Her 100 kadından sadece 19’unun Kayıtlı Tam Zamanlı İstihdamda (KATİ) olması ya da mesela ülkede yüzde 70’inden, 80’inden fazlası erkek işçilerden oluşan işkolların varlığı bize başka bir hikâye anlatıyor. Bu hikâye iktidarın uzun zamandır bilinçli bir şekilde hayata geçirdiği bir politika tercihiyle ilgili
Birkaç ay önce Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, kadınlar için esnek ve uzaktan çalışma modeli, hibrit çalışma modeli ve mahalle tipi kreşler üzerinde çalıştıklarını müjdeledi. Böylelikle kadınlar iş ve ev arasında “tercih” yapmak durumunda kalmayacaklarmış. AKP’nin on yıldan fazladır kadınları esnek ve aile ile uyumlu istihdam modellerine yönlendirmek için yaptığı plan-programları, kendi eliyle yok ettiği kamu kreşlerini, yoksulların tarikat cemaat kreşlerine, parası olanın özel kreşlere mecbur bırakıldığını bilmesek, Bakan’ın müjdesini yeni bir durum sanacağız. O kadar yeni bir şey söylemiyor ki, müjdeyi verdiği konuşmasında şunu da vurguluyor: Milletin en güçlü kalesi aile, bu kalenin en güçlü neferi de kuşkusuz kadındır.
AKP’nin kadın istihdamı konusuyla uzun süredir ilgilendiği bir gerçek. Ne yazık ki sendikalardan, hatta feminist hareketten bile daha fazla ilgileniyor. Çünkü yapmaya çalıştığı şey patriyarka ile sermayenin ihtiyaçlarını uzlaştırmak. Bunda kadın emeğinin ne kadar önemli bir yerde durduğunu biliyorlar. Onlar için kadın demek tartışmaya yer vermeyecek şekilde aile ve çocuk demek, ama aynı zamanda yeterince faydalanılmamış, değerlendirilmemiş, yani henüz tam anlamıyla sömürülmemiş bir emek rezervi de demek. Evler de artık tek maaşla geçinemediğine göre kadınlar da çalışmalı, ama ev ve aile sorumluluklarını aksatmayacak işlerde. 2000’lerin ortalarından beri AKP’nin kadın istihdamı politikasının kabaca böyle şekillendiğini söylemek mümkün. Günümüzün emek rejiminde ve mevcut enflasyon ortamında ortada fazla “tercih” kalmadığı gerçeği bir yana, AKP’nin kadın istihdamını ya da kadınların ücretli emek gücüne katılımını nasıl sistematik bir şekilde ikincilleştirdiğini ve marjinalleştirdiğini tartışmak gerekiyor. Çünkü bu, istihdam ve emek piyasası ne kadar bozulmuş ve kötüleşmiş olursa olsun, çekirdek/norm istihdamın ağırlıklı olarak erkeklere, düşük ücretli işlerin, periferideki işlerin, atipik, iş gibi olmayan işlerin, kısa süreli geçici işlerin kadınlara tahsis edilmesi anlamına geliyor. Bu her yönüyle hem sınıfsal hem de feminist bir meseledir.
En büyük işsizler ve ümidi kırık işsizler grubu olarak kadınlar
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) işsizlik ve istihdam raporuna göre pandemi öncesi dönemde yüzde 14 olan geniş tanımlı işsizlik (atıl işgücü) 2023’te yüzde 22’ye yaklaşmış. Kadın işsizliği ise dört işsizlik kategorisi arasında en yüksek orana sahip, özellikle genç kadın işsizliği. Geniş tanımlı işsizlik erkeklerde yüzde 17,3’ken kadınlarda yüzde 30’a yakın.
Bu raporda en dikkat çeken verilerden biri, genel olarak dar tanımlı işsizlik ile geniş tanımlı işsizlik arasındaki farkın 13 puana dayanmış olması. DİSK’e göre makasın bu denli açılmış olmasının nedeni zamana bağlı eksik istihdam oranının yükselmesi, ümidi kırık işsizlerin, iş aramayıp çalışmaya hazır olanların ve iş arayıp işbaşı yapamayacak olanların sayısındaki artış. Örneğin Eylül 2019’da 354 bin olan zamana bağlı eksik istihdam, Eylül 2023’te 921 bin kişiye; aynı dönemler için potansiyel işgücü sayısı 1 milyon 500 binden 3 milyon 184 bin kişiye yükselmiş. Özellikle eksik istihdamın kısmi zamanlı çalışmada daha yüksek olduğunu, bu çalışmanın da kadınlar arasında daha yaygın olduğunu biliyoruz. TÜİK’in 2022 tarihli Toplumsal Cinsiyet Raporu’na göre ümidi kırık işsizlerin sayısı 2015’ten beri, özellikle kadınlar arasında düzenli olarak yükseliyor.
Kadınların ücretli emek gücüne erkeklerin yarısı kadar ya da yarısından az katılabildiğini hepimiz biliyoruz. Nedenlerine ilişkin de bazı bilgilere sahibiz. Bunların başında ev içi iş yükü ve bakım emeği, yani ücretsiz emek geliyor. DİSK/Genel İş Emek Araştırmaları Raporu’na göre 12 milyon 200 bin kadın ev işleri ve aile sorumlulukları nedeniyle ücretli çalışmaya katılamıyor. Erkekler içinse böyle bir şey söz konusu değil. Örneğin TÜİK’in toplumsal cinsiyet raporlarındaki ‘işgücüne ve istihdama katılmama nedenleri’ başlığı altındaki ‘ev işleriyle meşgul’ kategorisinde erkekler yok. Erkekler evde ne yapıyor? Yüzde 74’ü faturaları ödüyormuş.
Öte yandan ev içi konumunuz izin verse bile, ücretli bir işte çalışmanız için piyasada iş olması ya da düzgün, hayatınızı idame ettirmeye yetecek bir iş olması gerekiyor. Diyelim ki bakım çağında bir çocuğunuz olmasına rağmen iş aramaya karar verdiniz. Aldığınız maaşla çocuğu kreşe gönderebileceğinizi düşündünüz. İş görüşmesine gittiniz, size asgari ücret teklif ettiler. Çünkü artık işçi sınıfının çoğu asgari ücret alıyor. Hem uzun çalışma saatleri hem de çalışma koşullarının kötülüğü bakımından Türkiye listelerin ilk sıralarında yer alan bir ülke. Burada, bazı durumlarda, bir tercih değil hesaplama yapmak zorundasınız. Böyle bir durumda kadınlar uzun saatler çalışıp aldıkları asgari ücretin kayda değer bir kısmını kreşe vereceklerini ve dolayısıyla o kadar uzun saatler çalışmaya değmeyeceğini, eğer eve zaten bir maaş giriyorsa çocuğa kendilerinin bakmasının daha makul olacağını düşüp tam zamanlı istihdamdan kopabiliyorlar. Belki yarı zamanlı bir işte çalışmak daha iyi olabilir, hatta mümkünse evden yapılabilecek bir iş bulmak. AKP de zaten bunu söylüyor; girişimci olun, kooperatif açın ya da kooperatifte çalışın, mikrokredi alın, evde uzaktan çalışın.
Kadınların tam zamanlı ücretli emek gücüne katılma konusunda karşılaştıkları bu ümitsizlik ve cesaret kırıklığını ya da giderek daha fazla yarı zamanlı, ev eksenli, geçici ve parça başı işlerde çalışmalarını salt sermayenin mantığı ile, kapitalizmin artık eskisi kadar uzun süreli güvenceli işler yaratamadığı gerçeği ile ya da emek piyasasının işleyişi üzerinden açıklamamız mümkün değil. Her 100 kadından sadece 19’unun Kayıtlı Tam Zamanlı İstihdamda (KATİ) olması ya da mesela ülkede yüzde 70’inden, 80’inden fazlası erkek işçilerden oluşan işkolların varlığı[2] bize başka bir hikâye anlatıyor. Bu hikâye iktidarın uzun zamandır bilinçli bir şekilde hayata geçirdiği bir politika tercihiyle ilgili.
Toplum yararı için, aile için, kalkınma için kadın emeği
AKP’nin ülkede kadın emeği ve istihdamı konusunda en çok plan ve program üreten iktidar partisi olması ironi ya da tesadüf değil, piyasa ve kalkınma hedefleri bağlamında oldukça tutarlı bir tercih. En basit haliyle, kadın emeği ülke ekonomisi için yeterince değerlendirilmemiş bir kaynak olarak görüldü ve bu 2000’lerin ortalarında ‘Kadın Emeği, Türkiye Ekonomisinin Yeni Dinamiği’ sloganında yansımasını buldu.[3] Bu gelişme kuşkusuz uluslararası kalkınma hedeflerinde kadın emeğine vurgunun artmasından, AB üyelik sürecinden ve doksanlarda başlayan toplumsal cinsiyet anaakımlaşmasından bağımsız düşünülemez. Kadın istihdamını artırmak böyle bir bağlamda AKP’nin de hedeflerinden biri haline geldi. Örneğin, 2008 yılında Başbakanlık Kadının Statüsü Genel müdürlüğü (KSGM) tarafından hazırlanan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008-2010) hazırlandı. 2010 yılında Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması Genelgesi çıkarıldı.[4] Daha sonra, Ulusal İstihdam Stratejisi Taslağı’nda (2012-2013) kadın istihdamının 2023 yılında yüzde 38’e çıkarılması hedefine yer verildi. 2010’lar boyunca kadınların doğurganlığını artırmak üzere memur ve işçi kadınların çalışmasına ilişkin düzenlemeler torba yasalar halinde Meclis’ten geçti.
Tüm bu girişimler, esnek çalışmanın kadınlar üzerinden daha fazla yaygınlaştırılması, kadınların kendi hesabına çalışmasının ve girişimciliğinin artırılması ekseninde kuruldu. Kısmi süreli çalışma, evden çalışma, özel istihdam büroları aracılığıyla çalışma biçimleri daha o zaman, kadınların ve gençlerin işgücüne katılmasında bir tür ‘atlama taşı’ işlevi göreceği iddiasıyla meşrulaştırılsa da asıl hedef işgücü maliyetlerini düşürmek ve güvencesiz çalışmayı tüm işçi sınıfına yaymaktı. Zaten geçici çalışma biçimleri kalıcılaştı ve kısa süreli sözleşmelerle çalışıp sürekli iş arama hali ve yeterli gelir elde etmek için birkaç işte çalışma yaygınlaştı. AKP kadınlar için kurguladığı istihdam tasarılarında, emek piyasasının cinsiyete göre bölünmüş halini koruyarak ve atipik, güvencesiz, esnek çalışma modellerini geliştirerek kadınların ücretli emek gücüne katılma biçimini daha fazla marjinalleştirdi.
Benzer şekilde 2008’de kurumsallaşmaya başlayan ve bugünlerde deprem bölgesinde de uygulaması devam eden Toplum Yararına Çalışma Programı bir kişinin genellikle altı ay, ama en fazla dokuz ay çalışmaya ‘hak’ kazanabildiği asgari ücretli bir çalışma biçimi. Krizlerde ya da afet dönemlerinde hayatta kalmaya çalışan insanları, özellikle kadınları, işçi sınıfını ‘dezavantajlı kesim’ adı altında sıraya koyarak çalıştıran ve böylelikle bu tarz işleri (örneğin park bahçe temizliği) kadrolu/güvenceli bir istihdam modeli olmaktan çıkaran bu uygulamanın kendisi zaten garabetken, kadın işi-erkek işi ayrımını da yeniden üreten bir mekanizma olmaya devam ediyor. Bu haliyle, bu kısa süreli işin sigortalı olması bile tek başına bir anlam ifade etmiyor. Özgür Genç’in deprem bölgesindeki notlarından gördüğümüz üzere, bu programlar, “Kadınların istihdam alanlarını kısa süreli sözleşmelere bağlı hale getirerek, sendikadan muaf tutarak ve sosyal haklardan mahrum bırakarak kamu eliyle bir güvencesiz istihdam alanı açmak demek oluyor.”
Nihayetinde kadınlar, yıllardır ‘kadın istihdamını artıracağız’ söylemi eşliğinde emek piyasasının ikincil işgücü haline getirildiler. Ücretli bir işte çalışsalar bile işçi olarak adlandırılmayan, elde ettikleri gelir eve katkı ya da harçlık olarak görülen, her an gözden çıkarılabilen, tercih yapamayacak kadar pazarlık gücü düşürülmüş bir emek gücüne dönüştürüldüler. Şişirdikleri kadın istihdamı oranının bile önemli bir kısmı geçici, kayıtsız ve yarı zamanlı işlerden oluşuyor.
Süren işçi direnişlerindeki kadın işçilerin söylediklerine bir baksınlar, milletin en güçlü kalesi ailenin en güçlü neferi kadınları mı görüyorlar, yoksa kadın oldukları için evde emeklerinin sömürülmesi yetmiyormuş gibi işyerlerinde de en düşük ücretle, en kötü koşullarda çalıştırılan, yaptıkları iş değersiz görülen, kadın oldukları için aşağılanan ve buna isyan eden kadınları mı?
[1] Yirmi işkolu arasında erkek işçi oranı yüzde 70’in üzerinde olan 12 işkolu var, bazıları yüzde 80’i geçiyor. Sadece İletişim ve Banka, Finans, Sigorta gibi iki işkolunda eşit denebilecek bir oran varken, diğer birkaçında, söz konusu 12 işkoluna oranla uçurum nispeten daha az. (Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İşkolları İstatistikleri, Mart 2023)
[2] Yirmi işkolu arasında erkek işçi oranı yüzde 70’in üzerinde olan 12 işkolu var, bazıları yüzde 80’i geçiyor. Sadece İletişim ve Banka, Finans, Sigorta gibi iki işkolunda eşit denebilecek bir oran varken, diğer birkaçında, söz konusu 12 işkoluna oranla uçurum nispeten daha az. (Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İşkolları İstatistikleri, Mart 2023)
[3] KEİG, Türkiye’de Kadın Emeği ve İstihdamı: Sorun alanları ve politika önerileri, Mayıs 2013.
[4] AKP 2017 yılında ‘eşitlik’ kelimesini genelgeden tümüyle çıkardı. https://www.keig.org/kadin-istihdaminin-artirilmasi-ve-firsat-esitliginin-saglanmasi-genelgesindeki-degisiklikler-guncelleme-degil-esitsizligi-artirma/