Sessizliğimizi kırdık, sabrımızı tükettik. Acılarımıza ağıt yakmaktan bıktık. Belirsiz sözlerden ve beklemekten bıktık. Eyleme, onura, sevince susadık. Artık yalnızca sabretmek ve varlığımızı sürdürmekle yetinmek istemiyoruz
Bizler, yeni bir binyılın eşiğindeki kadın insan varlıklarıyız. Bizler, türümüzün çoğunluğunu oluşturuyoruz; buna karşın hep gölgelerde yaşadık. Bizler, görünmeyenleriz; okuryazar olmayanlarız, emekçileriz, göçmenleriz, yoksullarız.
Ve diyoruz ki artık böyle olmayacağız!
Bizler, açlık çeken kadınlarız – pirincin, sığınacak bir evin, özgürlüğün, birbirimizin, kendimizin açlığını çeken kadınlarız.
Bizler, susuzluk çeken kadınlarız – temiz suyun ve kahkahanın, okuryazarlığın, aşkın susuzluğunu çeken kadınlar…
Bizler, her toplumda her zamanda varolduk. Katliamlar yaşadık, ama varolmaya devam ettik. İsyan ettik, başkaldırdık ve isyanımızın izlerini bıraktık.
Bizler sürekliliğiz; geleceği geçmişle, mantığı duyguyla dokuyoruz.
Bizler aklı başında kadınlarız ve EVET diye haykırıyoruz!
Bizler, kemikleri kırılmış; sesleri, akılları, yürekleri kırılmış kadınlarız – ama gene de HAYIR diye fısıldamaya devam ediyoruz.
Bizler ruhunu hiçbir köktendinci kafesin hapsedemeyeceği kadınlarız.
Bizler bahçelerimize, soluduğumuz havaya, ırmaklarımıza, denizlerimize ölüm tohumları saçılmasına izin vermeyi reddeden kadınlarız.
Bizler her birimiz değerli, benzersiz, gerekliyiz. Birbirimizin aynısı olmak zorunda değiliz ve bunun için kendimizi güçlü, gönençli ve rahat hissediyoruz. Bizler, özlemin kızlarıyız. Bizler, 21. yüzyılın politikalarını dünyaya getirecek olan gebe kadınlarız.
Bizler, erkeklerin ‘kendinizi onlardan sakının’ diye uyardığı kadınlarız.
Bizler, bütün sorunların bizim sorunlarımız olduğunu bilen kadınlarız; bilgeliğimize yeniden sahip çıkıyor, yarınlarımızı yeniden icat ediyor, iktidar da dahil olmak üzere her şeyi sorguluyor ve her şeyi yeniden tanımlıyoruz.
Neye ihtiyacımız olduğunu, öfkemizi, umudumuzu, geleceğe ilişkin hayallerimizi ayrıntılarıyla belirledik son birkaç on yılda. Sessizliğimizi kırdık, sabrımızı tükettik. Acılarımıza ağıt yakmaktan bıktık. Belirsiz sözlerden ve beklemekten bıktık. Eyleme, onura, sevince susadık. Artık yalnızca sabretmek ve varlığımızı sürdürmekle yetinmek istemiyoruz.
Bizleri inkar etmeye, tanımlar içine hapsetmeye, eritip yok etmeye, mahkum etmeye çalıştılar; köleleştirildik, özgürlüğümüz kısıtlandı, sürgünlere ve gaz odalarına yollandık, tecavüze uğradık, dayak yedik, yakıldık, gömüldük. Ama hiçbir şeyle kendi başarısız sistemlerini kurtarma teklifiyle bile teslim alınmadık.
Binlerce yıldır kadınlar, iktidara sahip olmaksızın sorumluluk taşıdılar; erkekler ise sorumluluk taşımadan iktidara sahip oldular. Şimdi, bizlere dost olma cesaretini gösteren erkeklere bir denge olanağı, bir gelecek sunuyor, bir yardım eli uzatıyoruz. Ama onlar olsun ya da olmasın, biz yolumuza devam edeceğiz.
Çünkü bizler koca karılarız, yeni yetmeleriz, ilk gelen ama sonuna dek direnen yerlileriz, tümüyle farklı bir boyutun yerlileri. Biz Zambia’da kız çocuğu, Burma’da büyükanne, El Salvador ve Afganistan’da, Finlandiya ve Fiji’de kadınız. Balinanın türküsü ve yağmur ormanıyız. Kıyıda patlayacak olan dip dalgasıyız; yitik ve aşağılanmış ve gözyaşları içinde bile olsa, ışığa doğru sendeleyerek koşanlarız.
Bunların tümü de biziz. Biz yoğunluk, enerji, kabından taşmış varlıklarız – artık daha fazla beklemeye tahammülü kalmamış, durdurulamaz varlıklar…
İşte yeni binyılın eşiğinde duruyoruz, ardımızda yıkıntılar, bize yön gösterecek bir haritadan bile yoksun, dilimizde korkunun keskin tadı.
Gene de zıplayacağız.
Tahayyül etmek, bir yaratıcılık eylemidir;
Yaratıcı olmak ise, iradenin uygulanması.
Bunların tümü politiktir ve mümkündür.
Ekmek. Tertemiz bir gökyüzü. Barışın egemenliği. Bir yerlerde şarkı söyleyen bir kadın sesi, ocaktaki yemekten tüten duman gibi her yeri saran bir melodi. Silahları bırakmış askerler, bereketli hasatlar, iyileşmiş yara, istenen çocuk, özgürlüğüne kavuşmuş tutsak, bütünlüğüne saygı gösterilen beden, geri dönen sevgili. İşaretleri anlamlı ve okunur kılan o büyülü yetenek. Eşit ve hakça paylaşılan, değeri verilen emek. Sorunları çözmek için varılan anlaşmadan duyulan sevinç. Yalnızca selamlamak için kaldırılan eller. Güvenli yerler – yürekler, evler, ülkeler – öylesine güvenli ki en sonunda artık güvenli sınırlara gerek kalmamış. Ve her yerde kahkahalar, dayanışma, sevinç, dans, doygunluk. Mütevazi bir cennet şimdi’de.
Biz bunu gerçek kılacağız; kendimizin yapacağız; politikayı, tarihi, barışı yaratacağız; bunları ulaşılabilir kılacağız; yaramazlık yapacağız; farklılık yapacağız; aşk yapacağız; bağlar kuracağız; mucize yaratacağız.
İnanın bize. Biz dünyayı değiştireceğiz!
*Çeviri: Prof. Dr. Fatmagül Berktay