Bugün bunun gerçekleştirilmesi için de her zamankinden daha fazla kadın örgütlülüğüne ihtiyaç vardır. Örgütsüz tek bir alan bırakmadan, tüm kadınları aynı amaç ve hedefler etrafında birleştirerek direnişi yükseltmek, İranlı kadınları erkek-devletin tüm baskı ve şiddetine karşı örgütlü bir düzeye taşıyacaktır
Kadının rengine ve sesine bürünen görkemli devrim, aslında erkek egemen sistemin sınırlarını zorlayan, hatta bu sınırları yerle yeksan eden büyük bir zihinsel dönüşüm devrimiydi. Doğu Kürdistan'da başlayan ve kısa bir sürede tüm İran'a yayılan kadın devrimi, aslında sistemin kadın ve topluma dayattıkları tüm klişeleşmiş söz ve dayatmalarına, kadın şahsında tüm topluma dayatılan cinsiyetçi kodlara karşı güçlü bir başkaldırı, ilk büyük mücadelenin başlangıcıydı. Bu ilk büyük başkaldırı 3 Eylül de Şilêr Resuli'nin ölümüyle alevlendi. Doğu Kürdistan’ın Merivan Kentinde yaşayan Resuli, İran istihbarat görevlisi olan Goran Kadıri’nin saldırısına karşı kendisini korumak için evinin ikinci katında atlayarak ağır yaralanır ve 8 Eylül 2022’de hayatını kaybeder. Şilêr’in ölümüyle beraber, başta kadınlar olmak üzere halk tüm Rojhilat kentlerinde kadına yönelik şiddeti ve devletinin tecavüzcüleri koruma politikalarını protesto etmek amacıyla sokaklara döküldü. Göstericiler kadına yönelik işlenen suçlarda yaşana sessizliğe son verilmesini isteyerek erkek-devlet sistemine karşı mücadele azmini ve kararlılığını göstermiş oldu. Ayrıca kadınlara yönelik sistematik şiddetin eril devlet zihniyetinin bir yansıması olduğunu haykıran kadınlar, geri adım atmayacaklarını ve devletin cinsiyetçi politikalarına karşı mücadeleye devam edeceklerinin mesajını her fırsatta haykırarak gösterdiler. İran ve Doğu Kürdistan’da kadınların mücadelesi büyüdükçe ve bir örgütlülüğe dönüştükçe, devletin baskıları da arttı.
Gün geçtikçe artan erkek şiddetinin yanında, devlet şiddetinde de artış söz konusuydu. Çoğu zaman devletin uyguladığı politikalar ve yasalar erkek şiddetinin artmasına, bu da kadın toplum kırımına yol açmıştır. Yani kadınlar iş yerinde, sokakta ve hayatın her alanında erkek-iktidar tarafından taciz ediliyor, şiddete uğruyor, baskı altına alınıyor ve katlediliyorlardı. Şiler Resuli'nin olayında olduğu gibi birçok kadın katliamında erkeği koruyan yasalara rastlanmaktayız. Tıpkı kadın hakkındaki tüm hakları ailedeki erkeğe veren yasa gibi; bu da günlük aile içi şiddetten tutalım, bir çok kadın ölümüne yol açmaktadır. Bu nedenle 3 Eylül’de başlayan ve 16 Eylül’de, Jina Emîni’nin katledilmesiyle zirveye ulaşan kadın ayaklanmasını büyük toplumsal ve zihniyet dönüşümü devrimi olarak niteliyoruz.
Jin, jiyan, azadî
Bir kere kadın eksenli ve tüm toplumun ortak sesine dönüşmeyi başaran bir devrimdi. Bu devrim kıvılcımı tüm kıvılcımlardan farklıydı, kadın eksenli ve kadın rengi ile başlamış ve tüm ülke ve bölgeye yayılmıştı. Kadın öncülüğünde başladı ve çok kısa bir süre de tüm toplumu kapsayacak şekilde Doğu kürdistan ve İran kentlerine yayıldı. Bu kadın devrimi etrafında İran halklarını birleştiren en güçlü şey ise 'Jin, Jiyan, Azadi' şiarıydı. Çünkü bu bir şiardan öte, İran toplumunun kadına bakışını değiştiren, kadına yönelik şiddeti ve hak ihlallerini sorgulamaya zorlayan derin felsefeye sahip bir şiardı. Derin bir ruh ve onu besleyen ideolojiye sahipti. İran’da yaşayan tüm ezilen halkların ruhuna dokunan bir şiardı; bu nedenle ezilen, sömürgeleştirilen tüm sınıf, kadın, halk, kültür ve inançlara hitab ediyordu. Onların ruhlarına dokuna bilen, eylem dillerine dönüşen, umudu ve özgürlük iddialarını yeniden yeşeren bir şiardı.
Bu tür devrim süreçlerinde, özellikle İran gibi pek çok halk, kültür ve inancı bünyesinde barındıran bir ülkede, yalnızca güçlü ve zamana uygun bir gerçek cevab ulabilirdi. Bu gerçek ise derin bir felsefeye sahib olan ‘Jin, Jiyan, Azadî’ şiarıydı. Bu nedenle tüm İrani halkları birleştiren yegane gerçeğin bu ‘Jin, Jiyan, Azadî şiarı olduğunu söylemek yerinde olur. Bu aynı zamanda İran rejiminin yüzyıllardır İran topraklarında yaşayan farklı halkları birbirine kırdırtan, bölen siyasetine karşı da büyük bir darbeydi. Tüm halkları aynı amaç ve hedef etrafında birleştiren bu şiar, aslında halkların ve kadınların ortak büyük mücadele etrafında kenetlenmelerini, özgür ve demokratik bir İran'ın inşasında birleşmelerini sağladı söyleyebiliriz. Nitekim Tahran'dan Kürdistan'a destek için yükselen 'Kürdistan İran'ın gözü ve ışığıdır' şiarları da bunun açık bir göstergesiydi. Yine Belucistan'da 'Kürdistan yalnız değildir' şiarları, halkların ortak bir mücadele etrafında birleştiğinin açık bir göstergesiydi ve bu İran'da gelecekte gelişecek ve gelişmekte olan mücadeleyi belirleyecekti.
Köklerine dönüş
Elbette şiarların derin tarihi anlamları vardır ve bu şiarın Kürdistan’dan başlaması da bu derin tarihi anlamın bir ifadesiydi. Bu topraklarda derin bir anlam taşıyan Jin, Jîn ve Jiyan’ın köklerine derinlemesine inmek, yaşamın kadın etrafında yeniden örülmesi için başlatılmış bir süreçti. Kaybedilmişi mücadele ile bu kutsal Zagros topraklarında yeniden kazanmanın farkına varılması ve bunun için de bu mekanlarda tekrardan anlamın peşine düşmek için topyekun bir mücadele sürecini başlatmak en doğrusuydu. Yani köklerine dönüş; çünkü her şiarın bir anlamı, ruhu ve ondan beslenen bir ideolojisi vardır ve bu ideoloji etrafında şekillenen bir zihniyet dünyası söz konusuydu. Jin, Jiyan, Azadi şiarı da kadınlar başta olmak üzere halklara bu derin tarihsel anlamı ifade eden ve kadın etrafında gelişen, şekillenen yeni bir yaşam paradigmasını ifade ediyordu. Dolayısıyla susturulan, ezilen tüm halklar, kadınlar, bu şiar etrafında inşa edilen ve 50 yıldır bu topraklarda şekillenen bu paradigmayı canı gönülden benimsedi ve etrafında kenetlendiler.
‘İran'da ayaklanmalar durduruldu, kadın devrimi süreci sessizliğe büründü’ söylemlerinin aksine, bugün kadınların öncülüğünde başlayan süreç tüm görkemiyle devam etmektedir. Özellikle bir yıllık sürece dönüp baktığımızda, kadın devrimi ayaklanmasından bu yana yüzlerce öncü kadın tutuklandı, onlarca kadın serhildanlar sürecinde katledildi, kadınlar en ağır cezalarla karşı karşıya kaldı. İran cezaevlerinde baskı ve işkence en üst düzeye ulaştı. Barış ennelerine, kadın devrimi sürecinde şehadete ulaşan gençlerin ailelerine dönük baskılar ve psikolojik işkence ve tutuklamalar yoğunlaştı, ancak geri adım atılmadı ve mücadele devam etmektedir. Anneler, aileler çocuklarının mezarı başında ’Berxwedan Jiyan e’ şiarları ile bu baskılara yanıt verdiler.
Yıllarca kadınları, gençleri ve halkları idam, işkence ve tutuklamayla korkutmaya çalışan İran rejimi, güçlü, direngen ve geri adım atmayan ve dar ağacına giderken bile ‘arkamdan ağlamayın, mücadeleye devam edin’ sözleriyle bir kararlılıkla karşılaştı. Yine bugün İran cezaevinde onlarca siyasi tutsak kadın siyasi tutsaklar öncülüğünde toplu açlık grevlerine başladı ve bunlar İran tarihinde yaşanan ilklerdi. Evin Cezaevi’ndeki bir grup kadın siyasi tutuklu, Muhammed Kubadlo’nun idamını protesto etmek için açlık grevine başlayacaklarını açıklayınca, bazı aileler ve insan hakları savunucuları da bu açlık grevine katılacaklarını söyleyerek bu büyüyen direniş dalgasının bir parçası olmak istediler. Ardından Zeyneb Celaliyan ve onlarca kadın siyasi tutsaktan destek açıklamaları geldi. Kadınların öncülüğünde başlayan bu büyük direniş başta Kızılhasar Cezaevi olmak üzere bugün İran’ın çeşitli cezaevlerinde tutuklu bulunan çok sayıda siyasi tutuklu tarafından idam cezası ve infaz edilme siyasetini protesto etme amacıyla devam etmektedir. Bir ilk olma özelliği de bu topyekun direniş kültüründen kaynaklanır.
Topyekün direniş
İran'da birçok farklı süreçte serhildanlar yaşandı ama her seferinde bu serhildanlar durağan bir sürece girmiş ve süreklilik kazanamamıştır. Ancak bugün baktığımızda topyekun inkar, idam ve baskı siyasetine karşı, gerek dışarda, gerek İran cezaevlerinde topyekun bir direniş söz konusudur ve işte bu kadın devriminin yükselen ve hiç dinmeyen mücadelenin sesiydi. Sadece cezaevlerinde değil, geçtiğimiz yıl boyunca İran’da çok sayıda protesto düzenlendi, temel haklarından mahrum olan ve hayatlarının en zor koşullarını yaşayan emekçiler, işçiler, öğretmenler her gün protestolar düzenlemekte, haklarını geri kazanmak için mücadele etmekteler ve mücadelelerinin odağında ise ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesi var.
Özellikle bir yıl içerisinde, örtünme, üniversite ortamı, iş ve halka açık yer de bulunma konularında kadınlara çok ciddi kısıtlamalar getirildi. Devlet tarafından küçük yaşta evlilikleri teşvik amaçlı bir dizi yeni öneri meclise sonuldu, okullarda 15 yaş altı çocukların evliliğe teşvik edilmesi için iktidar kurumları görevlendirildi. Özellikle üniversite ve okullar rejim güçleri tarafından kuşatılarak devrimin öncü kesimlerinden intikam alınmak istendi. Bu nedenle bir çok öğrenci okullardan uzaklaştırılmış, öğretmenler cezalandırılmıştır. 2023 yılın ortalarında kız okullarının hedef alınması ile bir çok genç kızın ve kız çocuğun zehirlenmesi de bu saldırıların en açık örneklerindendi. Yine kadın devrimini destekleyen açıklamalar yapan ve zorunlu örtünmeye karşı çıkan sanatçı ve oyuncular işlerinden uzaklaştırılıp, mesleklerinden men edildiler. Ancak bütün bu baskılara rağmen kadınlar geri adım atmadı, başta küçük yaşta evlilik olmak üzere, zorunlu baş örtünme ve temel hakları için mücadeleye devam edeceklerini her fırsatta haykırmaya devam etmekteler.
İran ve Doğu Kürdistan kadınları uzun yıllardır İran’ın egemenliği altında yaşıyor. Hem toplumsal baskı ve erkek egemen zihniyete karşı hem de devletin baskı, inkar ve kadın düşmanlığına karşı mücadele etmekteler. Bu nedenle ‘Jin, Jiyan, Azadî’ devrimi, kadınlara kendi özgürlükleri, demokratik ve yaşam hakları için büyük bir fırsat sondu. Daha güçlü, azimli ve kalıcı kazanımları elde etme fırsatı ve kadınlar bunun için bugün daha fazla ve kendine inanarak mücadele meydanlarında sesini yükseltmeye devam etmekteler. Elbette bu şiar sadece İran ve Doğu Kürdistan bölgesiyle sınırlı değildi, ancak bu devrim isyanın sesi, felsefesi, yol göstericisi ve perspektifi oldu.
Kadın devrimine dönüşen bu ayaklanmanın temel özelliği ve bugün süreklilik kazanmış olmasının temel nedenlerinden biri de kadınların liderliğiydi. Bir kıvılcımla başlayan ve kısa sürede tüm mazlum halkların, emekçilerin, ezilenlerin talebi ve ortak mücadelesine dönüşmesiydi. Diğer bir konu ise bu devrimin eşitlik ve beraberlik talebiydi, halkların birliği ve beraberliğinin yaratılması mesajını güçlü yansıtmasından yatmaktaydı. Özellikle devrim sürecinde halkların güçlü, tek ses ve yürek olmalarıydı. Yekvücut olmaları ve öyle hareket etmeleri rejimi çok ciddi zorlamıştır.
Tüm dünya kadınlarına ilham kaynağı
Şüphesiz İran halkları direniş ve mücadele kültüründen uzak değildir. Özellikle son 40 yılda toplumun her kesimi mevcut sisteme karşı sesini yükseltmiş ve mücadele içinde olmuştur. Ancak Jîna Emini’nin katledilmesiyle başlayan kıvılcım, demokratik ve özgür bir İran, Ortadoğu’daki demokratik örgütlemelerin geleceği için ‘Jin, Jiyan, Azadi’ şiarının hayata geçirilmesine ışık tuttu. İran ve bölge halklarına zülüm ve baskı sistemine karşı kendi demokratik ve özgür geleceklerini kurması için mücadele azmini verdi. Ortadoğu’daki kadın devriminin manifestosu haline geldi. Tüm dünya kadınlarına ilham kaynağı oldu. Ayaklanmanın ilk gününden itibaren aldığımız mesaj, bu dönemde yaşanan zihniyetin devrimci olduğuydu! Barış, adalet, eşitlik ve özgür yaşamı temel alan özgür ve demokratik cephenin şiddet, baskı, katliam, kadın düşmanlığından beslenen diktatör rejime karşı mücadele gerçeğiydi. Özgürlükçü cephenin öncüleri kadın ve gençlerdi ve iktidar, tüm toplumu sokağa döken bu güçten korkuyor, her türlü zor aygıtına başvurarak bu devrimci gücü ve direnişi durdurmak istiyordu. Ancak bu baskılar sonuç almadı ve serhildan, direniş, başkaldırı ve mücadele gibi sözler halkın temel gündemi ve yaşam tarzına dönüştü.
İran’ın ataerkil sistemi her zaman kadın gücünden korkmuştur. İran iktidarının tüm dönemlerinde, özellikle de islam devrimi sonrası iktidarın tüm saldırı ve odağında kadınlar yer almıştır. Bu nedenle de her alanı kadına yönelik baskı ve şiddetin yoğunlaştığı alanlara dönüştürdüler. Bunu da kimi zaman hukuk yoluyla ve kimi zaman da gelenek ve göreneklerin kılıfına bürünerek yoğunlaştırdırlar. Evden sokağa, iş yerinden üniversiteye, stadyumdan sanat okullarına kadar kadınlar her gün bir çok sorun ve baskıyla karşılaşıyor, boğuşuyor. Ancak bu baskılar kadınları hiçbir zaman mücadeleden alı koymadı, korkutmadı. Aksine kadınlar gün geçtikçe daha güçlü ve örgülü bir biçimde mücadele alanlarında yer almaya devam ettiler. Kadınların gerek İran ve Doğu Kürdistan'da, gerek yurt dışındaki çalışmaları bunun en bariz bir örneğidir. Kadınlar bugün de bu sorunlarla karşı karşıya kalmakta ama bu kez farklı bir mücadele çizgisi izliyorlar. Bu kez kadınlar daha bilinçli, örgütlü hareket etmekte ve başta Kürt, Beluç, Arab, Türkmen, Fars kadınları olmak üzere toplumun tüm kesimleriyle ortak mücadele etrafında birleşerek, birlik ve beraberlik içinde mücadelelerini sürdürmektedirler. Kadınlar ‘sorunlarımız, acılarımız birdir, bugün ve geleceğimizi ancak biz kadınlar ortak ve birlik içerisinde olarak çözebilir, inşa edebiliriz’ diyorlar. Bugün bunun gerçekleştirilmesi için de her zamankinden daha fazla kadın örgütlülüğüne ihtiyaç vardır. Örgütsüz tek bir alan bırakmadan, tüm kadınları aynı amaç ve hedefler etrafında birleştirerek direnişi yükseltmek, İranlı kadınları erkek-devletin tüm baskı ve şiddetine karşı örgütlü bir düzeye taşıyacaktır. Çünkü örgütsüz olan her alanın iktidar tarafından ele geçirildiğini, baskı araçlarıyla ezildiğini geçmiş yıllarda edinilen deneyimlerle gördük. Dolayısıyla zaferin ve mücadelenin ilk adımı kadınların örgütlenmesidir. Kendilerini, değerlerini, toplumlarını ve geleceklerini erkekdevlet zihniyetine karşı savunmasıdır.