Cezayirli bombacı kadınlar.
Saflara katılımı kabul edilen kadınlar, hem Fransız sömürgeci güçlerin cinsiyetçi yaklaşımlarına ve saldırılarına (işkence, tecavüz) maruz kaldı, hem de erkek silah arkadaşlarının cinsiyetçi rollerle sınırlandırmasına karşı mücadele etti
Cezayir'in bağımsızlık savaşı bitti ama kadınların özgürleşme, varlığını koruma, bağımsızlık mücadelesi bitmedi. Cezayir, Fransız sömürgeciliğinden kurtuldu fakat kadınlar erkek egemenliğinden, sömürgeciliğinden kurtulamadı
Egemenler, ezilen halkların, inançların tarihini yok saydığı gibi dünyanın ilk sömürgeleştirilmiş ulusu olan kadınların tarihini de yok saymıştır. Fakat onlar yok saydı diye kadın tarihsiz veya belleksiz değildir. Kadının bir yazılı tarihi olmayabilir, gerçekleri karanlıkta veyahut egemenlerin tarihinin gölgesinde kalmış olabilir. Fakat gerçekler er ya da geç kendisini açığa vurur. Bu kadın tarihi açısından da geçerli bir diyalektiktir. Mevcut egemenlerin tarihini çok iyi incelediğimizde bile kadının toplumsal mücadelesi ile yüz yüze geliriz. Egemenlerin, ezilenlere, ötekilere, halklara yönelik saldırıları, çıkardığı savaşlarda kadınların yaşadıkları, yaptıkları, üstlendikleri rol aynı zamanda kadınının yazılmayan tarihinin bir aynasıdır. Kadın tarihi egemenlerin tarihi içerisinde, gölgede kalsa da bir başka akmıştır ve bu akış belirgindir.
Kadınlar her daim yaşamın ve toplumsal mücadelenin en ön saflarında yer almış, çoğu zaman bunu canları pahasına yapmıştır. Dünyanın her yerinde kendi ulusları, inançları ve varlıkları için mücadele etmiş, silah kuşanmış, erkek-egemenliğine karşı savaşmış, mücadele etmiş kadınlar vardır. Ancak bu kadınların isimleri modern tarih (egemenlerin tarihi) kitaplarında yer almamaktadır.
İşte bugün tarihin unuttuğu o kadınların bazılarından söz edeceğiz.
Cezayirli kadın gazeteciyle sohbet
Geçtiğimiz 23 Mayıs günü Kürt gazeteciler ve medya çalışanları olarak Türk devletinin hem ülke içinde hem de ülke sınırları dışında Kürtlere karşı açtığı savaşa tutum almak için ortak bir basın açıklaması yayınlandı. Açıklamayı Avrupa, Güney ve Rojava Kürdistan’ından 400’ün üzerinde gazeteci imzaladı. Bu açıklama ile ülkemizde yaşanan bu savaşa karşı bizim de söyleyecek sözümün olduğunu belirtmek istedik. Basın açıklamasını Brüksel’deki basın merkezinde yaptık. O gün basın açıklamasını takip eden gazetecilerin arasında Kuzey Afrikalı gazeteci, aydın ve barış aktivistleri de vardı. Onlardan biri de genç bir kadındı. Açıklamadan sonra sohbet etmek isteyen bu genç kadın, Kürt özgürlük mücadelesinin kadınlara kazandırdığı ile yakından ilgilendiğini, burada elde edilen kazanımları ve kadın sistemini nasıl kendi ülkesi Cezayir’de uygulanacağı konusunda çalışmalar yaptığını anlattı. Sohbetimiz Cezayirli kadınların kurtuluş savaşında oynadıkları rol, o süreçte elde ettikleri kazanımlar ve sonrasında neden koruyamadıkları üzerinden devam etti.
Peki neden Cezayir savaşı sonrası kadınlar kazanımlarını koruyamadı ve devrimi kadınlar lehine bir toplumsal dönüşüme evriltemedi? Bu soruyu yanıtlamak için Cezayir halkının Fransız sömürgeciliğine karşı yürüttüğü mücadelede kadınların nasıl bir rol oynadığına yakından bakalım biraz…
Cezayirli kadınların mücadelesi
1954’te başlayan ve 1962’de Fransa devletinin yenilgisini kabul etmesi ile son bulan Cezayir’in bağımsızlık savaşı 8 yıl sürdü. Bu savaşta bir milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Bu savaşta Fransız sömürgecilerinin saldırısına maruz kalan çok sayıda kadın mücadele saflarında yer aldı. Kadınlar Ulusal Kurtuluş cephesi FLN ya da Ulusal Kurtuluş Ordusu ALN saflarına katılarak Cezayir’in özgürleşmesinde önemli bir rol oynadı.
Kadınlar savaşın en ön cephesinde yer aldıkları gibi, devrimin propaganda çalışmalarını da üstlendi. Maddi destek sağlanması konusunda başat rol oynadı ve lojistik alanında da yer aldı. Bazıları silah alarak mücadeleye katıldı. Bugün Cezayir’in özgürleşmesinde kadınların rolü dünya kamuoyu hatta ülke kamuoyunda çok az bilinen ya da anlatılan bir konu. Özellikle gözaltılar sırasındaki sistematik tecavüzler 60 yıl sonra hâlâ bir tabu olarak görülüyor.
Kadınlar savaşmaya nasıl başladı?
Cezayir, 1830’da Fransız kolonyalistlerinin ülkeye yerleşmesi ile Fransız Cezayir’i olarak tanımlanmaya başladı. Aslında o dönemde Cezayir, Fransızlar tarafından Apertheit rejimine benzer ayrımcı yasalarla yönetiyordu. Cezayirlilerin, devlet kurumlarında çalışması yasaktı, toprakları ve mal varlıklarına da çoğu zaman el konuluyordu. 8 Mayıs 1945’teki Şetif, Güelma ve Herrata katliamları kadınlar açısından bir dönüm noktası oldu. Kadınlar ailelerinden çok sayıda kişinin katledilmesine tanıklık etti ve bu katliamdan sonra çeşitli dernekler bünyesinde örgütlenmeye başladı. Savaşın başlaması ile birlikte ise, her sınıftan kadınlar silah alarak direniş cephesinde yer aldı. Farklı yaşanmışlıkları olsa da sömürgecilere karşı amaçları ortaktı. Özellikle 1956’dan itibaren kadınların gerilla saflarına katılması daha bir görünür oldu.
Bazı kadınlar kardeşleriyle, bazıları ise eşleriyle ile birlikte mücadele saflarına katıldı. Ancak büyük çoğunluğu ailesinden gizli olarak mücadele saflarına geldi. İlk katılımlar Ulusal Kurtuluş Cephesi içindeki erkekler tarafından olumlu karşılanmadı. Fakat katılımlar arttıkça ve kadınlar yürüttükleri fedaice mücadele ile kendini ispatladıkça mücadelenin önemli aktörleri oldukları kabul edilmeye başlandı. Nitekim ilerleyen yıllarda silah alan Cezayirli gençlerin yüzde 16’sını kadınlar oluşturdu. Hatta “bombacılar” olarak tanımlanan, özünde ise FLN’nin fedai gücü olduğu bilinen grubun neredeyse tümü kadınlardan oluşuyordu. FLN’nin fedaileri arasında yer alan Jamila Amran-Minne, anlatımlarından birinde bu kadınların yüzde 74’nün 25 altı yüzde 50%sinin ise 20 yaş altı olduğunu belirtiyor. Jamila’ya göre o dönem 10 bin 449 kadın militan propaganda çalışmaları yürütüyordu, bin 775 kadın ise silahlı birliklerde, 65 kadın ise fedailerde yer alıyordu.
Saflara katılımı zorunlu olarak kabul edilen kadınlar, hem Fransız sömürgeci güçlerin cinsiyetçi yaklaşımlarına ve saldırılarına (işkence, tecavüz..) maruz kaldı, hem de erkek silah arkadaşlarının cinsiyetçi rollerle sınırlandırmasına karşı mücadele etmek zorunda kaldı.
Savaşın en tehlikeli alanlarında yine kadınlar vardı
Kendilerini fedailer olarak adlandıran kadınlar, Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasındaki en etkili eylemleri gerçekleştirenlerdi. Özgürlük için ölümü göze alan bu kadınlar arasında Samia Lakhdari, Zohra Drif, Djamila Bouhired ve Hassiba Ben Bouali gibi isimler de vardı. Yine milislik, kuryelik, sağlık ve propaganda alanlarındaki çalışmaları da önemli oranda kadınlar yürüttü. Sayıları az da olsa Fransız Raymonde Peschard gibi Cezayir’in özgürlüğü için silah alan ve yaşamını yitiren kadınlar da vardı.
Savaşın son bulması ile birlikte her ne kadar yeni kurulan Cezayir yönetimi kadınların savaştaki cesaretini ve emeğini selamlasa da ilerleyen yıllarda canları pahasına devrimi savunan Cezayirli kadınlar, yönetimde yer alamadıkları gibi isimleri tarih sayfasından tek tek silindi.
Cezayir’in savaşı bitti, kadının yaşam savaşı bitmedi
Bağımsızlıktan sonra Cezayir’de oluşan 194 kişilik parlamentonda sadece 10 kadın vardı. Sonraki seçimlerde ise bu sayı ikiye kadar düştü. Yani post-kolonyal Cezayir’de kadınlar yine toplum içinde marjinal bir konuma itildi, geleneksel rollerle sınırlandırıldı. Savaştan hemen sonra erkeklere şeref madalyaları verilirken, savaşta en ön cephede yer alan ve büyük bedeller ödeyen kadınlara bu hak 35 yıllık bir mücadeleden sonra 1997’de tanındı. Ama yine de kadınlar siyasetin dışına itildi, görmezden gelindi. Geri, geleneksel rollere mahkûm edildi. Cezayir'in bağımsızlık savaşı bitti ama kadınların özgürleşme, varlığını koruma, bağımsızlık mücadelesi bitmedi. Cezayir, Fransız sömürgeciliğinden kurtuldu fakat kadınlar erkek egemenliğinden, sömürgeciliğinden kurtulamadı. Bugün hâlâ Cezayirli kadınlar eril sistemin ağır yükü altında mücadele veriyor…