Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Uyuşturucu: İnsanlığın Geleceğine Yönelik Truva Atı

Oya Açan Oya Açan
18 Mayıs 2025
Yazı
0
Uyuşturucu: İnsanlığın Geleceğine Yönelik Truva Atı
0
SHARES
21
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Öz savunma salt fiziksel olarak kişinin kendisini koruma/savunma güdüsü değildir. Öz savunma öz bilinçtir. Karşı karşıya olunan saldırının kaynağını doğru tanımlama, onu tepeden tırnağa kavrama bilincidir

“Keyif verici” maddeler denilen uyuşturucu türevlerinin üretilmesi ve kullanılması insanlık tarihinde sınıflı toplumların ortaya çıkışına kadar gitmektedir. İzleri Mezopotamya’nın kadim uygarlıklarında, Antik Yunan’da ve Eski Mısır’da bulunabilir. Kapitalizmle birlikte özenle ayrıştırılmış, yeniden üretilmiş ve tüketimi de kitleselleşmiştir. Fakat uyuşturucu madde bağımlılığı son yüzyıllara özgüdür. Sömürgecilik döneminden başlayarak halkları uyuşturan bir silaha dönüşmesinin yolları döşenmiştir.

Dünyanın metropollerinden kırlarına, yoksul gecekondu bölgelerinden lüks plazalara kadar kollarını zehirli bir ahtapot gibi her yana uzatan ve gün geçtikçe devleşen uyuşturucu belası toplumu çürüten, çocuklarımızı hayattan ve gelecekten koparan çok ciddi bir tehlike durumundadır. O kadar öyledir ki, küresel uyuşturucu ağları her ülkeye ve her keseye “uygun” fiyatlarla piyasaya “ürün” sunmaktadır.

2021 Dünya Uyuşturucu Raporları’na göre, dünya çapında yaklaşık 275 milyon insan uyuşturucu kullanıyordu. Bu da 2010 yılına göre yüzde 22’lik bir artış anlamına geliyor. Cannabis (esrar), dünya çapında tahmini 200 milyon kullanıcıyla hala en yaygın kullanılan uyuşturucudur.

Marx’ın “lümpenliğin bir biçimi” olarak tanımladığı madde bağımlılığı insanın emeğine, ideallerine ve geleceğine yabancılaşmasının en çarpıcı örneklerindendir. Uyuşturucu hayatın merkezine yerleştiğinde insani özelliklerin eriyip kaybolması süreci de başlar. Sosyal hayat çoraklaşır, çevreye kayıtsızlaşma, giderek yalnızlaşma yaşanmaya başlanır.

Çocuklarımız Can Çekişiyor

Uyuşturucu ticareti açısından Türkiye hem transit ülke durumundadır fakat hem de her yıl giderek genişleyen bir pazar haline gelmiştir. Eskiden devrimcilerin kalesi olarak bilinen emekçi semtleri günümüzde uyuşturucu kaçakçılarının ve satıcıların cirit attığı alanlara dönüşmüştür. Aileler, uyuşturucu ticaretinin ‘90’lardan bu yana açık bir hal aldığını, her köşede her an bir torbacı ya da içiçi görmenin mümkün hale geldiğini dile getiriyorlar. İstatistikler uyuşturucu kullanma yaşının 10’a kadar düştüğünü gösteriyor. Son yıllarda pıtrak gibi çoğalan mafya gruplarının ayakçı ve tetikçi olarak kullandıkları elemanların 15-17 yaş kuşağından olmaları bu yaygınlaşmadan kaynaklı türev sonuçlardan biridir. Uyuşturucu parası bulabilmek için ana baba cinayetlerinden, eşleri ya da kızkardeşlerini fuhuşa zorlamaya kadar neredeyse her gün karşımıza çıkan örnekler bu çürümenin çarpıcı göstergelerindendir.

Dünyanın istisnasız her ülkesinde uyuşturucu ticareti ve trafiğinin merkezinde gizli servisler, polis ve ordu vardır. Dünyanın en büyük uyuşturucu karteli CIA’dir. Öyle ki, ABD’nin uyuşturucuyla mücadele birimi DEA ajanları, özellikle Latin Amerika’da uyuşturucu ticaretine karşı savaş sırasında karşılarında çoğu kez CIA’i ve onun maşalarını bulmuş hatta onlarla çatışmaya girmişlerdir. “İran Kontra Skandalı” olarak bilinen Pentagon operasyonu, burjuva devletlerin bu konudaki rollerine dair belleklerdeki örneklerden biridir. Gizli servisler ve polisin uyuşturucu ticaretinin merkezinde yer almasının gerisinde çürüyen bir sistem gerçekliği yatar. Tarihsel bakımdan ömrünü çoktan doldurmuş çürüyen kapitalizm olarak emperyalizm, kendisiyle birlikte insanlığı da çürütmektedir. Dünyanın bütün burjuvalarının hayattan, ideallerinden, geleceklerinden koparılmış, kayıtsızlaşmış, giderek tükenmeye mahkum bir topluma ihtiyacı var çünkü. Bu gerçek günümüz Türkiyesi ve Kürdistan’da da karşımıza çıkmaktadır.

Son yıllardaki çeteleşmenin ve mafyaların yerden pıtrak gibi bitmesi, mafya hesaplaşmaları, büyük bir kısmı uyuşturucu pazarının “her kullanıcıya hitap eden” çeşitliliği ve kârlılığı nedeniyle altlara doğru saçaklanıp binlerce insanın “ekmek yediği” devasa bir sektör haline gelişi bu devlet politikasının sonuçlarındandır. Bir önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ya da Jandarma Genel Komutanı’nı Arif Keskin’in fotoğraf albümleri bu gerçeğin altını çizen resimlerdir.

Mücadele Dinamiklerini Dinamitlemek İçin Toplumu Çürütmek

Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması sayesinde egemenlerin sağladıkları “yararlar”ın tarihi de hayli eskidir. Burjuvazi bu “tarihsel miras”a sahiptir ve günümüzde de bu deneyimlerden çıkardığı derslerle hareket etmektedir. Onlar, uyuşturucu denilen ‘truva atı’yla toplumu çürütmek, muhalefet dinamiklerini ortadan kaldırmak için bilinçleri dinamitlemek, eylem potansiyelini zayıflatmak, ruhu ve bilinçleri geri dönülmesi zor olacak şekilde çölleştirmek için özel politika ve uygulamaları devreye sokarlar.

Bu politikanın tarihteki ilk örneği 19. yüzyılda yaklaşık 2 milyon uyuşturucu bağımlısının bulunduğu Çin ile “ticaret özgürlüğü” kutsalının bekasını öne süren Britanya arasında yaşanan “Afyon Savaşları”dır.* 

İkinci ve hayli çarpıcı örnek Kara Panter’leri bitirmeyi hayat memat meselesi haline getiren 1940’ların ABD’sinden! Sistemin “düşman” olarak kodladığı toplumsal muhalefet dinamiklerini içten bozarak çürütmek için uyguladığı bu taktiğin yakın dönemdeki mucidi, FBI’ı (Federal Soruşturma Bürosu) 48 yıl boyunca yöneten ırkçı Edgar Hoover’dır. “Sadece polis gücüyle üstlerine gidersek bu onları sadece katılaştırıp kemikleştirir, siyah topluluklardan destek almalarını kolaylaştırır” diyen FBI (Federal Soruşturma Bürosu) Başkanı Edgar Hoover.**

Savaş Sadece Tankla Tüfekle Yürütülmüyor

Gelelim bunun bir silah olarak kullanıldığı Türkiye Kürdistanı’na…

Faşist iktidarın Kürt politikası inkâr ve imha üzerine kuruludur; bunun nasıl gözü dönmüş bir savaş politikası olduğunu yıllardan beri yaşayıp görüyoruz. Fakat savaş bundan ibaret değil, yani tankla tüfekle, bomba ve gazla yürütülen imhanın; işkencenin, zorbalığın, katliamcılığın yanında Kürt halkına karşı yürütülen özel savaş (psikolojik-kültürel) politikaları da devrede. Bu politika özellikle Kürt kadınları ve gencecik Kürt çocukları hedef alıyor. Bu kirli savaş politikaları, Kürt kadınları yozlaştırma, dilin-kültürün ve deneyimin bu gözüpek aktarıcılarını çökertme, hareketsiz bırakma hedefini güdüyor.

Kürt halkının direnişini dinamitlemek için bölgeye yığılan asker ve polis, korucular ve yerel bürokrasiyle işbirliği halinde çok yönlü bir savaş yürütüyorlar. Özellikle sınır bölgelerindeki illeri (Hakkari, Yüksekova, Çukurca, Van, Uludere) saran bu ağın merkezinde yine devlet var. Korucular ise onu pratiğe taşıyan ara halka konumundalar. Kürdistan’ın dışına da taşırılan bu ticaret sırasında uyuşturucu naklinde kullanılırken yakalanan asker polis araçlarının haddi hesabı yok!

Özel savaş politikaları, 40 yılı aşkındır yürütülen mücadelenin önünü kesmek için devrede fakat son yıllarda her köşeden adeta bir çete fışkırıyor. Uyuşturucu, fuhuş, kara para trafiği tehdit ve şantajlarla mücadele dinamiklerinin önü kesilmeye çalışılıyor.

“Colemêrg’te özel savaş” başlıklı bir dosyayla Hakkari’deki uyuşturucu ve fuhuş çetesinin nasıl örgütlendiğini deşifre eden Jinnews muhabiri Rabia Önver’in evi basılıyor, yakalama kararı çıkarılıyor…

Kürt özgürlük hareketinin tarihsel toplumsal kazanımlarını imha etmek için en ağır yöntemleri devreye sokan bu özel politikanın bir ayağını da doğanın tahrip edilmesi, ormanların yakılması, Kürdistan’ın maden ve enerji şirketlerinin yağmasına açılması oluşturuyor.

Bu kirli savaş örgütlenmesi valiliklerden emniyet müdürlüklerine, genelkurmaydan jandarma istihbaratına, koruculardan kaymakamlıklara, oradan yerel esnafa kadar uzanan bir hat izliyor. Bizzat karakollar ve kalekollar eliyle örgütlüyor sınır bölgelerindeki bu ağ. Kadınları ve çocukları düşkünleştirme girişimleri üniformalılar eliyle uyuşturucu ve fuhuş bataklığını genişletmeye yarıyor. Fuhuş çeteleri cirit atıyor, zor ve baskının yetmediği yerde -aslında her yerde- sırtını devlete dayamış üniformalı şiddet hükmünü yürütüyor.

Asker-Polis-Fuhuş Üçgeni

Artık sayısını dahi unuttuğumuz kirli savaş saldırılarının biri gündemden düşmemişken bir başkası gün yüzüne çıkıyor. Maruz bırakılanların anlatımları da faillerin kurumsal kimlikleri de çakışıyor.

2021’de açığa çıkan asker-polis-fuhuş üçgeni bunların en tipik örneklerinden biridir.

Hakkari, Yüksekova, Çukurca ve Uludere’de başını korucuların çektiği fuhuş ve şantaj çetesine ilişkin bilgilerin çoğunu, bu çemberin dışına çıktığını söyleyen bir uzman çavuş deşifre etti.

Kentte bir dönem görev yaptığını söyleyen uzman çavuş, Hakkari’de birçok çevreye telefon üzerinden gönderdiği mesajlarla başını korucuların çektiği çeteyi, örgütlü olduğu köyleri tek tek ifşa etti. Çetenin nasıl örgütlendiği, devlet güçleriyle bağı, kadınların nasıl düşürüldüğü gibi birçok çarpıcı detayı gönderdiği mesajda anlattı.

Yeni Özgür Politika’dan Erdal Baz’ın haberine göre, fuhuş ve şantaj çetesine dair 10’u aşkın merkezde onlarca kişinin ismini ifşa eden uzman çavuş “yönetici kadrosu ve beyin takımının korucular” olduğunu söyledi.***

Uzman çavuş kadınların nasıl düşürüldüğüne dair ise şunları belirtti:

“Evli kadınları ve genç kızları bir şekilde kandırıp arkadaş olduktan sonra, ısmarladıkları çay, kahve veya soğuk içeceklerin içine Yüksekova ve İran’dan elde ettikleri bayıltıcı ve uyuşturucu haplar atarak onlarla beraber oluyorlardı. Daha sonra ise video ve resimlerini çekerek fuhuşa zorluyorlardı. Kadınları para karşılığı uzman çavuş, polis ve şebekenin diğer üyelerine peşkeş çekerek maddi gelir elde ediyorlardı. ‘Ben gitmem’ diyen kadınları da aileleri ve eşleri ile tehdit ediyor, elimizdeki görüntülerinizi paylaşacağız diye şantaj yapıyorlardı.”

Uzman çavuşun paylaşımı ardından Hakkari Valiliği’nin yerel basından gazetecileri toplayarak “Bu haber terörle mücadelemizi zarara uğratmak için terör yandaşlarının yaydığı, güvenlik güçlerimizi zan altında bırakan bir haber, bölgede yaşayan gazetecilerin bunu tersine çevirmek için çaba sarfetmesi gerek” yönündeki direktif de işin nerelere kadar uzandığını ve bir an önce kapatılması için sergilenen gayreti gösteriyordu. Bu arada uzman çavuşun itirafları üzerine açılmak zorunda kalınan soruşturmaya anında “gizlilik kararı” getirildiğini söylemeye gerek yok herhalde!

“Eğer Arkadaşlarımı Onlar İçin Örgütlemezsem…”

10 Temmuz 2021’de ANF’de çıkan bir haberle de uyuşturucu ve fuhşa zorlanan F.’nin verdiği bilgilerle devlet güçlerinin ve ilçede bulunan bazı mekan sahiplerinin uyuşturucu kullanımı ve fuhuşa sürüklemedeki rolüne işaret edilmişti. Kafelerde polislerin denetiminde uyuşturucu satıldığını söyleyen F., “Şu an Gever merkezde bulunan 6 kafede genç kadınlar her akşam polisler tarafından kullanılıyor. Bu kafelerde en çok eroin, kokain ve uyuşturucu haplar satılıyor. Gençler bu maddelerle kafayı bulduğunda polis resimlerini çekiyor ve daha sonra bu görüntülerle gençleri tehdit ediyor. Bu kafe sahipleri de polislerle işbirliği içinde” diye konuşmuştu. 

Fuhuş ve uyuşturucunun Gever için çok büyük bir tehlike olduğuna işaret eden F., ilçede hemen hemen her yerde uyuşturucu satıldığını ve gençlerin bu şekilde bağımlı hale getirildiğini ifade etmişti. Polislerin görüntüleri gençleri tehdit etmekte kullandığını kaydeden F., “Eğer arkadaşlarımı onlar için örgütlemezsem görüntüleri internette dağıtacaklarını söyleyerek beni tehdit ettiler” diyordu.

Özsavunma ve Kitle Seferberliği

Uyuşturucu ve fuhuş Kürdistan’da yürütülen kirli savaşın en önemli ayaklarından biri ve ancak halkın özsavunmasıyla püskürtülebilecek devasa bir pislik durumunda.

Öz savunma salt fiziksel olarak kişinin kendisini koruma/savunma güdüsü değildir. Öz savunma öz bilinçtir. Karşı karşıya olunan saldırının kaynağını doğru tanımlama, onu tepeden tırnağa kavrama bilincidir. Sadece bedeni değil ruhu, kişiliği ve geleceği savunma eylemidir. Kendini, hayatını, haklı bir mücadelenin geleceğini savunmanın meşruluğuna inanmaktır. Tüketilmeye, çürütülmeye karşı atacağımız adımlar öz bilinci kolektif bilinç haline getirip herkese bulaştırmanın ilk çıkış noktasıdır.


Salt Kürdistan’da değil Türkiye metropollerinde de uyuşturucu ve kadın ticaretine karşı sistematik mücadele sadece sosyalistlerin ve devrimcilerin değil bütün ilerici güçlerin asli sorumluluklarından biridir. Kitleleri, özellikle de gençleri aydınlatma ve propaganda faaliyetinden bu çürütücü politikayı yürüten kan emicilere yönelik haklı bir toplumsal karşı duruş sergilemeye kadar geniş bir çerçevede yürütülmesi gereken bu mücadele kitlelerin seferber edilmesini esas almak zorundadır. Yanı sıra sorunun kaynağını oluşturan burjuva kapitalist sistemin bütününe karşı mücadeleyi bulanıklaştırıp onu sadece bu boyuta indirgeyen yaklaşımlara da düşülmemelidir.

Son Not:

(*) İngiltere Kraliçesi Victoria, 19. yüzyılın en büyük uyuşturucu taciriydi. Dünyanın dört bir yanına yayılmış krallıkta afyon, imparatorluk ticaretinin en değerli malına dönüşmüştü. Hindistan’daki yoğun haşhaş ekimi ve afyon üretimi Britanya’nın inisiyatifi ve kontrolünde gelişti. Bu afyonun büyük bölümü kaçak yolla Çin’e giriyordu.

Çin imparatorunun, nüfus üzerinde yıkıcı etkiler yaratması nedeniyle afyonun dolaşımını ve kullanımını yasaklayıp bazı Britanya gemilerinin yüklerine el konulmasını emrettiği 1839 yılında Çin’de yaklaşık 2 milyon uyuşturucu bağımlısı bulunmaktaydı. Hayatında uyuşturucu kelimesini asla ağzına almayan kraliçe bu insanlık dışı eylemi “ticaret özgürlüğü” kılıfı altında savunuyordu. Kapitalizmin kutsalları saydı ve savaş filosunu Çin kıyılarına gönderdi. 1838’de başlayan afyon savaşları 20 yıl sürdü.

(**) Fanatik bir komünizm düşmanı, siyah düşmanı, LGBTİ düşmanı olmasıyla tanınan Hoover, uyuşturucu bağımlılığının yaygınlaşmasına paralel olarak fuhuş, ihbarcılık, tetikçilik, özcesi toplumsal çürümenin boyutlanıp yayılacağını öngörür. Siyahların isyan potansiyelini dinamitlemek için yoğun olarak yaşadıkları yoksul semtlerde uyuşturucu satışını fiilen serbest hale getirerek işe başlar. Çoğu yerde bizzat sivil polisler şeker dağıtır gibi uyuşturucu dağıtır.

(***) https://www.ozgurpolitika.com/haberi-fuhus-cetesinde-devlet-imtiyazi-155739

Etiketler: Dünyada Uyuşturucu TicaretiKadın MücadelesiKürt kadınlarÖzel savaş politikalarıSavaşSayı 116Şiyar Be! Platforma Tekoşîna Li Dijî TiryakêUyuşturucuUyuşturucuya HayırUyuşturucuyla Mücadele Platformu
Önceki İçerik

Em Li Virin: Yüzyıllık İnkâra Karşı Bir Varoluş Mücadelesi

Sonraki İçerik

Uyuşturucuya Karşı Özgürlük Alanlarımızı Genişletmek İçin: Şiyar Be!

Sonraki İçerik
Uyuşturucuya Karşı Özgürlük Alanlarımızı Genişletmek İçin: Şiyar Be!

Uyuşturucuya Karşı Özgürlük Alanlarımızı Genişletmek İçin: Şiyar Be!

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.