Güney Kürdistan’daki kadınlar, 8 Mart’ı sadece erkek egemen yapılara karşı bir isyanın simgesi olarak görmezler, aynı zamanda bugünü toplumsal cinsiyet eşitliği taleplerinin dile getirildiği, daha büyük bir toplumsal değişimin çağrısının yapıldığı bir platform olarak kullanırlar
Dünya genelinde 8 Mart, kadınların toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel eşitlik mücadelesinin simgesi haline gelmiş, kadınların varlığı ve hakları mücadelesinin en anlamlı günlerinden biri olmuştur. Şüphesiz her toplumun bu özel günün kutlama biçimi birbirinden farklı anlamlar taşır ve kendi yerel, kültürel ve toplumsal dinamikleriyle şekillenir. Güney Kürdistan’da, 8 Mart sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda kadınların özgürlük, eşitlik ve hak mücadelesinin çok daha derin ve ideolojik bir boyutta yansıdığı bir gün olmuştur.
Güney Kürdistan, yalnızca Kürt halkının varlık mücadelesinin sürdürülmesi açısından değil, aynı zamanda kadınların özgürleşme mücadelesinin tarihsel olarak şekillendiği bir coğrafya olarak da özel bir öneme sahiptir. Bu bölgedeki kadınların 8 Mart’ı karşılama biçimi, aynı zamanda bu topraklarda kadınların tarihsel olarak verdiği mücadelenin bir yansımasıdır. Yüzyıllardır erkek egemen zihniyetin yapılarıyla şekillenen toplumlarda, kadınlar genellikle ikinci cins/sınıf olarak görülmüş, toplumsal rollerini büyük ölçüde bu anlayışa göre biçimlendirmiştir. Ancak, özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisiyle, kadınlar kendi toplumsal ve kültürel rollerini yeniden inşa etmek için güçlü bir mücadele vermeye başlamışlardır.
Bu süreçte, kadınlar yalnızca geleneksel erkek egemen sistemin baskılarına karşı çıkmakla kalmamış, aynı zamanda kültürel ve toplumsal normlar üzerinden de hak ve varlık taleplerini yükseltmişlerdir. Kadınların karşı karşıya kaldığı sorunlardan bazıları, yasal, kültürel ve geleneksel engellerden kaynaklanmakta olup, özellikle kadın sünneti, çok eşlilik, Kişisel Statü Yasası’nda yapılan değişikliklerin ardından çocuk yaşta evlilik gibi konular, kadın mücadelesi ve hareketinin merkezinde yer almıştır.
Kadınlar Abdullah Öcalan’ın ideolojisinden güç alıyor
Güney Kürdistan’daki kadınların toplumsal ve siyasal bilinçlenme süreci, Kürt Özgürlük Hareketi’nin ideolojik temellerine dayanır. 1990’ların başından itibaren Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği kadın özgürlükçü ideoloji, Kürt hareketinin temel ideolojik bileşenlerinden biri haline gelmiştir. Abdullah Öcalan’ın, kadın özgürlüğünü halk özgürlüğüyle bütünleştiren görüşü, Güney Kürdistan’daki kadınların özgürlük mücadelesini derinden etkilemiş ve kadınları siyasi olarak bilinçlendirmiştir. Bu ideolojiye göre, kadınların özgürleşmesi, sadece erkek egemen sisteme ait yapılarla mücadele olarak değil, aynı zamanda ulusal bağımsızlık mücadelesinin bir parçası olarak görülür.
Özellikle PKK’nin kadın hareketi, bu ideolojik temele dayanan bir mücadelenin ürünüdür. Kadınlar, özgürlük mücadelesinde sadece erkek egemen yapılarla savaşmakla kalmaz, aynı zamanda devlet baskısına, kültürel sömürüye ve ulusal baskılara karşı da mücadele verirler. Ancak, Güney Kürdistan’daki kadın hareketi yalnızca teorik bir boyutla sınırlı kalmaz, pratikte de kadınların karşı karşıya olduğu somut problemleri çözmeye yönelik adımlar atılmaktadır. Kadın sünneti, çok eşlilik, kişisel statü yasasında yapılan değişiklikler ile çocuk yaşta evliliğin normalleştirilmesi gibi sorunlarla mücadele, bu hareketin en belirgin ve somut ifadelerindendir.
Güney Kürdistan’daki kadınlar, 8 Mart’ı sadece erkek egemen yapılara karşı bir isyanın simgesi olarak görmezler, aynı zamanda bugünü toplumsal cinsiyet eşitliği taleplerinin dile getirildiği, daha büyük bir toplumsal değişimin çağrısının yapıldığı bir platform olarak kullanırlar. Kadınlar, bugünde sadece kadına yönelik şiddet, ayrımcılık ve sosyal eşitsizliklere karşı bir ses yükseltmekle kalmazlar; aynı zamanda, daha özgür, eşit ve adil bir toplum için de taleplerde bulunurlar. Bu bağlamda, kadınlar, 8 Mart’ı yalnızca cinsiyet eşitliği için bir mücadelenin değil, aynı zamanda toplumsal normların, geleneksel uygulamaların ve erkek egemen yapıları reddetmenin de bir sembolü olarak kullanırlar.
Özellikle kadın sünneti, çok eşlilik ve çocuk yaşta evlilik gibi sorunlar, toplumsal yapının en derinlerinde yankı bulmuş ve kadın hareketinin bu sorunlarla olan mücadelesi, 8 Mart’ta önemli bir gündem haline gelmiştir. Bu sorunlarla mücadele eden kadınlar, sadece kendilerine uygulanan şiddet ve baskılara karşı durmaz, aynı zamanda bu sorunların çözülmesi gerektiği konusunda geniş çaplı bir farkındalık yaratma çabası içerisine girerler.
Kadın sünnetiyle mücadele
Güney Kürdistan’da kadın sünneti, geleneksel bir uygulama olarak uzun yıllar boyunca varlığını sürdürmüş, kadınların bedenine yönelik büyük bir şiddet biçimi olmuştur. Ancak, bu uygulamanın sona erdirilmesi için kadın hakları savunucuları gerek yasal gerekse toplumsal düzeyde ciddi bir mücadele vermişlerdir. Güney Kürdistan’da yaşayan kadınlar bunun toplum ve kadın üzerinde yarattığı travmaları ortadan kaldırmak ve kadınların daha sağlıklı bir şekilde yaşama yön vermelerini sağlamak amacıyla bu 8 Mart’ta da kadın sünnetine karşı mücadeleyi yükseltiyor.
Çok eşlilikle mücadele
Çok eşlilik, Güney Kürdistan’daki bazı bölgelerde yaygın bir uygulamadır ve kadınların özgürlükleri üzerinde ciddi kısıtlamalar getirir. 8 Mart’ta kadınlar, çok eşliliği yalnızca cinsiyet eşitliğine bir tehdit olarak değil, aynı zamanda kadınların insan haklarının ihlali olarak da dile getirirler. Bu mücadele, yalnızca erkek egemen yapıları değil, aynı zamanda toplumsal düzeni de sorgulayan bir adımdır.
Güney Kürdistan’da yaşayan erkeklerin çok eşli olabilmek için Irak’a bağlı bölgelere giderek nikah kıydığı biliniyor. Bunun yanı sıra erkekler, yeniden evlenebilmek için evli oldukları kadınlardan mahkemeye başvurmalarını ve kadınların kendilerinden kaynaklanan problemler nedeniyle evli oldukları erkeklerin bir kez daha evlenebilmelerine izin vermelerini talep edebiliyor. Bu durum, kadınların evlilik içerisinde sorunlu kişi olarak algılanmasına ve zaman geçtikçe bunun bir kültür haline gelmesine de neden oluyor. Bu 8 Mart’ta kadınlar bununla da mücadele ediyor.
Çocuk yaşta evlilikle mücadele
9 yaşındaki kız çocuklarıyla evlilik konusu da kadın hakları savunucuları için önemli bir mücadele alanıdır. Bu uygulamanın yasaklanması için yürütülen mücadele, aynı zamanda çocuk hakları ve kadının bedeninin üzerindeki denetimin sona erdirilmesi talebidir.
188 İttifakı, Irak Parlamentosu’nun Kişisel Statü Yasası’nda yaptığı değişikliklere karşı mücadele yürüten kadınlardan oluşuyor. Kadınlar, çocuk yaşta evliliğin engellenmesi, bu yasanın ortadan kalkması için mücadelelerini bu 8 Mart’ta da hiç tempodan düşürmeden sürdürüyor.
Güney Kürdistan’da kadınların 8 Mart’a biçtiği anlam sadece toplumsal eşitlik mücadelesinin bir simgesi değil, aynı zamanda bir direnişin, bir umudun ve geleceğe dair güçlü bir inancın ifadesidir. Bu topraklarda kadınlar, yalnızca tarihsel baskılara karşı değil, aynı zamanda geleceğin inşası için mücadele etmektedirler. Bu mücadelenin güzelliği, her geçen gün daha da büyüyen bir direnişte saklıdır; kadınlar, sadece kendi özgürlüklerini savunmakla kalmaz, aynı zamanda tüm halkların eşitlik ve adalet taleplerinin sesini yükseltirler.
Kadınların mücadelesi, bir halkın yeniden doğuşunun, kendi kimliğini bulmasının ve özgürleşmesinin simgesidir. Güney Kürdistan’daki kadınlar, karşılaştıkları zorluklara rağmen, her engelin üstesinden gelerek, her direnişi daha güçlü ve kararlı bir şekilde sürdürmektedirler. Onların mücadelesi, toplumsal değişimin bir aracı olmanın ötesinde, yaşamın her alanında iz bırakacak bir devrimin tohumlarını atmaktadır. Kadınlar, 8 Mart’ı yalnızca bir kutlama olarak değil, aynı zamanda bu devrimin tüm halklar için zaferle sonuçlanacağına dair bir umut ışığı olarak kabul ederler.
Her yıl 8 Mart’ta yükselen bu ses, bir halkın özgürleşme mücadelesinin simgesi haline gelmiştir ve her geçen gün daha fazla kadının, bu direnişe katılacağını gösteriyor. Güney Kürdistan’daki kadın hareketi, yalnızca bir cinsiyet mücadelesinin değil, tüm toplumun ve halkların özgürlüğü için verilen bir mücadelenin örneğidir. Hiç şüphe yok ki bu direniş, zaferle sonuçlanacak ve özgürlüğün, eşitliğin, adaletin temelleri atılacaktır.