Sonuç olarak, yeni dünya düzeninin inşa süreci, kadınlar açısından hem ciddi tehditler hem de önemli imkanlar barındırmaktadır. Erkek egemen politikaların ve cinsiyetçi yaklaşımların küresel ölçekte yeniden şekillendiği bir dönemde, kadınlar hem kendi hakları için hem de daha adil ve demokratik bir dünya düzeni için de mücadelenin merkezindedir. Kuzey ve Doğu Suriye gibi kadın öncülüğünde yaşam bulan demokratik yönetim modelleri, bu mücadeleye ilham veren somut örnekler olarak öne çıkmaktadır
Savaşın ve katliamların gölgesinde başlayan yeni yılda, yeni bir dünya düzeninin de yeniden oluşturulmaya çalışıldığını hepimiz yakından izliyoruz. Hegemonik güçlerin yayılmacı politikaları ile yürüttüğü savaşlar, soykırımın meşrulaştığı, savaşın nitelik ve biçim değiştirdiği bir zaman aralığından geçiyoruz. Özellikle Orta Doğu’da tırmanan ve yayılan savaş Üçüncü Dünya Savaşı’nın merkezi halinde. Bir de buna ABD gibi ülkelerin seçimleri ve İsrail’in savaş politikaları eklenince işler biraz karmaşık bir görüntü kazandı.
Kuşkusuz bu tablo, herkes için; tüm toplumsal kesimler, halklar ve özellikle de sistem dışı yapılar için birçok gelişmeye ve sürprize sahiptir. Elbette savaşın ve hegemonik iktidar ilişkilerinin erkek karakterli olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugünden geriye dönüp baktığımızda bunu daha açık görmek mümkün. En nihayetinde yaşananların, demokratik direniş odakları ile kapitalist iktidarcı güçler arasında devam eden bir savaş süreci olduğunu söylemek mümkün.
Tarihsel olarak demokratik direniş odaklarının merkezinde kadınların özgürlük ve hak mücadelesinin olduğunu biliyoruz. Erkek iktidar aklının her fırsatta kadını tehlike olarak görmesi, sistem dışına itmesi ve düşmanlaştırması biz kadınların hayatlarımız ile deneyimlediği bir olgudur. Üçüncü Dünya Savaşı ile yeniden tesis edilmeye çalışılan dünya düzeninde kadınların nerde olacağı en can alıcı soru. Deneyimlerden biliyoruz ki kadınların dahil olmadığı yönetimsel süreçler anti demokratik ve otoriter süreçlerdir. Dolayısıyla kadınların yönetimsel süreçlerdeki varlığı demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Tüm bu gelişmeler, dünyada yükseliş gösteren sağ milliyetçi ve ırkçı anlayışların etkisiyle aynı zamanda cinsiyetçiliğinde körüklenmesi sonucunda kadınlar açısından büyük bir tehdit unsuru olmaktadır. Zaten savaşın beslediği kadın kırım politikaları ve yine kadına yönelik şiddet politikaları ile büyük bir mücadele yürüten kadınlar, kendini yenilemeye çalışan bir kadın düşmanlığı tehlikesi ile de karşı karşıyadır.
Tehlikeyi somutlaştıran, iki önemli olay yaşandı. Bunlardan ilki ABD seçimleri ve bu seçimlerin ortaya çıkan sonuçlarıdır. Donald Trump-Kamala Harris yarışında ortaya çıkan tabloya dikkatli bakmakta fayda var. Her iki ismin kişisel özellikleri, seçim kampanyaları, yaptıkları ve söyledikleri şeyler başlı başına değerlendirilmesi gereken ayrı bir konudur. Ama biz kadınlar için asıl konu “kadın adaya sırf kadın olduğu için” oy verilmemesidir. İşte kadın düşmanlığının ve kadının yönetimsel alanın dışına itilmesinin en açık hali. Farklı zamanlarda ve ülkelerde kadınların katıldığı seçim yarışları oldu. Ancak ilk kez bir adaya, kadın olduğu için oy verilmeme oranının yüksek olduğu bir seçim sonucu orta çıktı. Yeni dünya düzeninde erkek egemen iktidar aklının; kadını düşman, politika üretemez ve yönetime katılamaz olarak yaratmış olduğu algının bir sonucu olarak bu sonucu ele almakta fayda var. Eve kapatamadığı kadını kamusal alanda etkisiz kılarak yönetimin ve politikanın dışına iterek modern bir kapatma olgusu inşa ediyor.
Bu süreçteki ikinci önemli gelişme ise Esad’ın düşmesi ile Suriye yönetiminin cihadist bir yapı olan HTŞ’nin eline geçmesidir. Arap baharı sonrası cihadist yapılar Suriye’de güçlendi. İŞİD ve SMO çetelerinin kadınlara dönük düşman ve katliamcı politikalarını tüm dünya kadınları biliyor. HTŞ’nin de bu gelenekten beslendiği ve dolayısıyla kadınlara yaklaşımlarının farksız olmadığını biliyoruz. Suriye’deki bu değişimde ve yeni yönetimde tüm halkların; inançlarının, görüşlerinin yansıtılması ve bu halkların yönetimde yer alması ne kadar önemli ise kadınların da fikirlerinin ve görüşlerinin yansıması o kadar önemlidir. Aksi halde kadın düşmanlığında yeni bir adımın atılması anlamına geliyor.
Kuşkusuz Suriye’de tüm halkların, kimliklerin, inançların ve kadınların ortaya çıkardığı Kuzey Doğu Suriye deneyimi dünya halklarına ilham vermektedir. Bu erkek egemen yeni dünya düzenine alternatif model gösteriyor.
Sonuç olarak, yeni dünya düzeninin inşa süreci, kadınlar açısından hem ciddi tehditler hem de önemli imkanlar barındırmaktadır. Erkek egemen politikaların ve cinsiyetçi yaklaşımların küresel ölçekte yeniden şekillendiği bir dönemde, kadınlar hem kendi hakları için hem de daha adil ve demokratik bir dünya düzeni için mücadelenin merkezindedir. Kuzey ve Doğu Suriye gibi kadın öncülüğünde yaşam bulan demokratik yönetim modelleri, bu mücadeleye ilham veren somut örnekler olarak öne çıkmaktadır.
Ancak dünyada yükselen sağ popülizm, militarizm ve cinsiyetçilik, kadınların kazanımlarını hedef almayı sürdürmektedir.
Güncel gelişmeler, bu çerçevede kadınların daha geniş bir dayanışma ve kolektif örgütlenme ağı kurmasını gerektirmektedir. Örneğin, İran ve Rojhilat’ta kadınların “jin, jiyan, azadî” sloganıyla küresel bir yankı uyandıran direnişi veya Arjantin’de kadın hareketlerinin kendi haklarını elde etme mücadelesi gibi örnekler, kadınların sınırları aşan dayanışma kapasitesinin ne denli etkili olabileceğini göstermektedir. Kadınların bu süreçte yalnızca direnişin değil, aynı zamanda alternatif bir geleceğin yaratıcıları olduğunu anlamak ve anlatmak hayati bir öneme sahiptir. Bu yeni dünya düzeninde kadınların politik, ekonomik ve sosyal alanlardaki eşit temsiliyetini sağlamak, yalnızca kadınların değil, insanlığın ortak kurtuluş mücadelesinin bir gerekliliğidir.