Demokratik olarak konfederal bir İran, etnik azınlıkların ve kadınların egemenliğine son verirken onlara kendi kaderlerini tayin etme hakkı tanımanın en etkili çaresi olacaktır. Demokratik olarak konfederal bir İran Jin, Jiyan, Azadî hareketinin gerçekleşmesi olacaktır
İran'da özgürlüğe ulaşmanın yollarına dair sorular sorulduğunda, cevaplanması gereken daha fazla soru gündeme geliyor. Her etnisitenin ayrı bir ulus devleti olmadan kendi kaderini tayin etmesi mümkün müdür? Azınlıkların ve kadınların özgürleşmesi konusunda ne kadar ciddiyiz? Müdahale etmeme olarak anlaşılan liberal özgürlük anlayışıyla merkezi tahakkümün üstesinden gelebilir miyiz?
Dünyada mevcut çeşitli farklı yönetim modelleri var. Bir yönetim biçimini yaşamadan ya da uygulamadan önce, o yönetimin doğasını ve anayasasını kavramak gerekir. Bu nedenle, Doğu Kurdistan (Rojhilat) ulusundaki mevcut sorunları çözmeyi amaçlıyorsak, öncelikle İran toplumunun yapısını, azınlıklar ve sistematik cinsiyetçilik konusundaki tavrını iyi okumak gerekli.
Bu makalenin amacı, İran'da kadınların kurtuluşu ve kendi kaderini tayin hakkına dair bir tartışma açabilmek ve yol belirleyebilmektir. Diğer bir deyişle, kadınları ve ulusları tahakkümden kurtarmanın en iyi yolu, Kürt Özgürlük Hareketi’nin cezaevindeki lideri ve siyaset teorisyeni Abdullah Öcalan'ın formüle ettiği Demokratik Konfederalizm’i hayata geçirmektir. Rojhilat ve İran'da süregelen Jin, Jiyan, Azadî (Kadın, Yaşam, Özgürlük) devrimci hareketiyle, Demokratik Konfederalizm’in kadınları nasıl özgürleştirebileceğini hem de ulusal sorunlara yönelik muameleye nasıl bir çözüm olabileceğini göstermek için bir vaka çalışması olarak kullanıyorum.
Ne monarşi ne de federalizm
14 Eylül 2022'de Kürt kadın Jîna Emînî'nin İran "ahlak polisi" tarafından katledilmesinden sonra İranlı kadınların Jin, Jiyan, Azadî şiarı ile başlattıkları hak mücadelesi devrimci bir harekete önderlik etmiştir. Buna rağmen, kadınların rolü ve toplumsal cinsiyet meseleleri, İran'ın siyasi atmosferinde, genellikle eksik kalıyor. İran ve Rojhilat'taki devrimci hareket yeni bir aşamaya girerken, İran rejiminin değişmesi tartışmaları da gelişti. Öneriler Anayasal Monarşi, Liberal Demokrasi ve Sosyal Demokrasi arasında gidip geliyor. Sosyal Demokrat görüşteki öneriler federal bir cumhuriyeti tercih ediyor. Bizim için soru şu: Bu önerilerden herhangi biri “Jin, Jiyan, Azadî” devrimci hareketinin haklarını koruyacak mı? Bu protestoların temel amacı kadınların özgürlüğü ve kendi kaderini tayin hakkını korunmak üzerinedir. Bu nedenle, bu rejim tiplerinden hangisi kadınların kurtuluşunu ve ulusal kendi kaderini tayin hakkını en iyi şekilde gerçekleştirebilir? Cevabım 'yukarıdakilerin hiçbiri', en azından tamamen değil. Ancak Demokratik Konfederalizm’e dayalı bir sistem bu hareketin hedeflerini gerçekleştirebilir.
Son aylarda İran'da Rıza Pehlevi'nin monarşik rejimini canlandırmak için çabalayan gruplar ve kişiler gördük. Devrik İran Şahı'nın oğlu Pehlevi ısrarla şöyle diyor: “Bireyler, partiler ve gruplar da dahil olmak üzere tüm demokrasi yanlısı güçlerin İran ulusal devrimini üç asgari ortak ilke temelinde desteklemek için bir kez daha elimi uzatıyorum: İran'ın toprak bütünlüğü, insan haklarına dayalı laik demokrasi ve halkın siyasi sistemi özgür oylama yoluyla belirleme hakkı.”
Pehlevi, İran için net bir yönetim yapısı önermekten kaçınırken, “İran Novin Partisi” adlı yeni kurulan siyasi partisini ilan eden röportajlarında, liberal demokrasinin bazı unsurlarıyla karıştırılmış bir anayasal monarşiden yana olduğu açık. Örneğin Mano TV'ye verdiği bir röportajda şunları söylüyor: “Demokratik kurumlara ve siyasi şeffaflığa inanan herhangi bir demokratik güç, talep ettiğimiz siyasi koalisyonun bir parçası olabilir ancak İran'ın toprak bütünlüğünün kırmızı çizgimiz olduğuna inanmaları gerekir. İran topraklarının birliğine inanmayan hiç kimse siyasi koalisyonun parçası olamaz ve bu bizim tüm taraflara açık mesajımızdır.”
Monarşinin savunucuları, anayasal monarşinin ve seküler liberal bir yönetim biçiminin hem ulusal kimlik hem de toplumsal cinsiyet sorunlarını çözebileceğine inanıyor. Pehlevi ve destekçilerinin özgürlüğe müdahale etmeme konusundaki bakış açıları olumlu sayılmaz. Kişinin dış engellerden özgür olması, kişinin özgür olmasını gerektirir. Bununla birlikte, bireyci özgürlük anlayışının İran'ın ulusal ve toplumsal cinsiyet sorunlarını çözebileceğine inanmak zor.
Sandra Joireman'ın ‘Milliyetçilik ve Politik Kimlik’ adlı çalışmasında öne sürdüğü gibi, milliyetçilik daima politize edilmiş milliyetçiliktir. Pozitif özgürlük, kişinin harekete geçecek gücü ve kaynakları varsa özgür olduğunu ifade eder. Rousseaucu bir dili benimseyen kişi, "genel iradesine" dayalı olarak kolektif karar alma sürecine özgürce katılabiliyorsa özgürdür. Açıkça söylemek gerekirse, özgürlük özyönetimi ve doğrudan demokrasiyi gerektirir. Liberal özgürlükle yurttaşların haklarını güvence altına almak, ulusal tahakküm, ataerkillik ve cinsiyet eşitsizliği sorunları aşılmaz. Liberalizmin ataerkilliği ve tahakkümü geliştirdiği bile sıklıkla söylenir. Liberalizm pratiğinde olduğu gibi, kişi yalnızca bir tahakküm biçimini diğeriyle değiştirir, ancak tahakkümün kendisi kalır.
Meşrutiyetin bazı muhalifleri daha sosyal demokrat bir öneride bulundular. Önerilerinde, Federal Cumhuriyet ilkelerine dayanan yeni bir İran devleti lehine düşünceler de dahil edildi. Bu önerilerle ilgili temel sorun, müdahale etmeme olarak liberal bir siyasi özgürlük anlayışını paylaşmalarıdır. Federal Hükümet kendi egemenliğinin önlenmesini asla garanti etmediği için, federalizmin kendisi ulusal azınlıkların egemenliğinin üstesinden gelemez. Buna örnek olarak, Irak Federal Hükümeti’nin ve 2017'de Kürt şehri Kerkük'e saldırısı gösterilebilir. Ulusal ve kadın kurtuluşunu gerçekten somutlaştıracak siyasi anlayış hem tahakküme karşı çıkmalı hem de kendi kaderini tayin hakkı fırsat vermelidir. Barış içinde bir arada yaşama, kendi kaderini tayin için ulusal ve bireysel hakların güvence altına alınmasını gerektirir. Kendi kaderini tayin etme hem bireysel hem de kolektif anlamında özgürlüğe ulaşmak için gereklidir. Federal Cumhuriyetler kendi içlerinde bunu sağlamaz. Ayrıca, sosyal demokrasiye dayalı bir Federal Cumhuriyet, ulusal tahakküm, toplumsal hiyerarşi, kadın düşmanlığı ve ataerkillik sorunlarını ortadan kaldırmayacaktır.
Etnik mozaik olarak İran
Bu öneriler, İran'ın siyasi coğrafyasının gerçek yapısına uygun olmayabilir. Belki de İran'daki sorunların köklerini tam olarak kavrayamadılar. Bu nedenle, İran hakkında bazı gerçekleri özetlemek daha doğru olabilir. 1923'te modern İran devletinin kuruluşundan bu yana, yekpare bir ulusal kimlik oluşturmayı amaçlıyor. Charles Tilly'nin sözlerini ödünç alarak, İran'ın "devlet güdümlü bir milliyetçilik" peşinde koştuğu söylenebilir. Bu kimlik oluşturma süreci, Fars olmayan milliyetlere karşı dışlayıcı, ayrımcı ve imhacı politikalar şeklinde yürütüldü. Bununla birlikte, İranlı olmayan milletlere yönelik çok yönlü baskı ve tahakküm, ortak bir İran ulusal kimliğinin kurulmasını engelledi. Rojhilat Kürtlerin’in (İran nüfusunun %10'undan fazlasını oluşturan) Kürt kimliklerini İran kimliklerinden öncelikli tuttuğu gözden kaçmamaktadır.
1995'te İran'da etnik fraksiyonelleşmenin oranı 0,6684, dil fraksiyonelleşmesinin oranı 0,7462 ve dini fraksiyonelleşme oranı 0,1152 idi. Bu sonuçlara bakıldığında, İran'ın etnik kimlik ve dil açısından en çeşitli Ortadoğu ülkesi olduğu söylenebilir. İran'ın çok uluslu bir toplum olduğu veya etnik bir konfederasyon olduğu söylenebilir. İran'da sekiz büyük ulusal grup var: Farslar, Azeriler, Kürtler, Lorlar, Araplar, Beluciler, Türkmenler, Mazaniler ve Gilaklar. İran'da her ulusal grubun kendi dili ve bölgesi vardır. İran'daki ulusların kesin mekansal dağılımı ve nüfusları hakkında doğru istatistiklere sahip olmamakla birlikte, çoğu araştırma yalnızca Farsça konuşanların nüfusunun yüzde 50'nin üzerinde olduğunu iddia ediyor. Dil ve kültürel faktörler, İran'da milliyetin ana belirleyici özellikleridir. Aslında Lüksemburg, Belçika ve İsviçre gibi bazı Avrupa ülkeleri gibi dil grupları ulusal gruplarla çok yakından eşleşir. Bölgesel olarak, her milliyet çoğunlukla sınırları belirlenmiş bir bölgeye yerleşmiştir. İran'ın çarpıcı ulusal çeşitliliği bu nedenle apaçıktır ve bu da her ulusun kendi siyasi varlığını belirlemesine izin verilmesi gerektiği iddiasına daha fazla neden verir.
Çoğunluğu serbest bırakmak: Kadınlar
Etnik azınlıklar gibi, İran ve Rojhilat kadınları da sistematik ve yasal tahakkümün ve ayrımcılığın çok daha şiddetli biçimleriyle karşı karşıya kaldılar. İran Anayasası hem kadınların hem de azınlıkların temel haklarını reddediyor. Kadınları temel özgürlüklerinden mahrum bırakan, ataerkilliği ve ayrımcılığı güçlendiren bir anayasaya sahiptir. Örneğin İran anayasasına göre kadının değeri erkeğin yarısı kadardır. Bu gerçeklerin yanı sıra, İranlı kadınların dünyadaki ve özellikle Ortadoğu'daki en eğitimli kadınlardan biri olduğunu da eklemeliyiz. Üniversite öğrencilerinin ve mezunlarının %60'ını, ortaokul öğrencilerinin ise %70'ini kadınlar oluşturmaktadır. Bununla birlikte, İran'daki doğum oranı %1,71'den azdır. Aynı zamanda, kayıtlı işgücü piyasasına kadınların katılımı yalnızca %14'tür. Ayrıca, siyasi açıdan, kadınlar İran Parlamentosu’ndaki sandalyelerin sadece %5'ini oluşturuyor. Bu dengesizlikler kabul edilemez ve İranlı, Rojhilatlı kadınların yalnızca ataerkiden ve bireysel özgürlükten yoksunluktan ya da müdahale etmeme olarak anlaşılan liberal özgürlükten muzdarip olmadığını, aynı zamanda hem devlet hem de toplum tarafından yönetildiğini gösteriyor.
Bütün bu gerçekler göz önüne alındığında, İran'ın birçok sorunu olan bir ülke olduğu söylenebilir. Şimdi sorumuza dönelim: Hangi yönetim biçimi bu sorunların üstesinden gelebilir? Nasıl bir siyasi yapı, farklı kimliklerin barış içinde bir arada yaşamasına izin verir? Hem anayasal monarşist hem de sosyal demokrat önerilerin özünde bulunan liberal özgürlük kavramının, ulusal ve kadın özgürlüğüne ulaşmada nasıl başarısız olduğunu gördük. Ancak kadınların azami ölçüde özgürleşmesini ve ulusal düzeyde kendi kaderini tayin hakkını sağlayacak bir anayasal model var. Bu, tutuklu Kürt siyaset filozofu Abdullah Öcalan'ın önerdiği Demokratik Konfederalizm’dir. Demokratik Konfederalizm bölgesel, etnik ve ulusal özerkliği doğrudan demokrasiyle birleştirir. Kapsayıcı bir etik siyasete dayalı, hiyerarşik olmayan siyasi özyönetimler ağını içerir. Esnek, çok kültürlü, tekelcilik karşıtı ve konsensüs odaklı bir sistemdir. Jineolojî (Kadın Bilimi), sosyal ekoloji ve demokratik özerklik onun üç temel direğidir.
Burada federasyon yerine konfederasyonun tercih edilebilir olmasının nedeni olarak, konfederasyonun hem ademi merkeziyetçi hem de en fazla yarı-egemen bir model altında farklı milletlerin barış içinde bir arada yaşamasını sağlamasını gösterebiliriz. Barış içinde bir arada yaşama, İran'da tamamen özerk ve kendi kaderini tayin eden Fars olmayan milliyetlerin varlığının kabul edilmesini gerektirir. Bu milliyetlerin, çaresizlik, güç veya tahakküm sonucu değil, yalnızca kendi gerçek iradelerine dayalı olarak bir İran konfederasyonuna katılacakları ve bağımsız varlıklar olarak tanınması gerekiyor. Böylece bütün milletler bir arada uyum ve barış içinde yaşayabilirler. Ulusal azınlıklar daha iyi bir özerkliğe sahip olduklarından, çok uluslu bir siyasi birliği kabul etmeye daha istekli olacaklardır. Konfederasyon altında, kendi kaderini tayin etme hakkından yararlanan bağımsız bir varlık olarak kabul edilen her ulus, daha geniş bir varlığa yetki devretmeyi hangi konularda ve ne ölçüde kabul edeceğine kendisi karar verecektir. Bu, hiçbir ulusun siyasi gücü tekelinde tutmamasını sağlamanın bir yolu olacaktır. Siyasal gücü, İran'daki tüm uluslar arasında, daha geniş nüfus oranı gibi herhangi bir ölçüye dayanmadan, yatay ve dikey bir şekilde dağıtacak.
Peki Demokratik Konfederalizm kadın egemenliğinin üstesinden nasıl gelir? Kabul edilebilir herhangi bir tahakküm anlayışına dayanarak, dikey veya dengesiz bir şekilde herhangi bir güç dağılımı tahakküme yol açabilir. Demokratik Konfederalizm, merkezileşmeden ve şu anda var olan demokratik devletlerde ortak olan temsili sistemden kopma girişimidir. Siyasi gücün yatay bir şekilde dağıtıldığı ve böylece toplumun tüm üyeleri arasında kapasiteleri dengelediği bir yönetim biçimi sunarak tahakkümün üstesinden gelmeyi amaçlar. Çağdaş liberal demokrasinin aksine, yerel halkı güçlendirmeye çalışır. Yerel düzeyde, daha sonra konfederal düzeyde koordine eden meclisler ve konseyler aracılığıyla örgütlenir. En küçük yerel birimler olarak özerk komünler, siyasi karar vermenin ana organıdır. Farklı komünlerin kararlarının çatışmamasını sağlamak için daha yüksek özerk özyönetim birimleri mevcuttur. Aşağıdan yukarıya, tabandan bir demokrasiye, insanların hayatlarının tüm meselelerine doğrudan iradelerine dayalı olarak karar verdikleri bir demokrasiye dayanır. Teorik olarak demokratik özerklik, temelde benzer zihniyeti paylaşan toplulukların ve bireylerin kendi iradeleri ile kendi kendilerini yönetmelerini ifade eder. Halk kendi kendini yönetir ve yasama kararları alırken oldukça revize edilmiş bir egemenlik gücü veya en yüksek otorite kavramına sahiptir. Yalnızca bu siyasi düzen biçiminde kadınlar, gerçekten özgür sayılmak için gerekli olan tahakkümsüzlük ve kendi kaderini tayin etme derecesini elde edebilir.
Demokratik bir konfederasyon
İran'da demokratik konfederalizm nasıl işleyebilir? İyi işleyebilirdi, o kadar iyi işleyebilirdi ki, Pehlevi'nin tercih ettiği rejim tipinden kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak muhafazakârlık ve bariz tahakküm olmaksızın Pehlevi'nin üç koşulunu bile karşılayabilirdi. Pehlevi'nin üç şartı, herhangi bir yeni İran rejiminin İran'ın toprak bütünlüğüne bağlı kalması, temel insan haklarına saygı göstermesi ve bunları koruması, özgür ve adil seçimler yapması gerektiğidir. Mevcut sınırlar korunabilir, ancak en önemli yasama sorunları yerel topluluklara devredilecektir. Yerel topluluklar çoğunlukla ulusal hatları izleyecektir. Yerel toplulukların karar alma şekli, referandumlar, konseyler, meclisler ve benzerleri gibi doğrudan demokratik araçlar yoluyla olacaktır. Çok uluslu konfederasyon düzeyinde, serbest ticaret gibi ekonomik hedeflerin, ortak savunma gibi askeri hedeflerin paylaşılmasına ilişkin anlaşmalar yapılabilir.
Diğer iki koşulla ilgili olarak, monarşik bir rejimin insan haklarına saygı duyma ve bunları koruma ve özgür, adil seçimleri garanti etme konusunda doğrudan demokratik bir rejimden nasıl daha iyi iş çıkaracağını görmek zordur. Demokratik Konfederalizm, herhangi bir yerel topluluğun, eğer isterse olağan liberal anayasal haklar paketiyle kendisini yasal olarak koruyabilmesini gerektirir. Ve diğer birimlerin de kendi aralarında aynı şeyi yapmalarını konfederasyona üyelik şartı haline getirebilir. Demokratik Konfederalizm’e sık sık "özgürlükçü belediyecilik" denmesi boşuna değildir. Ve özgür ve adil seçimleri garanti etmek, tam da Demokratik Konfederalizm noktasının ve amacının temel bir yönüdür. Yerel bir topluluk kendileri için temsili bir demokrasi biçimini riske atmak isterse, o zaman elbette hiçbir şey onları bunu yapmaktan alıkoyamaz. Haklar ve seçimler, sırasıyla demokratik bir konfederalist sistemdekinden daha fazla korunamaz ve daha özgür olamaz.
Demokratik Konfederalizm, Ortadoğu'daki etnik açıdan en çeşitli ülke için en iyi öneridir. Aynı zamanda Ortadoğu'daki en eğitimli, en az temsil edilen/katılımcı (hem ekonomik hem de politik olarak) kadın nüfusu için potansiyel bir çözümdür. Sonuç olarak, demokratik olarak konfederal bir İran, etnik azınlıkların ve kadınların egemenliğine son verirken onlara kendi kaderlerini tayin etme hakkı tanımanın en etkili çaresi olacaktır. Demokratik olarak konfederal bir İran Jin, Jiyan, Azadî hareketinin gerçekleşmesi olacaktır.
*Çeviri: Jin Dergi
*Kaynak: https://nlka.net/eng/a-solution-for-a-freer-iran-democratic-confederalism/