedefi olarak temsiliyet, toplumsal cinsiyet adaletinin merkezinde eşbaşkanlık sistemi ve kadın kotaları olarak yer alıyor. Fakat kayyımlar, 2016 yılından 2024 yılına kadar olan süreçte bu kazanımları doğrudan hedefe alarak kadın eşbaşkanlar görevden almış, kadın daire başkanlıklarını ve müdürlükleri ya kapatmış ya da erkek müdürler atamıştır.[11] Bu girişimler, Diyarbakır’da hegemonik erkekliğin biçimlendirdiği cinsiyetlendirilmiş demokratik gerileme[12] olarak tezahür etti.
1999 yılından beri Kürt kadın hareketinin en güçlü uygulamalarının başında gelen toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, 2025 yılında Diyarbakır’a “Kadın dostu şehir” tanımlamasını getirdi. Bu uygulama, feminist mücadelenin temel eleştirilerinden biri olan ücretsiz bakım emeği ve kadının görünmez kılınmış konumuna doğrudan yanıt veriyordu. Kısacası, belediye bütçesinin nasıl ve kimin için harcanacağı sorusunu kadınlar belirliyordu. Bu yaklaşım, belediye kaynaklarını adil bir biçimde paylaştırmayı, kadınların ekonomik özerkliğini güçlendirme amacı taşıyordu. Böylelikle, kadın merkezleri, kooperatifler, kadın odaklı sosyal programlar ve kurslar geliştirildi ve kadınların kaynak dağıtımında karar mekanizmalarında özneler olarak konumlanması sağlandı. Kayyımlar ise tam da bu kazanımları ortadan kaldırmak için toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi tamamen rafa kaldırmış, kadın merkezlerini, kadın sığınaklarını dini kurs alanlarına dönüştürmüş ve kadın odaklı -emzirme odaları, kreşler, kadın dinlenme alanları- kamusal mekanları kahvehane ve benzeri erkek odaklı kamusal alanlar haline getirmiştir. Ayrıca 8 Mart ve 25 Kasım izinlerini, kadına yönelik şiddet durumlarında kadın lehine maaş düzenlemeleri iptal ettirdi ve kadın kooperatiflerini kapattırdı.
Üçüncü ve en kritik aşama olan tanıma; Kürt kadın kimliğinin katmanlı yapısının tanınmasıyla ilgilidir. Çünkü kadınlık deneyimi, sınıf ve etnisite gibi birbirini kesen dinamiklerle derinleşen bir meseledir. Bu yüzden bir Kürt kadının deneyimi hem kadın olmanın hem de Kürt olmanın etkilediği özgün bir alandır ve talepler de bu nedenle daha katmanlıdır. Dolayısıyla bir Kürt kadının kentsel ve sosyal talepleri, daha karmaşıktır. Bir yandan dilsel kültürel talepleri, diğer yandan toplumsal cinsiyet ile şekillenen talepleri içerir. Bu durumun somut örnekleri olarak anadilde alo şiddet hattı, anadilde kadın ve kültür etkinlikleri olarak tanımlayabiliriz. Kayyım rejimi, tanıma boyutunu hedef alarak bütün bu faaliyet ve inisiyatifleri iptal ederek ve yerine hem ulusal kimliği vurgulayan hem de eril programları içeren uygulamalar yürürlüğe koydu. Bu süreç, bu üç aşamalı tasviye süreciyle hem sosyal adaleti zayıflatmış hem de devletin erkek egemen ve ırksallaştırıcı politikalarını yeniden tesis etmiştir.
3 seçim dönemi boyunca kayyımlar ve seçilmiş belediye başkanları arasında bu gerileme ve tekrar kazanımları tesis etme mücadelesi, Diyarbakır’da çok zorlu bir 8 yılı geride bırakmamıza neden oldu. Fraser’in üç aşamalı toplumsal cinsiyet adaleti modeli üzerinden düşündüğümüzde, kayyım rejiminin sadece yerel-merkez güç dağılımını merkezileştirdiğini söylemek yetersiz kalır. Aynı zamanda, Kürt hareketinin 1999’dan itibaren yerelde, katılımcı ve demokratik bir formda inşa etmeye çalıştığı kadın odaklı ve eşitlikçi toplumsal yapıyı da çok katmanlı bir biçimde tasfiye etmeyi amaçladı. Fakat, her defasında, kazanımların yeniden inşası yoluyla sürekli bir kurma ve yeniden inşa etme pratiği Kürt hareketi içinde bir geleneği oluşturmaktadır. Bu karşı hegemonik ve bileşik mücadele böylelikle, yeniden inşa edilmektedir.
Peki tam da şimdi bu süreci konuşmak bizim için ne ifade ediyor? Şu an mevcut süreçte Diyarbakır’da olmasa dahi diğer Kürt yoğunluklu kentlerde bulunan kayyım rejimini yalnızca politik bir uygulama olarak değil, dahası ekonomik ve toplumsal bir mesele olarak ele almak büyük önem taşıyor. Özellikle yeniden başlayan barış görüşmelerinin sürdürmeye çalıştığımız ve barış talebinin yeniden Türkiye siyasetinde görünür olduğu bu süreç, tartışmamızı daha da güncel tutuyor.
Kayyım rejimini ve etkisini üç aşamalı olarak temsiliyet, yeniden dağıtım ve tanıma eksenlerinde düşünmek, Kürt kadın hareketinin taleplerini yeniden somutlaştırmak ve bu talepleri yeni güncel koşullarda inşa edilmeye çalışılan barış müzakerelerine taşımak oldukça değerlidir. Çünkü kayyım rejimi, 10 yıllık süreçte yerel siyasetin askıya alındığı, çoğulculuğun bastırıldığı ve yok sayıldığı, baskıcı ve muhafazakâr aile temsiliyeti içinde kadınlık inşasının vurgulandığı ve yeniden ürettiği bir sistemi sembolize ediyor.
Böyle bir analiz, sadece gasp edilen toplumsal kazanımları, hak ihlallerini görünür kılmayı sağlamaz, dahası barışın toplumsallaşmasının mümkün yolları hakkında da fikir verir. Çünkü otoriter bir barışın aksine, toplumsal adaletin, eşit temsiliyetin ve güven tesisinin birlikte yürütüldüğü bir barış süreci, sosyal adalet ve toplumsal cinsiyet adaletine dayanan bir mekanizma ile mümkün olabilir.
Son Not:
Bezwan, N. (2023). İki Tarz-ı Devlet: Cumhuriyetin Kürdistan Meselesi Yönetimi. In A. Işık, G. Kılıçaslan, B. Hiroğlu, K. Sağır, & Ç. Kurt (Eds.), Kürtler ve Cumhuriyet (pp. 35–42). Dipnot Yayınları.
Burç, R. (2018). One state, one nation, one flag—one gender? HDP as a challenger of the Turkish nation state and its gendered perspectives. Journal of Balkan and Near Eastern Studies, 21(3), 319–334. https://doi.org/10.1080/19448953.2018.1497755
Connell, R. W. (2005). Masculinities (2nd ed.). University of California Press.
Fernandes, L. R. dos S. (2023). Women in the ‘New Turkey’ (2007–2022): Experiences of (political) citizenship and the (gender) regime (Doctoral dissertation, Universidade do Minho). Universidade do Minho.
Fraser, N. (1990). Rethinking the public sphere: A contribution to the critique of actually existing democracy. Social Text, 25/26, 56–80. https://doi.org/10.2307/466240
Fraser, N. (2013). Fortunes of feminism: From state-managed capitalism to neoliberal crisis. Verso Books.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB). (2016). Yerel yönetimlerde kadın ve kayyum raporu. https://www.ceidizleme.org/ekutuphaneresim/dosya/370_1.pdf
Halkların Demokratik Partisi (HDP). (2016). Kayyumlar kadın kazanımlarını nasıl etkiliyor? https://www.hdp.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/Kayyumlarkadinkazanimlarininasiletkiliyor.pdf
Halkların Demokratik Partisi (HDP). (2020). 19 Ağustos 2019 – 19 Ağustos 2020 Kayyım kronolojisi. https://www.hdp.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/2020/kayyimkrono2020.pdf
Halkların Demokratik Partisi (HDP). (2020a). Bir yıllık kayyım raporu. https://www.hdp.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/2020/1-yillik-kayyim-raporu-2020.pdf
Halkların Demokratik Partisi (HDP). (2021). İrade gaspı ve kayyım gerçekleri raporu. https://www.hdp.org.tr/tr/irade-gaspi-ve-kayyim-gercekleri-raporumuz/15108/
Halkların Demokratik Partisi (HDP). (2023). Kadın özgürlükçü yerel yönetimler ve kayyım rejimi raporu. https://www.hdp.org.tr/Images/UserFiles/Documents/Editor/2023/hdp-kadin-kayyim-raporu-2023.pdf
Kışanak, G. (2018). Kürt Siyasetinin Mor Rengi. Dipnot Yayınları.
Yuval-Davis, N. (1993). Gender and nation. Ethnic and Racial Studies, 16(4), 621–632. https://doi.org/10.1080/01419870.1993.9993800
[1] Bu çalışmanın daha detaylı ve analitik versiyonu ingilizce bir makale olarak yayına hazırlanmaktadır.
[2] Kent araştırmacısı ve Frankfurt Üniversitesi Beşeri Coğrafya Doktora Öğrencisi
[3] Detaylı bilgi için bknz: (Bezwan, 2023).
[4] Detaylı bilgi için bkz. (Çaglayan, 2014; Gunes & Zeydanlioglu, 2014).
[5] Detaylı bilgi için bknz: (Bezwan, 2023).
[6] Hegemonik erkeklik, toplumsal cinsiyet düzeninin hiyerarşik biçimlerini yeniden üreten ve kurumsallaştıran bir yapı olarak tanımlanıyor (Connell, 2005).
[7] Detaylı bilgi için bknz. (Burç, 2018).
[8] Detaylı bilgi için bknz. (Fraser, 2013).
[9] (Açık, 2014, s. 114)
[10] (Kısanak, 2018, s. 23)
[11] İlgili raporlar için bkz. HDP (2020, 2020a, 2021).
[12] Fernandes (2023) tarafından geliştirilen Gendered De-democratization kavramı.
![Kürt Kadın Kazanımlarının Tasfiyesi: Kayyım Rejiminin Üç Yüzü[1]](https://jindergi.com/wp-content/uploads/2025/11/823x463cc-van-20-08-25-artemet-belediye-calismalari-manset-823x463-1-750x375.webp)
