epeydir düşünüyorum ve feminist arkadaşlarımla konuşuyoruz. son yıllarda kürt kadın hareketine yoğun bir saldırı var diye. leyla bunun en güzel örneği, kaç kez tutuklandığını sayamadık bile…
kargoyla çocuğunun ölü bedenini alan anne, adapazarı’nda tokatlanan mevsimlik isçi kadın, ölü 34 canlarının çerçeveli fotoğrafları ellerinde adalet arayan roboskili kadınlar, kokmasın diye çocuğunu buzdolabında bekleten anne…
tesadüf değil erkek devlet şiddeti diyoruz bütün bunlara. devletin erkek olduğunu zalimliğinin nedeninin bu olduğunu biliyoruz. ama şiddetin dozu kürt kadınlarına sıra gelince katmerleniyor ve nedense her şeye yüksek sesle bağıran sosyal medya eylemcileri, yurdum muhaliflerinin büyük çoğunluğu sıra kürt kadınlarına yapılan zulme gelince başka tarafa bakmaya başlıyor. bütün bunlara ses çıkartmak feministlere, kürt kadın hareketine, kadın hareketinden kadınlara kalıyor.
leyla tutuklandığında da aynısı oldu. yine durun ne oluyor diyen, kürt kadınları, feministler, kadın hareketinden kadınlar olduk. böylesine çifte standartlı bir muhalefet normal değil ama normalmiş gibi muamele görüyor. meclis'te kendine muhalif diyen, hdp’liler dışında kadın milletvekili yok mu? niye söz konusu hdp olunca herkes üç maymunu oynuyor ve bu dünyanın en normal şeyiymiş gibi yaşanıyor. kürtlere yapılan hukuksuzlukların dışında ki her şey için muhalefet edebilirler sıra kürtlere gelince ölüm sessizliği. tabii kürtler bu konuda yalnız değil, ölüm sessizliği lgbti+ hareketi için ve “aşırı” üç beş feminist için de geçerli bir durum.
epeydir düşünüyorum ve feminist arkadaşlarımla konuşuyoruz. son yıllarda kürt kadın hareketine yoğun bir saldırı var diye. leyla bunun en güzel örneği, kaç kez tutuklandığını sayamadık bile…
boyun eğmezlik, sabır, inanç ve direnç gibi özelliklerin hepsinin bir arada toplanması az insan evladına nasip olur dediğim leyla. (aslında bu ülkede feminist olmak böyle bir şey belki de. sabır direnç, inanç ve boyun eğmezlik gerektiriyor.)
kürt feministi olunca bu daha da böyle. tam da bu nedenle ne kadar kürt siyasetçi kadın varsa içeride. sanki bu topraklarda kadın siyasetçi olmak çok kolaymış gibi olanları da "benden değil" deyip hapse tıkmak birinci elden kadın düşmanlığı o ayrı. lakin bu devleti yönetenlerin kadın siyasetçiler çoğalsın diye bir derdi var mı o da ayrı…
biz kürt kadınlarının ne kadar kararlı, ne kadar inatçı, ne kadar boyun eğmez olduğunu görürüz de iktidar görmez mi, görür elbet, gördüm deyip arada bir kendini hatırlatıyor, ensenizdeyim diyor.
bu aslında herhangi bir alanda mücadele etmeyi seçmiş kadınlar için de geçerli. bir gün kürtajla, başka bir gün istanbul sözleşmesi'yle tehdit ediliyor kadınlar. sürekli tepemizde sallanan bir sopa…
fakat de ki işte, de ki okulda, de ki siyasette, de ki hayatın her köşe bucağında kadınlar yeter ki yaptıkları şeye inansınlar sonuna kadar gidiyorlar. bir kadının işini yarım bıraktığı görülmemiştir. bütün korkuları bu işte. bütün gürültü bundan kopuyor. muktedirler bilir erkekler “politiktir” yani uzlaşırlar, taviz verirler, bakalım derler, konjonktür derler, hesap kitap derler, derler de derler, oysa kadınlar…
mücadele ederken bir şeklide yollarımızın kesiştiği kürt kadın siyasetçilerin nerdeyse çoğu mahpus. bu kadınların yine çoğuna bakıyoruz kimsenin eşi değil, sevgilisi değil ne bileyim kızı değil, anası değil. hepsi bir başına emek vermiş siyasetçi olmuş. tabii hepsinin geçmişini bilmem ama öyle görünüyorlar, yani inanmışlar sonuna kadar gitmişler, gidecek gibi görünüyorlar.
ben 21. yy kadın yüzyılı gibi büyük laflar etmeyeceğim ama bir kadın olarak, dünyada olup bitenlere sırtını dönmeyen birisi olarak görüyorum ki kadınlar daha çok hayatına sahip çıkıp daha çok ben buradayım, demeye başladı. ve yine kadınlar bir engelle karşılaşınca 'dur ben evime dönüp kocamın veya ailemin güvenli kollarında çocuk büyüteyim' demiyor. öyle demeye git gide yoksullaşan koşulları da izin vermiyor zaten. hangi nedenle olursa olsun kadınlar bir şekilde sokağa çıkıyor bir daha geri dönmüyor.
bu kadar kürt kadın siyasetçinin, bir zamanlar parlamentoda görev yapmış siyasetçilerin yıllardır tutuklu olmasının nedeni bu iste, sokağı seviyorlar!
seçim propagandası sırasında söyledikleri her cümlenin ayıklanıp "aha sen terör örgütüne övgü düzdün” diyerek sade suya tirit nedenlerle onlarca kadın siyasetçiyi tutsak etmenin nedeni bu. nasıl bir sonuç elde etmeyi umduklarını merakla bekliyoruz hep birlikte. çünkü kendileri de biliyorlar ortada bir suç olmadığını, son derece keyfi davrandıklarını, erkek politikası yaptıklarını ve bütün bunlara rağmen kadınları eve sokamayacaklarını.
belki de kadınların ne kadar inatçı olabileceğini yeni yeni kavramaya başladılar, kadınları politikada bir süs olarak görüp, eşitleri görmedikleri için politika yapan kadınlara hep daha çok “vurup” sıkça cinsiyetlerine gönderme yapmaları, parlamentoyu mahalle kahvesi sanmaları da bundan. ama şimdi hay allah bir şeyler ters gidiyor, diyorlar kendi kendilerine. bir de ne olduğu belli olmayan eşbaşkanlık çıktı ortaya! yeni yeni kavradıkları başka bir şey de binlerce yıllık ezberlerinden bildiklerinin artık gerçekliği kalmadığı ve kadınlara hot zot ettiklerinde de kadınların evlerine gerisin geri dönmüyor oldukları. onlar tüm kapılardan, kapıdan içeri sokuluyorlar kadınlar ise pencerelerden çıkıyorlar ve kendilerini sokağa atıyorlar.
vallahi hepimiz babalarımızla mücadele ederken deneyim biriktirdik, önce 'bacağını kırarım otur oturduğun yerde' dediler, oturmamanın bir yolunu bulduk, üzerimize kapılar kilitlendi bir yol bulduk kaçtık, dayak yedik ama yine de çıktık sokağa… savaş ganimeti olduk, at arabalarının üzerinde cenazelerimiz teşhir edildi, öldürüldük, öldürmeye doyamadılar ama yine de devam ettik savaşmaya.
bu savaş yüzlerce, binlerce yılımızı aldı, almaya devam edecek… ama hiç bir şiddet türü bizi eve sokmayı başaramadı. on yıllardır bir şeyi keşfettik, biz birbirimizden güç alıyoruz. bizi sokağa çıkartan şey bir diğerimizin orada olduğunu bilmek. evet bazılarımız çok daha fazla hırpalanıyor ama diğerimiz elini uzatıp kaldırmaya çalışıyor yere düşürüleni. böyle böyle ilerliyoruz, kar tanesinden çığa dönüşüyoruz, hepimiz bu duyguyu çok sevip ona sıkı sıkıya sarılıyoruz.
leyla, ayşe, fatma, zozan, roza, gültan, aysel, sabahat ve binlerce kadın sokağa çıkmaya siyasette ben de varım demeye devam ediyor ve vazgeçecek gibi görünmüyor.
hiçbir kadın kaderini patriyarkanın eline bırakacak gibi de görünmüyor artık. bu bir savaş, mevziler kazana kazana ilerliyoruz, yavaş oluyor gibi görünse de ilerliyoruz, yatağını kazıp vadiye dönüştüren “fırtına deresi” gibiyiz. arkamızda kadınların binlerce yıllık deneyimleri, önümüzde kadın kurtuluş mücadelesi sonucunda elde edeceğimiz yeni dünyamıza beslediğimiz umut.
leyla ne demişti, “ben kaçacak olsam sizin ruhunuz bile duymazdı. hiçbir yere gitmiyorum. bu ülkede siyaset yapmaya devam edeceğim. ama içeride ama dışarıda.”
yani bu kadar, işte bu kadar…