Diyanetin bu noktada tutumu ise toplumdan, kadından yana değil iktidarın politikalarından yana tavır almak. Her gün kadınlar, çocuklar öldürülürken, tacize tecavüze maruz kalırken sessizliğe bürünen Diyanet söz konusu kadın hakları olduğunda bir saniye dahi düşünmeden minbere çıkmaktan geri durmuyor
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özellikle son yıllarda uyguladığı politikalar ve ürettiği söylemler gündemden düşmüyor. Bunun haklı gerekçelerinin başında da kadınlara ve kadınların kazanımlarına yönelik sarf ettiği kimi eylem ve söylemlerin biz kadınlar açısından birer saldırı olarak görülmesi.
Şunu baştan söyleyelim;
Kadın kazanımları ne hutbeyle biter, ne fetvayla durur. Kazanımlarımızı vaazla silemezsiniz; biz tarihi direnişle yazıyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetvaları ne anlama geliyor?
AKP iktidarı, muhafazakâr bir yönetim anlayışını benimseyerek 2002 yılından beri iktidarda. İlk yıllarda hak ve özgürlükler söylemini kullanarak hem içeride hem de dışarıda meşruiyet kazanmaya yönelse de, zamanla bu söylem yerini muhafazakâr ideolojiyi her kademede sert ve katı biçimde uygulamaya bıraktı. 2014’te İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan iktidar, yıllar sonra aynı sözleşmenin aile yapısını bozduğunu iddia ederek bir gecede çekildiğini duyurdu. Kadını yalnızca aile kurumu üzerinden tanımlayan ve bu perspektiften kadın sorunlarına yaklaşan iktidar, kadına yönelik erkek şiddetini de bir toplumsal cinsiyet meselesi olarak değil, “ailenin krizi” olarak değerlendirmeye ve bu şekilde aile meselesine indirgemeye başladı. Son olarak cumhurbaşkanı tarafından önce 2025 yılı “Aile Yılı” olarak tanımlandı; ardından ise 2026-2035 dönemi “Aile ve Nüfus 10 Yılı” ilan edildi. Özellikle son birkaç yıldır iktidarın biz kadınlara söylediği şey; “aile içi şiddeti çözer, aile sorunlarını halledersek kadınların bir sorunu kalmayacaktır…” Peki, öyle mi?
2023 yılı içerisinde en az 315 kadın katledildi, 248 kadın “şüpheli” olarak yaşamını yitirdi. 315 kadından 205 tanesi ev içinde, aile bireyleri (eş, eski eş, baba, abi, sevgili…) tarafından katledildi.
2024 yılı içerisinde 394 kadın erkek şiddeti ile katledildi. Katledilenlerden 280’i aile içinde, aile bireyleri tarafından katledildi.
Şu ana kadar 2025 yılı içinde de değişen bir tablo olmadığını görüyoruz maalesef ki.
Bütün bu toplumsal gerçeklik tablosu içerisinde ısrarla “aile sorununu çözersek, kadının sorunu kalmaz” dayatması ideolojik bir yaklaşımın hakikat çarpıtmasıdır. Cumhurbaşkanı, “Aile Yılı” açıklaması yaptığı konuşmasında demografik olarak bu adımın ne kadar önemli olacağının altını çizdi. Kendisine göre “kadınlar boşanmak istiyor, aileler dağılıyor, çocuk yapılmıyor…” Kadınların neden boşanmak istediklerini her defasında es geçen iktidar bu soruna ikinci tespitten “aileler dağılıyor…” kısmından başlamakta ısrarcı. Toplumsal ve ekonomik krizleri görmezden gelen, adeta mühendislik yapmaya çalışarak krizli aile yapısını ayakta tutmaya çalışan, bunun için devletin bütün kurumlarını seferber eden bir anlayış söz konusu. Yıllardır biz kadınlar iş yerlerine kreşler açılması için mücadele ederken sesini çıkarmayan iktidar, bir genelge ile iş yerlerinde kreşler açılması için hazırlık yapılması gerektiğini söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı adeta “seferberlik” ruhu ile kadınları daha fazla doğurmaya ve boşanmamaya ikna etmeye çalışıyor. Ekonomik ve toplumsal kriz koşulları göz ardı edilerek tek bir hedef uğruna çalışan devletin bu kademeleri, bu işi tek başlarına yürütemeyeceklerini biliyor. Keza mesele yalnızca aile yapısının değişmesi değil; aynı zamanda kadınların itirazlarının giderek güçlenmesi ve şiddete boyun eğmemesidir. Görev ve sorumluluğu dinî hizmetleri yürütmek ve toplumu bu alanda aydınlatmak olan Diyanet İşleri Başkanlığı, son dönemde bu yetki alanını aşarak siyasal iktidarın aile politikalarının taşıyıcısı haline getirildi. Diyanet’in, kadınları şiddete rağmen aile içinde tutmaya dönük söylemleri ya da kıyafetleri üzerinden yaptığı hedef göstermeler dini referanslarla meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu dönemde Diyanet’e adeta, diğer kurumların “Aile Yılı” etkinliklerini destekleyecek manevi gücü sağlama rolü yüklenmiş durumda.
Diyanetin bu noktada tutumu ise toplumdan, kadından yana değil iktidarın politikalarından yana tavır almak. Her gün kadınlar, çocuklar öldürülürken, tacize tecavüze maruz kalırken sessizliğe bürünen Diyanet söz konusu kadın hakları olduğunda bir saniye dahi düşünmeden minbere çıkmaktan geri durmuyor.
Diyanet son olarak verdiği bir hutbede bütün kötülüklerin temelinde kul hakkı olduğunu söyleyip şunları ekledi;
“Karşılıklı rıza olmadan, Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek, ilahî adalete aykırıdır.”
“Dolayısıyla kişinin kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır.”
Medeni Kanun’un doğrudan hedef alındığı bu hutbede Diyanet, açıkça kadınlara şunu söyledi; ekonomik olarak erkeğe bağımlı olmak, özel mülk edinmemek, dolayısıyla ekonomisizliğin harmanladığı şiddete boyun eğmek zorundasınız. Bu aynı zamanda uzun süredir tartışmaya açılan kadınların Nafaka Hakkından bağımsız bir tartışma değil. Ülkede zaten ödemekle sorumlu oldukları halde erkeklerin sadece %20’sinin nafakasını ödediği bir denklemde “Nafaka erkeklere zulümdür” gibi toplumsal hiçbir gerçekliği olmayan söylem ve politikalar üretildi. Yine temel mesele kadınların ekonomisiz bırakılması ve aile içerisinde şiddete rağmen kalmaya devam etmelerini sağlamaktı. Diyanet, görev ve sorumluluğunu açıktan kötüye kullanmakta, iktidarın ideolojik kaygı ve politikalarını sağlamlaştırmak adına söylem üretmektedir.
İnanç ve maneviyat için kullanılması gereken minber, adeta kadın düşmanlığının yayıldığı kürsüye dönüştürülmekte; bu düşmanca dil topluma sirayet ettirilmek istenmektedir. Aileyi korumak adı altında kadınlara şiddet sarmalı dayatılmakta, “parasız kalırsa evinde oturur” yaklaşımıyla kadını şiddete maruz bırakmak için din adı altında ideoloji pazarlamaktadır. İnancın erkek aklı yorumu dünden bugüne ataerkil dünya kodlarını ayakta tutmak için kullanılmıştır. Direnen, ses çıkaran, itiraz eden kadınların hiçbirini hutbelerde göremeyen biz kadınlar, gün geçmiyor ki bizlere yapılan saldırılarla uyanmayalım.
Diyanet’in inanca hizmet etmesi gerekirken iktidarın ideolojik hattına hizmet etmesi bürokratik çürümüşlüğün de bir göstergesidir. AKP’nin de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu konuda uyguladığı politika hepimizin söylediği gibi kadın düşmanlığıdır. Şiddeti görmezden gelerek kendi gelecek bekaları için kadınların hayatını ateşe atmaktır. Fakat ne dün ne de bugün bu saldırılara karşı boyun eğdik. İnancımızla, kimliğimizle bize dayatılan şiddete karşı bin yıllardır nasıl direndiysek direnmeye devam edeceğiz.