Sağlık emekçisi kadınların, özellikle düzensiz çalışma saatleri, kadınların hem ruhsal hem de bedensel sağlıklarını tehdit ediyor. Gece çalışmasının etkileriyle ilgili çalışmalar, gece çalışması yapan kadınlarda meme kanseri riskinin daha fazla olduğunu göstermiştir. Gece çalışmasından sonraki günde dinlenmesi gereken kadın, genelde ev işleri ve çocuk bakımıyla ilgilendiği için kendine zaman ayıramamaktadır
Sağlık, tarih boyunca toplumların varlığını sürdürmek için ürettiği bir alan olmuştur. Orta Çağ ve kapitalist sistemle birlikte kadınlar, sağlıktan dışlanmaya başlamıştır. Kadınların sağlığı bütüncül olarak değerlendiren ve doğanın bir parçası olarak gören algısı kapitalist sistem ve modern tıp açısından bir tehdit olmuştur ve bu tehdit durumu kadınların sağlığın dışına itilmesi ve çeşitli ayrımcılıklara maruz kalmasına neden olmuştur. İnsanlık tarihinin doktorları, ebeleri, kürtaj uzmanları, şifalı otlar yetiştirip ilaç yapan eczacıları, evden eve köyden köye yolculuklar yapıp sırlarını paylaşıp şifacılığın dalga dalga yayılmasını sağlayan Şifacı Kadınlarla başlayıp bugün hastanelerde ve çeşitli sağlık kurumlarında profesyonel sağlık hizmeti veren kadınlar, günümüzde yine çalıştıkları kurumlarda çeşitli ayrımcılıklara maruz kalmaktadırlar.
Jeanne Achterberg’in ‘Kadın Şifacılar’ kitabında aktardığı şu bölüm kadınların sağlıktan dışlanmasının temel nedenlerini açıklamak açısından önemlidir:
‘Kadınlar sağlığı bir kimsenin bir başkasına yaptığı bir şey olarak değil, karşılıklı ilişkiye dayalı bir süreç olarak görürler. Bu ilişki aracılığıyla kurulan bağ her iki taraf için de yaşam veren ve yaşamı zenginleştiren bir şeydir. Bedeni aklı ve ruhu insanın ayrılmaz doğası olarak görür ve sağlığın bu üçlü doğanın her bir öğesini etkilediğine inanırlar. Bu kadınlar bütünlüğünü arayan diğerlerine eşlik etmeyi, yardım etmeyi, öğretmeyi ve özen göstermeyi seçmiştir.’
Uluslararası çalışma örgütü [ILO] ve dünya sağlık örgütü [DSÖ]’nün 2023’te yayınladığı rapora göre Sağlık ve bakım sektörü ‘oldukça kadın ağırlıklı,’ olarak tarif ediliyor. Kadınların tüm dünyadaki sağlık ve bakım sektörü çalışanlarının yaklaşık yüzde 67’sini oluşturduğunu gösteren rapor, kadın çalışanların oranının ülkelerin ‘ekonomik gelişmişlik’ seviyelerine göre değişiklik gösterdiğini ortaya koyuyor. Rapor; orta ve düşük gelirli ülkelerde bu sektördeki kadın oranını yüzde 63,8, yüksek gelirli ülkelerde ise yüzde 75,3 olduğunu ifade ediyor.
“Yüksek kadın çalışan oranına rağmen, sağlık ve bakım sektöründeki kadınlar, ücretleri de olmak üzere cinsiyet eşitsizlikleri ile karşı karşıya kalıyor” değerlendirmesinin paylaşıldığı rapor, sektörde kadınlar aleyhine yüzde 24’e varan cinsiyete dayalı ücret farkı olduğunu ortaya koyuyor.
Bu rapor türünün ilk örneği: Dünya çapında sektördeki maaşlı çalışanların yaklaşık yüzde 40’ını temsil eden 54 ülkeden verileri kullanarak küresel ve sektör çapında cinsiyete dayalı ücret farkı analizi sunuyor. Rapor, ağırlıklı küresel tahminleri kullanarak sağlık ve bakım sektöründeki cinsiyete dayalı ücret farkının (ortalama saatlik ücretlerde) yaklaşık yüzde 15 ile (ortalama aylık ücretlerde) yüzde 24 arasında değiştiğini gösteriyor. Rapor, bu hesaba dayanarak sektörde ücretli çalışan kadınların erkeklerden yaklaşık yüzde 20 daha az kazandığını ifade ediyor.
Yine yapılan birçok çalışmaya göre kadın sağlık emekçilerinin erkeklere göre maruz kaldıkları eşitsizlikler, ayrımcılıklar ve hiyerarşik ilişkiler mevcuttur. Bunlar yönetici pozisyonunda olamama, düzensiz çalışma saatleri, ücretlendirilmeyen emek angarya, işsizlik riski, mesleki ilerlemede engel, şiddet ve tacize maruz kalma, akademik kadrolarda yer alamama, bilimsel çalışmalarda finansal olarak desteklenmeme olarak sıralanabilir. Var olan eşitsizlikleri tespit etme konusunda birçok çalışma olmasına rağmen kadınların niçin bu kadar ayrımcılığa maruz kaldıkları ile ilgili yeterli çalışma yoktur. Bu ayrımcılığı veya kadının tıbbın dışına itilip erkek egemen sisteme verilmesini bilimin gücüyle değil, kadına karşı girişilen büyük ve kapsamlı bir cins kırımıyla açıklamak gerekir.
Sağlık emekçisi kadınların, özellikle düzensiz çalışma saatleri, kadınların hem ruhsal hem de bedensel sağlıklarını tehdit ediyor. Gece çalışmasının etkileriyle ilgili çalışmalar, gece çalışması yapan kadınlarda meme kanseri riskinin daha fazla olduğunu göstermiştir. Gece çalışmasından sonraki günde dinlenmesi gereken kadın, genelde ev işleri ve çocuk bakımıyla ilgilendiği için kendine zaman ayıramamaktadır.
Kadın sağlık çalışanları, evlenip çocuk sahibi olabileceği, gebelik dönemleri, doğum sonrası çocuk bakımı gibi nedenler gerekçe gösterildiği için tercih edilmemekte, idari işler erkek sağlık çalışanlarına verilmektedir.
Yine özellikle devletin kadınların örgütlülüğünden korkması gibi sağlık kurumlarında da özellikle sendikal çalışma yapan örgütlü kadınlar ayrımcılığa ve mobbinge maruz kalmaktadırlar.
Sağlık ve bakım kurumlarında, savaş, afet, pandemi dönemlerinde kendi ailesini kendi sağlığını düşünmeden hizmet veren sağlık emekçilerinin, çocuklarını bırakabilecekleri, kesintisiz hizmet veren kreş hizmeti bulunmuyor. Sadece kadının değil her iki ebeveyninde sorunu olduğunu iddia etsek de, çocuk bakımını sağlayamamak en çok kadınları etkiliyor. Özellikle pandemi döneminde birçok kadın sağlık emekçisi çocuğuna bakacak kimseyi bulamadığı ve çalıştığı kurumlardan kreş hizmeti alamadığı için görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Sağlık ve bakım hizmeti veren kurumların yöneticilerinin yüzde doksana yakını erkeklerden (günümüz Türkiye’sinde sisteme yakın erkekler) oluşuyor. Bu durum kurumlarda tamamen eril bir dilin oluşmasına, kurumların eril zihniyetle yönetilmesine neden oluyor. Yöneticilerin kullandığı eril dil, kadın çalışanlarda psikolojik baskıya neden oluyor.
Orta Çağ’da kadınları tıbbın dışına itmek için, şifacı bilge kadınlara uygulanan cadı avları, sonrasında kadınların yükseköğrenim görmesini engelleyen yasalar, bugün de kadınların akademik uzmanlık almasında yaşanan engellerle karışımıza çıkıyor. Sağlık alanının yarısından fazlası kadınlardan oluşmasına rağmen alanında uzmanlaşmış kadın sayısı erkek meslektaşlarına göre daha az.
Şifacılık dönemiyle başlayan ebelik mesleği de yine kadınların elinden alınmak istendiği için günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş bir meslek olmuştur.
2020’li yıllardan beri yaşanan ekonomik kriz gerekçe gösterilerek kamu kurumlarına tasarruf tedbirleri uygulanmaya başlanmış, bu da hastanelerde çok işi az çalışanla yapmak gibi bir duruma neden olmuştur. Bu durum yine özellikle bakım ve angaryada çalıştırılan kadın emekçiler için çok yorucu bir tempoda çalışmaya neden olmuştur. Yıllık izinlerini, sağlık raporlarını kullanamayan emekçiler tükenmişlik sendromu yaşamaktadırlar.
Bu ve bunun gibi sorunlar binlerce yıldır sadece şekil değiştirerek yaşanmaya devam ediyor. Cadı avıyla başlayan kadın kırımı, şimdi de kadınları aile yılı söylemleriyle eve hapsetmeye çalışan, her alandan, sokaklardan uzak tutmaya çalışan bir şekle bürünmüştür.
Tüm bunlarla savaşmanın tek yolu ise dayanışma ve bir arada olmaktır.