Hafıza aktarımı, bir halkın kendi kültürünü, dilini, hikâyelerini bir sonraki nesle anlatma eylemidir. Bu aktarımla, varlık köklerinden kopmadan yeniyi inşa etmenin macerasına girebilir
Jineolojî etrafında buluşmalar yaşanırken mitolojiler ve halk destanlarının birer hikayeden ibaret olmadığını; her birinin dönemini karşılayan birer hakikat aktarımı olduğunu fark ediyorduk. Elbette doğal toplumun ahlaki ve politik yaşam biçimini 21. yüzyılda güncelleyebilmek; mitolojilerin, dinlerin ve felsefenin, bilimin ve sanatın birer düşünce yöntemi olarak tarihte yarattıkları değerleri ve tutuculaştıkça yarattığı sorunları zihniyet yapılanması olarak ele almakla mümkündü. Jineolojî tam da bu mümkünlüğü karşılıyor. Olguları bilimsel ve felsefi olduğu kadar tarihsel bağlamından koparmadan ele almak; toplumsal hakikatteki yerini açığa çıkarmak öğretici oluyor.
Saıni Abdullah Öcalan’dan gelen asrın çağrısı, Bese Hozat öncülüğünde gerillaların mekânlarından çıkış halleri, pozitivizme karşı estetiğin etik duruşla olan bağını destansı bir ifadeye kavuşturuyor.
Son zamanlarda yaşanan duygular, zihinleri altüst eden mesajlar tam da anlatmaya çalıştığımız tarihle günümüz arasındaki bağı açığa çıkarıyordu.
Kadın kahraman Şahmaran öncülüğünde onları bekleyenlerin karşısına çıkan doğal toplumun temsilcileri ile bir adaya zincirlenmiş, zalim tanrılara karşı insanları koruyan Prometheus’un hikâyesi 21. yüzyılda yeniden canlanıyor zihinlerimizde. Çünkü bu hikâyelerde kendi hakikatini iktidar sahiplerine karşı koruyan, özgürlük sevdalısı savaşçıların direniş ve bedel ödeyiş tarihleri vardı.
Kürdistan halk hikâyelerinden olan Şahmaran, yaralara derman olan zehiri için öldürüleceğini bildiğinden insan erkeğinin yarattığı zalim uygarlığı terk eder; kimsenin kolay ulaşamayacağı mağarada kızlarıyla yeni bir yaşam inşa eder. Hikâyenin sonunda Şahmaran’ın mağaradan çıkışı azametlidir. İnsanın ihanetine uğrayan Şahmaran, intikam almak için mağaradan çıkarken geride bıraktığı kızlarına seslenir:
“Dönmezsem eğer bu mağaraya, bilin ki öldürülmüşüm… O vakit siz de intikamımı almak için çıkın insan uygarlığına…”
Belki de Şahmaran tek başına çıkmamalıydı o mağaradan… Arkasında kendisi gibi düşünen, eyleyen kızlarıyla kudretli bir çıkış yapmalıydı…
Adı Yunancada “önceden düşünen” anlamına gelen Prometheus, tanrıların iktidar mekânı olan Olimpos Dağı’na sık sık davet edilse de gitmez; tanrıların iktidar dolu şatafatlı yaşamlarına tenezzül etmez. Hatta bir hayvanın en güzel yerlerini yiyip geri kalanını insanlara atan tanrılara öfkelenen Prometheus, bir gün getirilen etin en kötü yerini Zeus’a gönderir ve onun hastalanmasını sağlar. Zeus çok öfkelenir kendisine, bu öfkeyle insanlara ateşi yasaklar. Prometheus, Zeus’un insanlara yasakladığı ateşi ondan alarak yeniden insanlara armağan eder. Çünkü ateş, Kürdistan’da da olduğu gibi yaşamdır, özgürlüktür, bilgeliktir. Ateş olmazsa aydınlık olmaz, bilgi olmaz; dolayısıyla insan yaşamı olmaz. Ölümsüzdür Prometheus; Zeus cezalandırmak için onu bir kayaya zincirler ve kartallar her gün Prometheus’un karaciğerini yer. Ancak ölümsüz olan Prometheus’un karaciğeri her gün yeniden oluşur. İşkence böylece devam eder gider. Zaten Zeus’un niyeti onu öldürmek değil, yaşamdan tecrit hâlinde işkence etmektir. Ancak günün birinde, insanlığın koruyucusu merhametli yarı tanrı Herkül, Prometheus’u zincirlerinden kurtarır.
Hafıza aktarımı, bir halkın kendi kültürünü, dilini, hikâyelerini bir sonraki nesle anlatma eylemidir. Bu aktarımla, varlık köklerinden kopmadan yeniyi inşa etmenin macerasına girebilir. Kürdistan gerçekliğinde Sayın Abdullah Öcalan, varlığın tanınması sürecinin başarıya ulaştığına; şimdi, varlığın barış ve demokratik toplum çerçevesinde kurucu özne hâline gelmesi gerekliliğine vurgu yapıyor. Bunun için gerekli olan özgür düşünce, özgür irade, mücadele ve örgütlenme tartışmaları çok kıymetli. Tüm değerli olan bu gereklilikler ancak hafıza aktarımı ile fark edilir, unutulmaz, yaşatılır. Yeniyi inşa etmek için yeniden kendini fark etmenin, farklılıkların kıymetini birlik içinde yaşatmanın sorumluluğu hafıza aktarımından da geçiyor gibi geliyor insana. Komünleri teorik olarak anlatmak soyut kalabilir; hatta kapitalist modernitenin toplumun her hücresine sızdığı günümüzde imkânsız da görülebilir. Tarihsel deneyimler, kahramanların direnişleri, yarattıkları değerler anlatıldıkça, aktarıldıkça imkânsızlığın bir yanılsama olduğu da fark edilebilir. İmkânsızlığın olmadığı, yakın zamanda izlediğimiz gerillaların mekânlarından çıkma görüntülerindeki anlam dünyasında saklı duruyor.
Prometheus yoldaşlığıyla, kadın kahramanların öncülüğünde destansı günlerin yazılacağı zamanın ruhunda yaşıyoruz. Artık anlatıcı, dinleyici, izleyici olmaktan çıkarak eyleyici olmanın eşiğine girmenin heyecanını taşıyor zamanın ruhu…