Türkiye halkları geleceğini, kaderini kimseye teslim etmeyecektir. İyi devlet, iyi iktidar diye bir şey yoktur. Halklar, ezilenler demokrasiyi, halklarını sahiplendikleri oranda devleti, demokrasiye duyarlı hale getirirler
14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak seçime hemen herkes kendi cephesinden önemli anlamlar yüklüyor. Kimisi iktidarını yitirmeme çabasında, kimisi iktidar olma, kimisi iktidarda bir parça söz sahibi olmak için önemsiyor, kimisi zulmün tavanı aştığı sistemin aşılmasında rol sahibi olmak adına seçimi önemsiyor.
Kürt halkı ve Türkiye demokrasi güçlerinin temel demokrasi perspektifi parlamenterizm ve temsili demokrasi olamaz. Ama bu seçim onlar için de büyük önem taşımaktadır. Bazen tarihin akışı birikip bir olayda nitel sıçramaya yol açar. Bazen mücadele yöntemleri, biçimleri, sahaları birikerek, bir mücadele yönteminin önemini katlayarak büyütür. 2023 Türkiye genel seçimi de böylesi bir niteliğe sahiptir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumu, yüzyılını doldurmaktadır. Bu yüz yıl boyunca yaşananlar, ortaya çıkan sonuçlar; cumhuriyetin oluşum esaslarının karakter ve ulaştığı düzey derinlikli değerlendirme ve tahlil gerektirmektedir. Genelde Türkiye halkları, özelde Kürt halkı yüzyıldır Türkiye’de demokratik siyaset yapabilmenin mücadelesini vermektedir. Bir ülkede parlamentonun olması, seçimlerin yapılması orada topluma demokratik siyaset yapma hatta bunu yapma mücadelesini verme hakkının tanındığını göstermez. Özellikle de Kürt halkına yüzyıldır demokratik siyaset sahası kapalıdır. Büyük mücadeleler, zorlama ve bedeller sonucu sistem siyaseti kapsamında açılan çok sınırlı düzeydeki sahada sürekli ‘Demokles’in Kılıcı’ altındadır. Bu konuda son yirmi yılda Kürt halkına yaşatılanlar, yeryüzünde benzeri görülmemiş korkunçluktadır. Buna rağmen Kürt halkı ve Türkiye demokratik güçleri direnmeye, demokratik siyaset mevzilerini koruma da ısrar etmeye devam etmişlerdir. Nitekim, hiçbir partinin yaşamadığı kadar baskı ve yönelimlerle yüz yüze kalmasına rağmen seçimlere giderken hiç kimsenin görmezden gelemediği siyasal etkiye sahiptir. Yeşil Sol Parti olarak seçimlere giren Kürt halkı ve Türkiye demokratik güçlerinin önündeki her türlü engelin ortadan kalkması açısından bu seçim kritik önemdedir.
14 Mayıs’ta yapılacak seçim önemlidir; çünkü ne içte ne de dışta sistemin nefes alma, manevra yapma sahası kalmamıştır. Mevcut iktidarın varlığını sürdürmesi düşüncesi bile Türkiye halkları için büyük tehlikedir. Yaşanan her şeye rağmen, -düşünmek bile istemiyor insanlar- bu iktidarın kendini sürdürmesi demek . Türkiye halklarının iradesinin ciddi düzeyde kırılması anlamına gelecektir ki, bir toplum kendisine bunun yapılmamasına izin vermemelidir. Özellikle son 8 yıldır toplumun demokratik siyaset sahası adım adım kapatıldı. Sadece Kürt halkı değil, devlet ve iktidar dışında geliştirilen her çalışma, her örgütlenme kriminalize edildi. Devlet dışı görülerek terörize edildi. Halktan çalınanlarla nemalandırılan, devlet toplumuna dönüştürülen bir avuç iktidar işbirlikçisi dışındaki her türlü sivil toplum yapılanmasının devlet karşıtı görülmesi, devlet adına toplumsal demokrasiye düşmanlaşmadır. Böylesi bir demokrasi düşmanlığının, kendisi dışında hiç kimseye yaşam hakkı tanımayacağı açıktır. Nitekim, HDP’ye ve Kürtlere uygulananlar karşısında sessiz kalarak onaylayanlar yani iktidar dışındaki partiler ve çevreler, seçim süreci yaklaştıkça Naziler karşısında Alman rahip gibi aynı yönelim ve kriminalizelerle karşı karşıya kaldılar. Bu seçim HDP ve Kürt halkı dışındaki kesimlerin, bu durumdan doğru dersler çıkarması açısından da önemlidir.
Kürt halkı, Türkiye demokrasi güçleri 40 yıldır zulmün ve kötülüğün hangi düzeyde derinleşip yaygınlaşabileceğini gördü. Son 10 yılda korkunçluk düzeyi anlatılamaz hale geldi. Ancak zulmün ve kötülüğün ne dibi var ne de doruğu. Halkların, ezilenlerin direnişinin önünü kesmediği takdirde; insanı insan yapan bütün değerleri, insanlığı yok edene kadar devam edecektir. Türkiye halkları bu gerçekliği sezdi, hissetti ve korktu. Halklar olarak korkmamız da gerekiyor. Çünkü olanların yanında olabileceklerin korkunçluğunu idrak edebilirsek demokrasi mücadelesinin yakıcılığını anlar, sahipleniriz.
Halklar olarak acılarımızın, yetersizliklerimizin yanı sıra avantajlarımızı ve gücümüzü de bilmeye ihtiyacımız vardır. İktidarların ve iktidarcı güçlerin tüm bölücü, ayrıştırıcı, çatıştırıcı politika ve çabalarına rağmen Türkiye halkları birbirine düşmanlaşmamıştır. Barış havasının, umudunun oluştuğu her süreçte bunu somut gördük. Bu Türkiye halklarının hem avantajı hem de sahip olduğu kutsal, değerli özdür. Halklar olarak düşmanlaştırıcı politikalarda hiçbir çıkarımızın olmadığını biliyoruz. Barışa, dostluğa, birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Şüphesiz bu acılarımızı unutmamız, yaşanmışlıklarımızı yok saymamız anlamına gelmiyor. Tam tersine asla unutmamalıyız çünkü özgür toplum olmak ancak tarihsel, kültürel hafızamızı korumakla mümkündür. Ortak özgür geleceği, iradeye dönüşmüş tarihsel hafıza ile inşa edebiliriz. Özelde Kürt halkı, genelde Türkiye halkları, ezilen sınıfları, kadınları olarak yaşadığımız acıları unutmamalıyız ki bir daha bize aynı acıların yaşatılmasına izin vermeyelim. Darbeleri unutmamalıyız. Zindanları ve işkenceleri unutmamalıyız. Newroz meydanlarında, seçim mitinglerinde, gençlik buluşmalarında patlayan bombaları, çocuklarımızın bedenlerinde parçalanan umutları unutmamalıyız. Bodrumlarda diri diri yakılan canları, buzdolabında saklanan çocuk cenazelerini, sokaklarda sahipsizliğe mahkum edilen cansız bedenleri unutmamalıyız. Çocuklarımızın göğüne yağdırılan zehirleri, doğayı utandıracak kadar katliama dönüşen depremi, seli unutmamalıyız. Unutmamalıyız ki; seçimde oyumuzu, sonra da geleceğimizi sahiplenelim.
14 Mayıs önemlidir; çünkü yeni bir başlangıç için kadın ve toplum düşmanı bu iktidarın gitmesi gerekiyor. Bu, bugün itibariyle önemlidir. Fakat şimdiden şunu da görmemiz gerekiyor. İktidar değişimi asla kendi başına Türkiye’ye demokrasi getirmeyecektir. Hele Kürt halkına, asla! Yaşadığımız acılardan bu dersi çıkarmış olmalıyız. Türkiye halkları geleceğini, kaderini kimseye teslim etmeyecektir. İyi devlet, iyi iktidar diye bir şey yoktur. Halklar, ezilenler demokrasiyi, halklarını sahiplendikleri oranda devleti, demokrasiye duyarlı hale getirirler. Kendini eğitmeyen, örgütlemeyen, demokratik siyaset gücü haline getirmeyen bir halkın kaderi egemenlerin insafına kalır. Bunun birinci sorumlusu halk adına siyaset yürütenler, öncülük yapanlardır. Eğer bunca kadın düşmanlığına, emek düşmanlığına rağmen bugün Türkiye’de iktidar partilerine oy veren kadın, işçi-emekçi varsa nedeni toplumsal demokrasi konusundaki eğitimsizlik ve örgütsüzlüktür. Türkiye halkları adına hareket eden tüm parti ve kurumlar bu yirmi yıllık zulüm cenderesinin bunca ayakta kalabilmesinde rolleri görmeli, gelecek görevlerine bu özeleştiriyle yaklaşmalıdırlar.
Evet, seçim önemli ama asıl demokrasi mücadelesi seçimden sonra başlayacaktır. Bombaların, kimyasalın, işkencenin olmadığı, kanın akmadığı bir demokratik siyaset mücadelesi zemini; halklar, ezilenler için bayram meydanıdır. Zorluğu vardır ama halay kadar mutluluk vericidir. Bu halay bazılarının değil herkesin katılıp özne olması gereken toplumsal demokrasidir. O halde, katılalım!