Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Bu Eğitim Kimin İçin?

Şükran Demir Şükran Demir
16 Kasım 2025
Yazı
0
Bu Eğitim Kimin İçin?
0
SHARES
49
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Biz bugün hala “Kürtçe resmileşecek mi, annelerimiz Kürtçe konuşan bir doktor bulacak mı, çocuklarımız eğitime anadiliyle başlayacak mı?” sorularıyla Kürtçenin konumunu tartışıyoruz. O günden bugüne nelerin değiştiğini, değişmeyen şiddet-asimilasyon yöntemlerinin ne sonuçlar doğurduğunu artık açık ve net bir şekilde konuşmak gerekiyor

1938 Dersim Tertelesi, Kürtlerin hafızasında diri kalmış ve nesiller arası yaratılan kırılmanın izleriyle de bu katliamın etkisi derinleştirilmiştir. Her şey olup bittikten sonra; kadınlar, çocuklar katledildikten, mağaralara sığınanlar gaza boğdurulduktan, idam sehpası devirtildikten sonra Dersim için yeni bir aşama başlatılmıştı. Geriye kalanlar ne olacaktı? Tarih iyi bilir ki geriye kalanlar için kalıplar oluşturulmamışsa, sürgün kapıları açılmamışsa Dersim yeniden direnecek ve Kürtlük güç bulacaktı. Kendi kendini yönetmek, toprağını-doğasını yaşamıyla birleştirmek, dilini her alanda var edebilmek ne Dersim için ne de Kürtler için kolay olmayacaktı, olamadı da.

Bugün hala bu tarihin ağırlığı açıkça konuşulamıyor, tartışılıp yüzleşilmiyor; yaşatılanların bugün hala kimin yükü olarak devam ettirildiği sorulmuyor. İsmet İnönü’nün “Tunceli’de ıslahat planı olarak düşündüğümüz tedbirler fasıla görmeksizin devam etmektedir. Yol yapıyoruz, mektep yapıyoruz, karakol yapıyoruz.”[1] sözleri bile uzun tartışmaların, çıkarılacak sonuçların, dilenilecek özürlerin ve telafi edilmesi için gösterilecek iradenin başlangıcı olması gerekirken, mesele ya hiç konuşulmamakta ya da sınırlı tutulmaktadır. Hiç konuşmamak ya da sınırlı tutmak öylece kabul görecek bir gerçeklik değildir elbette.

Sadece Sıdıka Avar’ın yaptıklarını bile bugüne kadar bir “eğitim güzellemesi” olarak anlatanların, aktaranların yüzüne “Siz ne anlatıyorsunuz?” sorusu defalarca çarpmalıyken; biz bugün hala “Kürtçe resmileşecek mi, annelerimiz Kürtçe konuşan bir doktor bulacak mı, çocuklarımız eğitime anadiliyle başlayacak mı?” sorularıyla Kürtçenin konumunu tartışıyoruz. O günden bugüne nelerin değiştiğini, değişmeyen şiddet-asimilasyon yöntemlerinin ne sonuçlar doğurduğunu artık açık ve net bir şekilde konuşmak gerekiyor.

Bu yazıda, Tertele sonrası da geliştirilen politikaların bir parçası olmak için yola çıkan Sıdıka Avar’dan bahsetmek istiyorum. “Hikmet Feridun Es, 1957’de Hayat dergisinde çıkan yazısında Sıdıka Avar’ın bizzat Atatürk tarafından Doğu’ya ‘bir Türk misyoneri’ olarak gönderildiğini ileri sürüyordu.”[2] Peki Sıdıka Avar kimdi ve amacı neydi? En çok “Dağ Çiçeklerim” anı kitabıyla bilinen Sıdıka Avar, jandarma eşliğinde, zorla köylerinden toplayıp yatılı okullara kapattığı Kürt kız çocuklardan ne bekliyordu, bu beklentisini karşılasın diye çocuklara ne verdi ve “iyi” şeyler verdiğini iddia ederken aslında onlardan neyi aldı?

Sıdıka Avar, Bolu Kız Enstitüsü’nde görev yaptıktan sonra 1939’da Elazığ Kız Enstitüsü’ne öğretmen olarak atandı. Kısa sürede müdür yardımcılığına yükseltildi. 1942’de yeni kurulan Tokat Kız Enstitüsü Müdürlüğü’ne getirildi. 16 Haziran 1943’te Elazığ Kız Enstitüsü’ne müdür olarak geri döndü. Hem Enstitü’de uyguladığı eğitim yöntemleri ve yönetim anlayışı hem de Elazığ, Tunceli ve Bingöl’ün ilçe, bucak ve köylerinden öğrenci toplamak için kullandığı yöntemler Avar’ın çalışma tarzının belirgin unsurlarıydı.[3]

Sıdıka Avar ismiyle neredeyse bütünleşmiş Elazığ Kız Enstitüsü bir yatılı okul olarak neye, kime hizmet etti, açılma amacı neydi?

Elazığ Kız Enstitüsü’nün de temel iki hedefi bölgedeki kızları “medenileştirmek” ve dolayısıyla “Türkleştirmek”ti.[4]  Dersim Tertelesi sonrası açılan bu okul, aslında İnönü’nün “mektep yapıyoruz” sözünün somutuydu. Yol, karakol, mektep… Hepsinin amacı, nihai hedefi aynıydı. Kürdün yükünü hafifletmek, Kürdün kendi değerleriyle gelişimini sağlamak, kendi dilinin taşıyıcısı olarak dünyayla bir bağ kurmasının amacı taşımıyordu elbette bu hizmetler. Sıdıka Avar’ın “Bu yaralı küçük gönüller sevgi ve şefkatle tedavi edilmeli, Türklükle kaynaştırılmalıydı”[5] söyleminden de anlaşılacağı üzere tam olarak Türkleşmenin karşılığıydı bu hizmetler.

Sıdıka Avar anılarında kız çocuklarının asimilasyonu için şöyle demektedir:

“Bunların çoğu, isyanla [Dersim katliamı ile] ilgili olayların yaşandığı köylerin kızlarıydı. Güzeli de; çirkini de; kabası da; asisi de nihayet insan yavrusuydu. Bu yaralı küçük gönüller sevgi ve şefkatle tedavi edilmeli, Türklükle kaynaştırılmalıydı. […] Atatürk bu dağ köylerinde bütün yoksunlukların Türkçe bilmemekten ileri geldiğini söylemiş, bunu isyan sebeplerinden biri olarak görmüştü. Onun için Türkçenin bu köylere ‘ana’ ile sokulmasını istemişti.”[6]

Sıdıka Avar’ın “asisi de nihayet insan yavrusuydu”, “gözleri korkulu, yüzlerindeki ifade çatık, güvensiz ve sertti.” diye anlattığı çocukların aileleri, soydaşları neler yaşamıştı, bunu askerliğini 1937/38 yıllarında Dersim’de çavuş olarak yapmış Ali Öz isimli bir kişiye ait bir mektuptan kesitlerle aktarmak yaşananları özetleyecektir. Geriye kalan bu çocuklar nelere tanık edilip, sonra da zorla toplatılıp okullara getirilmişti sorusuna cevap olacaktır:

“Şimdi askerler size sesleniyorum, bu kızılbaş dölleri hepsi vatan hainlerinin piçleri, arkadaşlarınızın katillerinin piçleri, bunlar büyürse kardeşlerinizi öldürmeye devam edecekler. Bunların kökü kazınmalı, Ermeni döllerinin kökünü kuruttuk, bir tek bu Kürtlerle, Kızılbaşlar kaldı. Çocuklarınızın bu ülkede mutlu yaşamasını istiyorsanız acımadan öldüreceksiniz, hükümet, Cumhurreisimiz ‘taş üstünde taş bırakmayın, yakın, yıkın’ talimatını vermiştir. Kimse bu yaptıklarınızdan dolayı yargılanmayacak, size söz veriyorum, dedi”[7]

Oysa öldürülen o çocukların ölüsünden sonra da bu ülkede kimse mutlu yaşamayacaktı, yaşamadı da. Sürekli karşı karşıya getirilen halklar ve milli hassasiyet adı altında işlenen suçlar hiç son bulmadı. Ne Türkçe güzelin dili oldu ne de Kürtçe özgürce dillerden döküldü. Değişim (asimilasyon) için araçsallaştırmayı planladıkları kız çocukları, kadınlar bugün hala yaratılmaya çalışılan kalıplara sığdırılmaya çalışılırken şiddete, ölüme maruz bırakılmaktan vazgeçilmedi.

“Bir dili en iyi ve en kolay öğreten anadır. Bunun için [Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı] bu mıntıkalarda kızların tahsiline bilhassa itina etmek asimilasyonu bir kat daha kolaylaştıracaktır.” yaklaşımının merkezinden bu çocuklara ulaşılmış ve kültürlerinden, dillerinden, toplum ile ilişkilerinden uzaklaştırılmıştır. Bu açıdan Sıdıka Avar, eğitim yoluyla toplumsal dönüşümün hem de asimilasyon ve devlet otoritesinin aynı anda nasıl işlediğini göstermesi bakımından önemlidir.

Özellikle müsteşar Rüştü Uzel’in de ısrarı üzerine anı kitabı olarak yazdığını belirttiği Dağ Çiçeklerim kitabında; aslında çocukların dış görünüşünden iç dünyalarına kadar, aile ilişkileri, “eğitim” süreçleri, köylerinin tasvirleri ve özellikle çocuklardan aldığı mektupları yazılarında işlemiştir. “Büyük Kahraman’ın mektuplarından pasajlar” kısmından da anlaşılıyor ki Sıdıka Avar’ın elinden çıkan çocuklar daha sonra Dersim, Van, Mazgirt… gibi şehirlerde öğretmenliğe başlamış ve Avar’a mektuplar üzerinden bulundukları yerler hakkında bilgiler aktarmışlardır.

“Bu sene Mazgirt’in Kirzi köyünde 16 talebeyle çalışıyorum. Dil bilmedikleri için zorluk çekiyorum. Gerçi ben Kürtçe biliyorum, fakat asla konuşmuyorum. Çünkü yüz alıp Türkçe’den kaçtıkları için öğrenmezler.” [8]

Bu, 1962’de resmi olarak açılan Yatılı İlköğretim Bölge Okulları’na toplatılan Kürt çocukların aile, köy, çevre ilişkilerinin, kültürel yaşam ve dil ilişkilerinin; özellikle ailenin yaklaşım ve düşünce yapısının olabildiğince muhtarlar ya da çocuklar üzerinden anlaşılmaya çalışılıp buna yönelik politika geliştirmek noktasında kullanılmasını hatırlatıyor. Aslında zaten YİBO’ların Cumhuriyet’in ilk yıllarında açılan yatılı okulların bir devamı olduğu gerçekliğinde kuruluştan günümüze sürdürülen bir asimilasyona hizmet edecek eğitim politikasından bahsediyoruz. Bu okullarda tam bir kapatılma hali yaratılmış ve çocuklar hem bedensel hem de psikolojik olarak ciddi bir şiddet ortamına tabi tutulmuştur.

Sonuç olarak, Sıdıka Avar’ın faaliyetleri, Cumhuriyet’in erken dönem asimilasyon politikalarının eğitim alanındaki en görünür uygulamalarından biri olarak değerlendirilebilir. Avar’ın “medenileştirme” ve “Türkleştirme” söylemleri, devletin Dersim sonrasında bölgeyi toplumsal, kültürel ve dilsel açıdan yeniden şekillendirme stratejisinin pedagojik bir aracı haline gelmiştir. Bu bağlamda Avar’ın çalışmaları, bireysel bir eğitimcilik pratiğinin ötesinde, ulus inşa sürecinin ideolojik boyutunu yansıtan kurumsal bir müdahale olarak ele alınmalı ve tarihsel etkileri bu çerçevede tartışılmalıdır.


[1] İnönü’nün Söylev Ve Demeçleri I, T.B.M. Meclisinde Ve C. H. P. Kurultaylarında (1919-1946), Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1946. S.328

[2] Şiddet Ve Asimilasyon Aracı Olarak Yibo(E-Kitap), Şükran Demir-Özgür Ünal, Hafıza Merkezi, Mayıs 2024, S. 14.

[3] Dağ Çiçeklerim, Sıdıka Avar (Anılarından Bibebir Derlenmiştir),  Öğretmen Yayınları:15 , Anılar Dizisi:4.

[4] Şiddet Ve Asimilasyon Aracı Olarak Yibo(E-Kitap), Şükran Demir-Özgür Ünal, Hafıza Merkezi, Mayıs 2024, S. 14.

[5] 1913-1960 Yılları Arası Göç Ve İskân Politikaları Bağlamında Yatılı İlköğretim Bölge Okullarının, Serhat Arslan,

İncelenmesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul – 2014, S. 190.

[6]Arslan (A.G.E), S.160.

[7]Tamamına Erişmek İçin:  Https://Www.Agos.Com.Tr/Tr/Yazi/28494/Dersim-Katliamina-Dair-Okumasi-Zor-Bir-Mektup (Agos, Taner Akçam, 2023)

[8] Dağ Çiçeklerim, Sıdıka Avar (Anılarından Birebir Derlenmiştir), Öğretmen Yayınları:15, Anılar Dizisi:4.

Etiketler: ÇocukÇocuk haklarıDersim katliamıDersim tertelesidersimin kayıp kızlarıEğitim HakkıSavaşSayı 142
Önceki İçerik

Barış Anneleri Konferansı Sonuç Bildirgesi 18-19 Ekim 2025

Sonraki İçerik

Tertele Hazırlık Sürecinde Kızılbaş Kadınlara Yönelik Raporlardan Sızan Nefret

Sonraki İçerik
Tertele Hazırlık Sürecinde Kızılbaş Kadınlara Yönelik Raporlardan Sızan Nefret

Tertele Hazırlık Sürecinde Kızılbaş Kadınlara Yönelik Raporlardan Sızan Nefret

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.