Türkiye’de Kürtlere yönelik inkâr ve imha siyaseti, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren çeşitli aşamalarda uygulanmıştır. Osmanlı döneminde Kürtler tanınırken, Cumhuriyet’in ilanından sonra Kürt kimliği reddedilmiş ve Kürtler “Dağ Türkleri” olarak adlandırılmıştır. Bu politikanın temelleri, Türkiye’nin ulusal kimlik inşası sürecinde atılmıştır. Cumhuriyetten günümüze uygulanan imha inkar politikaları yüz yıllık asimilasyon politikalarının devamı şeklindedir
Türkiye’de Kürt diline yönelik özel savaş politikaları, devletin Kürt kimliğini ve kültürünü hedef alarak kürt kimliği zayıflatma ve yok etme amacı güden bir dizi uygulamalarla günümüzde en ağır şekilde yürütülmektedir. Bu politikalar, dilin kamusal alanda kullanılmasını, kültürel faaliyetlerin sürdürülmesini ve dilin eğitim sisteminde yer almasını engellemeyi amaçlamıştır. Kürtler, bu baskılara rağmen dil ve kimlik mücadelesini sürdürmüş ve kültürel direnişlerini çeşitli yollarla devam ettirmiştir.
Kürt diline yönelik saldırılar, özellikle Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığı kentlerde tarih boyunca çeşitli şekillerde gerçekleşmiştir. Bu saldırılar, genellikle siyasi, kültürel ve eğitim alanlarında dilin bastırılması veya yasaklanması şeklinde kendini göstermiştir. Kürt dili, Kürt halkının kimliğinin önemli bir parçası olduğu için bu baskılar, dilin korunmasını ve yaşatılmasını zorlaştırmıştır.
Kürt diline yönelik saldırılar, Türkiye’deki Kürt kimliğine karşı süregelen baskı ve ayrımcılık bağlamında hala devam etmektedir. Bu saldırılar, Kürtçe konuşan veya Kürt kültürünü açıkça ifade eden kişilere yönelik şiddet, tehdit ve dışlama biçiminde kendini göstermektedir.
Son zamanlarda, Kürtçe dilinin kamusal alanda kullanımı üzerindeki baskılar artmıştır. Kürtçe konuşanlar, özellikle Kürtçe şarkılar söyleyen ya da Kürtçe konuşan bireyler, milliyetçi grupların ve bazı yerel halkın saldırılarına maruz kalmıştır. Bu tür saldırılar genellikle hükümetin politikalarının bir sonucu olarak görülmektedir, çünkü bu politikalar, Kürt kimliğini ve dilini marjinalleştiren toplumsal bir atmosfer yaratmaktadır. Kürt işçilerin ve öğrencilerin, Kürtçe konuştukları için ayrımcılığa uğramaları yaygın bir sorundur. Örneğin, Kürtçe konuşan bir mevsimlik işçinin ırkçı saldırıya uğraması, bu tür toplumsal baskıların devam ettiğini göstermektedir.
Kürtlere yönelik ırkçı saldırıların etnik ve dilsel nefretin yoğun olduğu bölgelerde hâlâ yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Kürtlere yönelik inkâr ve imha siyaseti, Kürt kimliğinin, dilinin ve kültürünün yok sayılması, bastırılması ve asimilasyon yoluyla ortadan kaldırılması amacıyla uygulanan yüzyıllık politikalardır. Bu siyaset, özellikle Türkiye’de devlet politikalarının bir parçası olarak yürütülmüş, Kürtlerin siyasi, kültürel ve sosyal haklarına yönelik sistematik bir baskı oluşturmuştur. Bu süreçler tarihsel olarak Kürt halkının varlığını reddetmeye, kimliğini yok saymaya ve onların farklı milletlerin bir parçası olduklarını iddia etmeye dayalıdır.
Türkiye’de Kürtlere yönelik inkâr ve imha siyaseti, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren çeşitli aşamalarda uygulanmıştır. Osmanlı döneminde Kürtler tanınırken, Cumhuriyet’in ilanından sonra Kürt kimliği reddedilmiş ve Kürtler “Dağ Türkleri” olarak adlandırılmıştır. Bu politikanın temelleri, Türkiye’nin ulusal kimlik inşası sürecinde atılmıştır. Cumhuriyetten günümüze uygulanan imha inkar politikaları yüz yıllık asimilasyon politikalarının devamı şeklindedir.
1. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924)
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, tüm eğitim kurumlarını devlet denetimine alarak medreseleri kapattı. Medreseler, Kürtler için önemli eğitim kurumlarıydı çünkü Kürtçe eğitim verilen az sayıdaki kurumsal yapıdan biriydi. Bu kanunla birlikte Kürtçe eğitim imkanı büyük ölçüde ortadan kaldırıldı ve dilin kamusal alandaki varlığı ciddi şekilde sınırlandı.
2. Şark Islahat Planı (1925)
Kürt kimliğinin ve dilinin kamusal alandan silinmesi amacı güden bu plan kapsamında, Kürtçenin kullanımı özellikle kamusal alanlarda yasaklandı. Kürtçe konuşmak, yazmak ve kamu kurumlarında bu dili kullanmak yasak hale geldi .
3. Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi (1930’lar)
1930’larda Atatürk’ün teşvikiyle ortaya çıkan bu teoriler, tüm dillerin kökeninin Türkçe olduğunu savundu. Bu çerçevede, Kürtçe ve diğer azınlık dillerinin varlığı inkar edildi ve Türklüğe dayalı bir ulusal kimlik yaratılmaya çalışıldı .
4. Yatılı Bölge Okulları ve Asimilasyon (1960’lar)
1960’larda açılan Yatılı Bölge Okulları, Kürt çocuklarının ana dillerinden uzaklaşarak Türkçe eğitime tabi tutulması amacıyla kuruldu. Bu okullar, Kürt kimliğinin ve dilinin silikleşmesine ve asimilasyonuna hizmet etti .
5. 1982 Anayasası ve 2932 Sayılı Kanun (1983)
1982 Anayasası, Türkçeden başka bir dilde eğitim yapılmasını yasaklayan hükümler içeriyordu. 2932 sayılı kanun ise Kürtçenin basın, yayın, konuşma ve diğer tüm kamusal alanlarda kullanımını yasakladı. Bu yasa, Kürtçenin kamusal alandaki varlığını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik sert bir adım olarak kabul edilir .
6. 1990’lar ve 2000’ler Reformları
1991’de Kürtçe üzerindeki bazı yasaklar kaldırıldı, ancak bu süreçte eğitim ve resmi kurumlarda Kürtçenin kullanımı sınırlı kaldı. Avrupa Birliği’ne uyum süreciyle birlikte, 2000’li yıllarda Kürtçe üzerindeki yasaklar hafifletildi. TRT 6 gibi Kürtçe yayın yapan televizyon kanalları açıldı, üniversitelerde Kürt dili üzerine eğitim verilmeye başlandı .
7. Demokratik Açılım ve Çözüm Süreci (2009)
AK Parti hükümeti tarafından başlatılan bu süreçle, Kürtçe kamuoyunda daha görünür hale geldi. TRT 6’nın yanı sıra, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Kürt Dili ve Edebiyatı lisans ve yüksek lisans programları açıldı. 2012-2013 eğitim yılında Kürtçe, ilkokul ve ortaokullarda seçmeli ders olarak verilmeye başlandı.
Bu gelişmelere rağmen, Kürtçe üzerindeki yasaklar ve kısıtlamalar tam anlamıyla kalkmamış ve Kürtçenin kamusal ve resmi kullanımı hala sınırlı kalmıştır.
Asimilasyon ve Göç Ettirme Politikaları
Kürtlere uygulanan inkâr ve imha politikalarının en önemli unsurlarından biri de asimilasyon ve zorunlu göç ettirme politikalarıdır. Özellikle Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı bölgeler boşaltılmış, Kürtler batı bölgelerine göç etmeye zorlanmıştır. Türkiye’de 1990’larda köy boşaltma politikaları çerçevesinde yüzlerce Kürt köyü boşaltılmış,yakılmış Kürtler batı şehirlerine göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Kültürel Soykırım
Kürtlere yönelik inkâr ve imha siyasetinin bir diğer boyutu da kültürel soykırımdır. Kürt dili, edebiyatı, müziği ve kültürel mirası bastırılarak ya da yok sayılarak, Kürt halkının kültürel varlığı ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu politikanın en somut örneklerinden biri, Kürtçe eğitim ve yayıncılık üzerindeki kısıtlamalar ve yasaklar olmuştur.
Kürtlere yönelik inkâr ve imha siyaseti, Kürt kimliğinin, dilinin ve kültürünün ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir dizi politika ve uygulamayı kapsamaktadır. Bu politikalar, Kürt halkının kimliğini bastırmayı ve onları asimile etmeyi hedefleyen devlet politikalarının bir parçası olarak uygulanmıştır. Ancak Kürt halkı, bu baskılara karşı direniş göstermiş, dilini ve kültürünü koruma mücadelesini sürdürmüştür.
Türkiye’de Kürtlerin anadil mücadelesi
Türkiye’de Kürtlerin ana dil mücadelesi, Cumhuriyet dönemine kadar uzanan köklü bir tarihe sahiptir. Cumhuriyet öncesi dönemde, Kürtler ana dillerini serbestçe kullanabilmekteydiler. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte, Kürt dilinin ve kimliğinin inkârı ve asimilasyonu hedefleyen politikalar uygulanmaya başlandı. Bu süreçte birçok isyan, bu politikalara karşı bir tepki olarak ortaya çıktı; Koçgiri, Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim isyanları bu dönemin önemli örneklerindendir.
1950’li yıllardan itibaren Kürtçe dil mücadelesi, “İleri Yurt” ve “Şarkın Sesi” gibi dergilerin yayınlanmasıyla somutlaşmaya başladı. 1960’larda yaşanan “49’lar Olayı” gibi davalar, Kürtçe’nin resmi olarak yasaklanması ve bu mücadeleyi yürüten kişilerin tutuklanmasıyla sonuçlandı.
Türkiye’de yaşanan darbeler ve askeri müdahaleler, Kürt diline yönelik baskıları daha da artırdı. 2000’li yılların başında ise, Kürtçe eğitimi ve dil hakları konusunda bazı gelişmeler yaşandı. 2001’de İstanbul Üniversitesi’nde başlayan dilekçe eylemleri, 2002’de özel Kürtçe kurslarının yasal zemin kazanmasını sağladı. Ancak bu kurslar, siyasi nedenler bahane edilerek kapatıldı.
Kürt dilini koruma ve geliştirme hareketleri, bu süreçte önemli bir rol oynadı. 1992’de kurulan İstanbul Kürt Enstitüsü ve 2004’te kurulan Diyarbakır Kürt Enstitüsü, Kürt dilinin ve kültürünün yaşatılması ve yaygınlaştırılması için çaba gösterdi. Ayrıca 2014’te Diyarbakır’da açılan Ferzad Kemanger İlkokulu, devletin baskılarına rağmen Kürtçe eğitim vermeyi başardı ancak okul daha sonra kapatıldı.
Sonuç olarak, Türkiye’de Kürtlerin ana dil mücadelesi sürekli bir direniş ve toplumsal mücadele süreci olarak devam etti. Kürtler, devletin baskı ve asimilasyon politikalarına rağmen dilini ve kimliğini savunmaya devam etti ve bu mücadele, çeşitli dernek, vakıf ve kültürel kuruluşlar aracılığıyla sürdürülüyor.
Kürtler imha inkar politikalarına karşı yaşamın her alanında diline, kültürüne sahip çıkmalıdır. Özellikle Kürt dilinin resmi dil ve eğitim dili olabilmesi için mücadele etmelidir. Kürtçenin yaşamsallatırılması için her yerde ve her zaman Kürtçe konuşmakta ısrar etmelidir.