4 + 4 + 4 eğitim sistemi ile örgün eğitimden koparılıp okuldan uzaklaştırılarak açık öğretime mahkûm bırakılan kız çocukları mevsimlik, güvencesiz, ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor…
Eğitim, toplumların tarih boyunca edindiği ortak bilgi, birikim ve deneyimlerin nesillere aktarılmasıdır. Günümüzde eğitim sistemleri devletlerin resmi ideolojilerini üretmek ve yaymak için kullandıkları araçlara dönüşmüştür. Toplumun dönüşümünün sağlanması için bireyin dönüşümü kaçınılmazdır. Devletler eğitim sistemleri aracılığıyla bireyleri dönüştürerek toplumu dönüştürmeyi hedeflerler.
Türkiye’de eğitim sistemleri, toplumu devletin resmi ideolojisine göre şekillendirmenin ve o ideolojiye hizmet edecek bireyler yaratarak, dönüştürmenin aracı haline getirilmiştir. Kısacası eğitim sistemi iktidarlar için istendiği gibi yönetilecek bir toplum yaratmak için kullanılmıştır.
Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte kurucu unsurlardan olan Kürtler ve diğer halkların eşit yurttaşlık hakkını bastırmak ve yok etmek için toplum eğitim sistemi aracılığıyla Türkleştirilerek asimile edilmeye çalışılmıştır.
Eğitimin tek dilli ve Türkçe olmasının kaynağını bu politikalardan almaktadır. 80 darbesinden sonra yükselen devrim ve sınıf mücadelesini bastırmak için ise toplum devletin resmî dini referans alınarak dönüştürülmeye çalışılmıştır. 82 anayasası ile din derslerinin zorunlu hale getirilmesini bu şekilde okuyabiliriz. Dikkatli incelediğimizde devleti yöneten iktidarın değişmesi devletin tekçi, dinci, ırkçı, cinsiyetçi, emek düşmanı politikalarını değiştirmediğini görüyoruz. Öyle ki 2002 yılında iktidara gelen AKP bu politikaların en sert sürdürücülerinden oldu. Zira varlığının devamlılığı bu politikaları yürütmesine bağlıydı.
AKP’nin geride bıraktığımız 20 yıllık iktidar dönemine baktığımızda 17 kere eğitim sistemin, 8 kere de Milli Eğitim Bakanının değişmesi eğitim politikalarının iktidar politikalarına nasıl alet edildiğinin en net göstergesidir.
AKP iktidarı döneminde tüm bu politikalara neoliberal politikalar da eklenmiştir. Tekçi, cinsiyetçi, dinci ve ırkçı politikalar neoliberal politikalar ile harmanlanmış kadınlar başta olmak üzere toplum sermayenin sömürüsüne açılmıştır. Bu politik tutum 2012’de yasalaşan 4 + 4 + 4 eğitim sistemi ile çocuklardan başlanarak tüm topluma yayılmaya çalışılmıştır. 2012 yılında yasalaşan ve yürürlüğe giren 4 + 4 + 4 eğitim sistemine karşı sendikalar, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler tarafından gerçekleştirilen tüm itiraz ve protestolar en sert şekilde bastırılmış yasa 2012-2013 yılında yürürlüğe sokulmuştur.
Yasa yürürlüğe konulurken, tekçi, ırkçı eğitim politikalarının bir sonucu olan tek dilli asimilasyon politikalarından da vazgeçilmedi. Toplumsal ihtiyaç ve talepler dikkate alınmamış, tekçi, ırkçı bir eğitim sistemi çocuklara ve topluma dayatılmaya devam edilmiştir. 2000’lerde üniversitelerde başlayan daha sonra tüm topluma yayılan anadilinde eğitim talep ve eylemleri görmezden gelinmiş anadili eğitimi Kürtçe seçmeli derslere sıkıştırmaya çalışılmıştır. Anadilinde eğitim çocukların akademik yaşama katılımını olumlu yönde etkilemekle birlikte yaşamsal bir haktır.
4+4+4 öncesinde uygulanan 8 yıllık kesintisiz temel eğitimin eleştirilecek birçok yanı olması ile birlikte okullaşma anlamında olumlu bazı yanlarının olduğu da yapılan istatistiklerde açığa çıkmışken kesintisiz bir eğitim sisteminden kesintili bir eğitim sistemine geçiş ancak bu politikalarla hizmet etmek için toplumu yeniden dizayn etmekle açıklanabilir.
MEB verilerine göre 1997-1998 eğitim yılında ilköğretimde yüzde 84.74 olan okullaşma oranı 2010-2011 eğitim yılında yüzde 98.41'e, orta öğretimdeki okullaşma oranı ise yüzde 37.87'den yüzde 66.07'ye yükselmiştir. Bu iyileşme oranından kız öğrenciler de payına düşeni almış eğitime erişimde görece olarak erkek öğrencilerle aralarındaki farkı kısmen kapatma fırsatı yakalamışlardır. 1997-1998 eğitim yılında ilköğretime devam eden kızların oranı yüzde 78.97 ilken bu oran 2010-2011 yılında 98.22 ye ulaşarak aynı yıl neredeyse erkek çocukların oranına ( yüzde 98.59) yetişmiştir. Haliyle ilköğretimde yaşanan bu yükselme orta öğretime de yansımış 1997-1998 eğitim yılında ortaöğretime devam eden kızların oranı yüzde 34.16'dan 2010-2011 yılında yaklaşık yüzde 64'e (erkek öğrencilerin oranı aynı yıl yaklaşık yüzde 68 ) ulaşmıştır. Bu verilerden yola çıkarak zorunlu ve kesintisiz bir eğitim sisteminin eğitime erişimdeki cinsiyet eşitsizliğini kısmen de olsa giderdiğini kız ve erkek çocuklar arasındaki farkı kapatmada işlevsel olduğunu söyleyebiliriz.
Kesintili hale getirilen 4 + 4 + 4 eğitim sistemi ile imam hatiplerin kapatılan ortaokul kısımlarının açılması ve büyütülmesi, eğitime ulaşmakla birlikte toplumsal yaşama daha fazla katılan kız çocukların toplumla bağının kesilerek toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden örülmesi, sermayeye ucuz çocuk işçi kazandırmak hedeflenmiştir. Zira 2010-2011 eğitim yılından 2020-2021 eğitim yılına geldiğimizde kız çocuklarında okullaşma ilkokulda 5.1 puan düşerek yüzde 93.1 gerilerken, ortaokulda bu oran yüzde 88.7’ye kadar gerilemiştir. Sadece 2021 yılında yaklaşık 676 bin çocuk eğitim sistemi dışı kalmıştır. Tabii ki eğitime erişimde tek sorun 4 + 4 + 4 eğitim sistemi değil bir bütün eğitim politikalarıdır. Bütçe yetersizliği nedeniyle köy okullarının kapatılarak ve taşımalı eğitime geçilmesi başta kız çocukları olmak üzere tüm çocukların eğitime erişimini zorlaştırmıştır. Giderek yoksullaşan toplum en zorunlu ihtiyaç olan eğitimden tasarruf etmeye başlamış ve yoksulluktan kaynaklı birçok çocuk eğitim hayatını yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.
Bütün bu olumsuzluklardan sosyal, ekonomik ve politik anlamda dezavantajlı bölgelerin payına daha fazlası düşmüştür. Kürdistan’da bu dezavantajlı bölgelerin başında gelmektedir. Kız öğrencilerin okullaşma oranı genelde yüzde 87.7 iken Muş’ta bu oranın ise yüzde 59,2 ye kadar düşmesi bu nedenledir. Kız çocuklarının eğitim sürecine katılması için farklı birçok proje yapılmış olmasına rağmen bu oranın hala arttırılamamasının nedeninin iktidarın cinsiyetçi eğitim politikaları olduğunu belirtmek gerekiyor.
‘Peki, okullardan kopan bu çocuklar ne oldu?’ sorusunu sorduğumuzda sistem bütün çıplaklığıyla kendini ele vermiş oluyor. TÜİK verilerine göre bile %70.6’sı erkek 29.4’ü kız çocuğu olmak üzere 720 bin çocuk, çocuk işçi olarak çalıştırılıyor. Öyle ki bu rakamlara çırak, stajyer, meslek eğitimi gören çocuklar eklenmediği için gerçek rakamlar perdeleniyor. Tüm bunlara bir de kayıt dışı çalışan çocukları eklediğimizde gerçek çok daha vahimdir. İSİG verilerine göre 2013’ten bu yana 556 çocuk işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir. Sadece bu veriler bile AKP iktidarının çocuklara için nasıl bir gelecek vadettiğini ortaya koymaktadır.
4 + 4 + 4 eğitim sistemi ile örgün eğitimden koparılıp okuldan uzaklaştırılarak açık öğretime mahkûm bırakılan kız çocukları bir yandan mevsimlik işçi, merdiven altı çeşitli atölyelerde güvencesiz, ucuz işgücü olarak çalıştırılırken bir yandan da toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üreten ücretsiz ev emeği cenderesinde sömürülmektedirler. Ev işleri, çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi işler anneyle beraber okuldan koparılan kız çocuğuna devredilmiştir. Kız çocuklarının örgün eğitimden koparılması erken yaşta evliliklerin önünü açmış, resmi olmayan evlilikler yaygınlaşmıştır. Küçük yaşta evlendirilen kız çocukları istismara maruz bırakılmış, küçük yaşta annelik yaygınlaşmıştır. Bu durum başlı başına çocuk ve insan hakları ihlalidir.
4 + 4 + 4 eğitim sistemi ile birlikte eğitimle aşılabilecek toplumsal eşitsizlikler iyice derinleştirilmiş kız çocukları eve, yoksul çocukları ise yoksulluğa mahkûm edilmiştir. Zengin sınıf ise sömürüyü derinleştirerek zenginliğini büyütmüştür.
Bu eşitsizlikleri gidermenin bir yolu da eğitim sistemini değiştirmekten geçiyor. Eğitim sistemleri iktidarların ideolojik politikalarına teslim edilmeyecek kadar mühimdir. Oluşum ve yürütme süreçlerine demokratik toplumun bütün bileşenlerinin katıldığı, toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirilmiş, kız çocukları başta olmak üzere tüm kesimlerin kendilerini var edebileceği, demokratik, eşit, adil ve anadilinde başka bir eğitim sistemi mümkün!
Bu sömürü düzeni çocukların, yoksulların, dezavantajlıların ve biz kadınların kaderi değildir. Bu karanlığa mahkûm değiliz. Eşit, adil, özgür bir dünyada yaşamak hepimizin en temel hakkı. Biz kadınlar “söyleyecek sözümüz değiştirecek gücümüz var” diyerek kadın öncülüğünde demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir toplum yaratmak için tüm alanlarda mücadele etmeye devam edeceğiz.
*KHK’li Eğitim Emekçisi