Eğitim sistemi, Kürtler için sadece bir ideolojik aygıt değil, aynı zamanda asimilasyon mekanizmasıdır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, medrese geleneğinden modern okullara kadar farklı tarihsel dönemlerde eğitim, Kürt kimliğini yok saymanın bir aracı olmuştur. Ehmedê Xanî, yüzyıllar önce Mem û Zîn’de Kürtlerin eğitimsizliğine dikkat çekerken, modern çağda sorun artık eğitimsizlik değil; eğitim yoluyla sistematik bir kimlik imhasıdır
Eğitim, insanlık tarihinin en eski ve en etkili kurumlarından biri olmakla birlikte, hiçbir zaman tarafsız olmamıştır. Her dönem, iktidarın ve egemen sınıfların çıkarları doğrultusunda şekillenen eğitim, yalnızca bilgi aktarmakla kalmamış; toplumsal belleği yeniden inşa etmiş, kimlikleri üretmiş ve ideolojik kodları kuşaktan kuşağa aktarmıştır.
Paulo Freire’nin sözleriyle, “Eğitim ya özgürleştirir ya da köleleştirir.” Bu ifade, eğitimin özünde taşıdığı çelişkiyi açıkça ortaya koyar: Eğitim, ya eleştirel düşünceyi besleyerek özgür bireylerin ve halkların inşasına hizmet eder ya da sorgulamayı bastırarak itaat etmeyi öğretir ve mevcut düzenin yeniden üretim aracına dönüşür.
Bugün Türkiye’de ve benzeri ulus-devletlerde eğitim, genellikle ikinci işlevi ön planda yürütmektedir. Michel Foucault’nun “disiplin toplumu” kavramıyla tanımladığı üzere okul, bireyin bedensel ve zihinsel varlığını disipline eden, sorgulamayı bastıran, itaatkâr vatandaşlar yetiştiren bir makinedir. Eğitim bu yönüyle sadece pedagojik bir alan değil, aynı zamanda ideolojik ve politik bir savaş alanıdır.
Modern Eğitim Eleştirileri: Sistemin İdeolojik Doğası
Sanayi devrimiyle birlikte şekillenen modern eğitim modeli, ulus-devletlerin inşasıyla paralel olarak ideolojik bir işlev üstlenmiştir. Rousseau, Emile adlı eserinde eğitimin bireyi doğasından kopardığını ve yapay toplumsal formasyonlara soktuğunu vurgular. Ivan Illich, Okulsuz Toplumda modern okulun toplumsal eşitsizlikleri yeniden ürettiğini söylerken, Montessori pedagojisiyle çocuğun özgürlüğünü merkeze alarak bu sisteme alternatif sunar.
Paulo Freire, modern eğitim anlayışını “bankacı model” olarak tanımlar: Öğrenci pasif bir bilgi deposuna indirgenmiş, öğretmen ise bu depoyu dolduran otorite figürüdür. Bu modelde eğitim, özgürleşme aracı olmaktan çıkar; sistemin sürekliliğini sağlayan bir itaat mekanizmasına dönüşür.
Türkiye’de tablo daha keskindir. Devlet okulları ulus-devletin ideolojik aygıtı olarak işlev görürken, özel okullar sermayenin sosyal sermayesini yeniden üreten ayrıcalıklı alanlar haline gelir. Bu ikili yapı yalnızca ekonomik eşitsizlikleri derinleştirmekle kalmaz; kültürel ve sınıfsal ayrışmayı da pekiştirir. Eğitim, sosyal hareketliliğin değil, sosyal ayrımcılığın aracına dönüşür.
Çocukluk ve Gençlikte Eğitim: Kimlik, Dil ve İtaat
Kürt halkı açısından eğitim, çocukluk döneminden itibaren bir kimlik silme ve itaat üretme aracıdır. İlkokul sıralarında Kürt çocukları, kendi dilini konuşmaktan menedilir; öğretmenler ve yöneticiler tarafından Türkçe dışında konuşmak cezalandırılır. Bu tür uygulamalar, çocukta öz-yabancılaşma sürecini başlatır: Kendi kültürüne ait düşünce ve duygu sistemleri değersizleştirilir, yabancılaştırılır.
Ders kitapları, resmi devlet tarihini dayatırken Kürtlerin tarihsel varlığını, kültürel katkılarını ve halk hikâyelerini görmezden gelir. Bu durum, kimliğin sistematik olarak yeniden üretim aracına dönüştürülmesi anlamına gelir. Gençlik yıllarında ise sınav sistemi ve disiplin mekanizmaları, bireyi sorgulamayan, itaat eden ve başarı odaklı bir sistem üyesi hâline getirir.
Örneğin tarih derslerinde Osmanlı ve Cumhuriyet anlatısında Kürtlerin ve diğer azınlıkların tarih sahnesindeki rolleri çarpıtılır veya yok sayılır. Bu, gençlerin kendi kültürel kimliklerinden kopmasına ve devlet ideolojisini içselleştirmesine yol açar.
Kürt Halkının Deneyimi: Eğitimle Asimilasyonun Anatomisi
Eğitim sistemi, Kürtler için sadece bir ideolojik aygıt değil, aynı zamanda asimilasyon mekanizmasıdır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, medrese geleneğinden modern okullara kadar farklı tarihsel dönemlerde eğitim, Kürt kimliğini yok saymanın bir aracı olmuştur. Ehmedê Xanî,, yüzyıllar önce Mem û Zîn’de Kürtlerin eğitimsizliğine dikkat çekerken, modern çağda sorun artık eğitimsizlik değil; eğitim yoluyla sistematik bir kimlik imhasıdır.
Abdullah Öcalan, “Kürt çocukları, kendi halkına yabancılaştırılmak için devletin okullarına gönderildi. En büyük soykırım, eğitim yoluyla yapıldı.” sözleriyle durumu özetler. Eğitim yoluyla Kürt çocukları, kendi diline, tarihine ve kültürüne yabancılaşır. Toplum, öz-bilincini kaybeder ve egemen ideolojinin yeniden üretim aracına dönüşür.
Somut örnekler şunlardır: Kürt köylerinde çocukların Kürtçe konuşması yasaklanır, halk hikâyeleri ve müzikleri ders dışı etkinliklerde bile engellenir. Yerel kültür ve tarih, resmi ders kitaplarında görünmez kılınır. Bu, çocuğun kültürel ve psikolojik olarak bastırılması ve kendi öz kimliğinden koparılması anlamına gelir.
Kadın ve Jineoloji Perspektifiyle Eğitim
Kürt kadınlar, hem patriyarkal hem de ulus-devletçi baskının en yoğun biçimlerini yaşar. Eğitim sisteminde kadınlara yönelik ayrıcalıksız ve tek tip müfredat, onların toplumsal ve politik görünürlüğünü kısıtlar. Jineoloji perspektifi, kadın özgürlüğünün ve toplumsal dönüşümün merkezde olduğunu vurgular. Kürt kadınlarının eğitimi, sadece bireysel bir hak değil, toplumsal adalet ve özgürleşmenin temel aracıdır.
Kürt kadınlarının eğitim hakkına yönelik engellemeler, tarih boyunca sistematik olarak uygulanmıştır. Kız çocukları ev işlerine ve geleneksel rollere yönlendirilirken, okula gönderilmeleri ya sınırlandırılmış ya da belirli alanlarla sınırlı kalmıştır. Modern dönemde bile bazı bölgelerde kız çocuklarının eğitime erişimi kültürel ve ekonomik engellerle sınırlıdır. Bu durum, patriyarkal ideolojinin ve devletin tek tipçi politikalarının birleşimiyle pekiştirilir.
Jineoloji yaklaşımıyla demokratik eğitim, kadınların özgür ve bilinçli bireyler olarak yetişmesini merkeze alır. Örneğin:
Kürtçe eğitimle birlikte kız çocukları hem kendi kültürlerini öğrenir hem de dil yoluyla politik bilinç kazanır.
Kadın tarihçilerin, filozofların ve yazarların müfredatta görünür kılınması, toplumsal hafızada kadınların rolünü güçlendirir.
Kürt kadınlarının eğitim yoluyla güçlenmesi, sadece bireysel bir kazanım değil, tüm toplumsal dönüşümün ön koşuludur. Kadınların bilinçlenmesi, toplumsal adaletin ve demokratik modernitenin temel taşlarından biridir.
Zihnin Kolonizasyonu: Hermetik İlke ve İdeolojik Kodlama
Abdullah Öcalan’a göre mevcut eğitim sistemi, ulus-devletin ideolojik kodlarını bireyin zihnine işleyen bir kolonizasyon aracıdır. Hermetik ilkeye göre “her şey zihindir, her şey düşünceyle başlar.” Zihni ele geçirmek, toplumu ele geçirmek anlamına gelir.
Hermetik düşünce, ezberi yıkarak yorum gücünü geliştirir. Birlik ilkesine göre ise evren, doğa ve insan aynı aklın ve düşüncenin farklı yansımalarıdır. İnsan, bu bütünsel aklın parçası olarak hem evreni hem doğayı kavrayabilir; onlarla kurduğu bağ, yorum ve anlam gücünü derinleştirir. Böylece hermetik düşünce, bireyin yalnızca kendisini değil, içinde yer aldığı toplumsal ve kozmik düzeni de anlamlandırma kapasitesini büyütür.
Bugünkü eğitim modeli, bireyin zihinsel alanını daraltır, sorgulamayı bastırır ve alternatif düşünce yollarını kapatır. Sonuç, özgür birey değil; itaatkâr, tüketici ve devlete bağlı bir vatandaş yaratmaktır. Eğitim artık bilgi üretmez; kölelik üretir.
Demokratik Modernite Perspektifi: Özgürleştirici Eğitim
Abdullah Öcalan’ın önerdiği alternatif, demokratik modernite paradigması üzerine kuruludur: ekolojik toplum, kadın özgürlüğü ve doğrudan demokrasi. Eğitim, bu çerçevede kolektif bilgi üretimi ve halk meclislerinin bir parçası hâline gelir.
Yerel dillerde, çok kültürlü ve çok sesli bir pedagojinin inşası, devletin tek tipçi, militarist ve cinsiyetçi müfredatına karşı en güçlü savunmadır. Kadın tarihçilerin, filozofların ve eğitimcilerin görünür kılındığı müfredat, kadın özgürlüğü ekseninde yeni bir eğitim anlayışının temelini oluşturur.
Eleştirel düşünce ve ahlaki bilinç, bu eğitim anlayışının merkezindedir. Amaç, yalnızca bilgi aktarmak değil; sorgulayan, itaat etmeyen ve kendi kararlarını alan özgür bireyler yetiştirmektir. Demokratik toplum ancak özgür ve özgün bireylerin bir araya gelmesiyle mümkündür.
Örnekler Üzerinden Demokratik ve Jineolojik Eğitim
Kürt çoğrafyasında uygulanabilecek demokratik ve jineolojik eğitim örnekleri:
Yerel dilde eğitim: Kürtçe’nin zorunlu ders olarak okutulması, kültürel aidiyet ve politik bilinç kazandırır.
Tarihsel çok seslilik: Derslerde resmi tarih ile birlikte yerel halkların ve kadınların tarih sahneleri anlatılır.
Topluluk merkezli bilgi üretimi: Okullar toplumsal hafızayı ve halk meclislerini destekleyen merkezler hâline gelir.
Eleştirel düşünce ve etik bilinç: Çocuk ve gençlerin sorgulama yeteneklerinin geliştirilmesi; bireyin kendi kararlarını alması teşvik edilir.
Sonuç: Özgür Birey ve Demokratik Toplum
Eğitim, tarih boyunca iktidarların en etkili silahı, ulus-devletlerin en güçlü ideolojik aygıtı olmuştur. Bugün de durum farklı değildir. Türkiye’de ve benzeri ulus-devletlerde eğitim, kimlikleri bastıran, toplumsal çeşitliliği görünmez kılan ve bireyi itaate zorlayan bir mekanizma olarak işlemeye devam etmektedir.
Ancak bu gerçeklik değiştirilemez değildir. Abdullah Öcalan’ın demokratik modernite perspektifi, özgürleştirici bir eğitim modelinin teorik ve pratik zeminini sunar. Bu model; doğayla uyumlu, kadın özgürlüğünü merkezine alan, çok dilli ve çok kültürlü bir yapıyı mümkün kılar.
Gerçek eğitim, bireyi üretken, özgür ve bilge kılar; zihnin sömürgeleştirilmesine karşı verilen ideolojik mücadeleyi mümkün kılar. Eğitim, yeniden düşünülmesi gereken bir alan değil, yeniden fethedilmesi gereken bir alandır. Özgür bireylerin ve demokratik toplumların inşası, zihnin özgürleşmesinden geçer; bu özgürleşme ise ancak özgürleştirici, demokratik ve jineolojik bir eğitimle mümkündür.