Kadının işe giriş süreci kadar iş yaşamında da ‘kendini kanıtlaması’ gerekiyor. Çünkü iş yaşamında erkeğe göre tercih edilme oranı düşük olan kadının iş yaşamında erkek iş gücüyle de yarışı devam ediyor
1 Mayıs arifesinde kadının iş yaşamında ve iş görüşmelerinde yaşadığı eşitsizlik ve mülakat süreçlerine değineceğim. Bu sürecin mağduru olan kadınlardan biri olarak eminim birçok kadın benimle aynı durumu yaşarken bir kısmı da benden daha talihsiz sonuçlarla karşılaşabiliyor.
Türkiye’de eğitim alanına uygun iş bulmak zor ve bazen 'hayalken' herhangi bir meslek eğitimi alamayan kadınların iş bulabilmesi neredeyse imkansız. Bu durum hükümet tarafından "iş beğenmiyorlar" olarak dile getirilse de gerçeğin özü hiç de öyle değil.
DİSK-AR’ın raporu derin işsizliği kanıtlar nitelikte. Raporda, DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı Şubat 2023’te 8 milyon 941 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre Ocak 2020’de yüzde 13 olan işsizlik Şubat 2023’te yüzde 10 olarak gerçekleşti. Ancak aynı yıllarda geniş tanımlı işsizlik yüzde 21,4’ten yüzde 23,4’e yükseldi. (1)
Peki kadınlar bu derin işsizliğin neresinde yer alıyor diye sorguladığımızda yine DİSK-AR’ın raporu bu konuda bize yardımcı oluyor. Raporda kadın işsizliği ile ilgili şu ifadeler yer alıyor: "Kadın işsizliği tüm işsizlik türlerinde en yüksek kategori olmaya devam ediyor. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,7 iken kadınlarda yüzde 12,6 olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) erkeklerde yüzde 19,8, kadınlarda ise yüzde 29,6 olarak hesaplandı. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark 9,8 puandır. (2)
Rapor da gösteriyor ki işsizlik kadınlar için 2 kat daha fazla ve derin. Çünkü erkeklere dair iş tanımı ve içeriği netken kadınlar için ilanlar öznel ve esnetilebilir olabiliyor. Örneğin; bir kadının işe girmesi için öncelikle yaş sınırı oluyor. 40-50 yaş aralığında bir kadını işe almak yerine 18-25 yaş aralığında bir kadını işe almak daha çok tercih edilen bir durum. Peki her 18-25 yaş aralığında kadın işe alınıyor mu? Hayır, kimi zaman olumsuz gelişen görüşmelere en kolay ret cevabı ise ‘tecrübesizlik’ oluyor. Yaş 'kriterini' geçen kadının bir sonraki 'tercih kriteri' ise ‘medeni durumu’ oluyor. Çünkü patronlar dünyası mantığına göre bekar bir kadın evli bir kadına göre sorunsuz (!) mesaiye zorlanabilir, ekstradan çalıştırılabilir. Eğer ki kadın bekar değil de evliyse ve işe alındıysa yeni bir kriteri daha aşmak zorunda; çocuk durumunu. Kadın evliyse üçüncü soru çocuğu olup olmadığı oluyor. Hatta bazen bu bir mülakat sorusu olarak 'çocuk yapmayı düşünüyor musun' sorusu bile gelebiliyor. Çünkü işverene göre çocuksuz bir kadın çocuklu bir kadın işçiden elbette daha yeğdir. Eğer çocuğu varsa bu partonlar dünyası açısından bir 'sıkıntı.' Zira çocuğu olan kadın hastalık, okul işlemleri veya çocuk bakımı gibi gerekçelerle izin alabilir. E ne de olsa bu yükümlüler de kadına ait.
Kadının tüm bunların dışında bir de 'prezentabl' olma zorunluluğu var. Tüm bu kriterler kadın istihdamının önüne koca bir set çekerken, kadının iş yaşamına girişi konusundaki özgüvenini de kırıyor. Oysa ki erkek için çocuk kriteri sorun olmuyor. Çocuk sadece kadına hibe edilmiş durumda. Tüm bu zorlu maratonlardan dolayı kadın ya daha ucuza çalışmak zorunda kalıyor ya da kayıt dışı işsizlik alanlarında istihdama yöneliyor.
Kadının işe giriş süreci kadar iş yaşamında da ‘kendini kanıtlaması’ gerekiyor. Çünkü iş yaşamında erkeğe göre tercih edilme oranı düşük olan kadının iş yaşamında erkek iş gücüyle de yarışı devam ediyor. Eşit işe hatta bazen daha çok emek veren kadın olmasına rağmen eşit ücret alamıyor.
Haksız rekabetin olduğu iş görüşmeleri ve iş yaşamında işverenin kadına bakış açısı çok net; ‘Kadın her an evlenebilir, hamile kalabilir, çocuk sahibi olabilir’ o halde kadın 'uzuc iş gücü' olabilir (!) Kadın ne yazık ki iş yaşamına 1-0 yenik başlıyor.
Bir iş olarak görülmeyen, bu nedenle ‘görünmeyen emeğin’ sahipleri olan 'ev kadınları’ ise bu resmin bir diğer parçası. İş bulamadığı için eve hapsolan kadınlar ne yazık ki sosyal olarak bir dünya da yaratamıyor. Günün çoğunu ev temizliği, yemek gibi sürekli tekrarlayan ev işleri ile geçiren ve mesaisi hiç bitmeyen kadınların herhangi bir sosyal güvencesi de olmuyor. Üstelik ev içi emeğin yükünün tek başına kadında olması sistem ve iktidarlar tarafından da toplumda kanıksatılıyor. Hâlâ okul kitaplarında ev işlerini yapan çizimlerde kadın kullanılıyor. Eşitsiz yaşam koşulu daha ilk okuldan çocuklara empoze ediliyor.
Her kadın iş yaşamındaki zorlukları deneyimlerek öğrendi ama mücadele etmeyi de öğrendi. Kadını yaşamda nesne olarak gören, sermayeye kâr ve bu haksız rekabet düzenine çark olmayacağız. 1 Mayıs’a giderken bu yıl da algıların toptan yok olmayacağını, kadın emek sömürüsünün bir anda son bulmayacağını elbette biliyoruz fakat mücadele ile değiştiremeyeceğimiz bir sistem yok. Bu inançla 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı’mız kutlu olsun.