Bir yanda mevcut sistemden beslenen ve onu yeniden üreten erkek egemen otoriter iktidar yapıları ve devletler diğer yanda yerelden evrensele özgün renkleriyle dalga dalga büyüyen kadın özgürlük mücadelesi, içinden geçtiğimiz tarihsel momenti en iyi tarifleyen tablo budur
31 Mart yerel seçimleri, tekçi otoriter erkek egemen iktidara karşı başta kadınlar olmak üzere ezilen sömürülen yok sayılan tüm toplumsal dinamiklerin “artık yeter” diyerek itirazını net bir biçimde gösterdiği önemli sonuçlar açığa çıkardı. İktidarının bekasını ülkenin bekası söylemi ile maskeleyen, kadınlara, gençlere, halklara, emekçilere, doğaya karşı her türlü saldırıyı beka söylemiyle meşrulaştırmaya çalışan AKP/MHP iktidar bloğu, toplumsal hakikatin çoklu doğasına ihanet eden tüm iktidarların akıbetini yaşamıştır.
Kuşkusuz 31 Mart’ta ortaya çıkan tablo mevcut iktidar tarafından inkâr edilen, yok sayılan ve eşitlik, özgürlük, demokrasi talebiyle söylediği her sözü ve eylemi şiddetle bastırılmaya çalışılanların mücadeledeki ısrarının sonucudur. Artan şiddete, kadın katliamına, kazanılmış haklarına yönelik saldırılara, özel savaş politikalarına karşı direnen kadınlar, savaş ve çatışma yerine diyalog ve müzakere ile Kürt sorununda demokratik çözüm isteyen, kayyum politikalarıyla gasp edilen iradesini geri almak için mücadele eden Kürt halkı AKP/MHP erkek egemen ittifak bloğunun uyguladığı politikalara tepkisini göstermiştir. Bir avuç sermayenin çıkarları uğruna iş cinayetlerinde katledilen, diri diri toprağa gömülen ancak açlık, sefalet ve sömürüye karşı örgütlü mücadeleden/örgütlenme mücadelesinden vazgeçmeyen emekçilerin, “giderlerse gitsinler” diyerek yok sayılan yaşam umudu elinden alınmak istenen gençlerin, toprağın, suyun havanın gasp edilerek şirketlere peşkeş çekilmesine karşı direnen köylülerin, komşuyu komşuya düşman etme pahasına yapılan kutuplaştırma siyasetinden yorulan halkın öfkesi ve mücadelesidir sandığa yansıyan. Ana daralan, belediye yönetimlerini kazanma kaybetme denklemiyle sınırlı yapılacak bir okuma bundan sonra hangi istikamette ve nasıl yol yürüneceğini doğru planlamayı engeller. Eşitlik ve özgürlük talebiyle birbiriyle buluşan tüm bu mücadele zeminlerinden açığa çıkan toplumsal irade büyük oranda kent yönetimlerini mevcut iktidarın elinden alırken iktidar ile birlikte demokratik muhalefete de sözünü söylemektedir.
Siyaset toplumsal sorunların demokratik temelde çözümü için geliştirilmiş bir araçtır, toplumla birlikte toplum için, var olan sorunların çözümünü değil topluma rağmen iktidarı amaç haline getiren her siyasi yapı, anlayış eninde sonunda kaybedecektir. Siyaseti erkek egemen bir iktidar yarışına indirgeyen, toplumu bu iktidar yarışında iki kutuptan birini tercihe zorlayan siyaset anlayışına karşı DEM Parti’nin ve dayandığı siyasal geleneğin ortaya koyduğu 3. Yol çizgisinin önemi bu seçimler vasıtasıyla bir kez daha açığa çıkmış durumdadır. Bu bağlamda Kent uzlaşısı stratejisi çok geniş bir toplumsal karşılık bulmuş, iktidarın baskı, talan ve sömürü politikalarından canı yananlar, mücadeleden yükselen talepler etrafında buluşanlar kent yönetimlerinin belirlenmesinde kutuplaştırma siyaseti yerine uzlaşıyı esas alan bir tutumla hareket etmiştir. Sonuçları itibariyle 31 Mart yerel seçimleri ülkede siyasetin seyrini büyük oranda etkileyecek bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. Bu tablo bir kez daha göstermiştir ki; toplumsal sorunlara çözüm üretmek yerine çözümsüzlükte ısrar edenler, iktidar olmanın gücüne yaslanarak toplumun en demokratik ve meşru taleplerini görmezden gelenler, baskı ve şiddet yoluyla demokratik muhalefeti susturmaya çalışanlar eninde sonunda kaybetmeye mahkûmdur. Bununla beraber eşitlik ve özgürlük temelinde tüm toplum için demokratik bir yeni yaşamın inşası; erkek egemen kapitalist düzenden tamamen özgürleşmeden gerçekleşemez. Dolayısıyla demokratik siyaset açısından seçimlerde elde edilen başarı kıymetlidir ancak aslolan demokratik toplumun inşası esasıyla yürüyen mücadelenin sürekliliği ve inşanın büyütülmesidir.
Kent uzlaşısını siyasi partilere daralan bir ittifak yaklaşımı olarak değerlendirmek ya da seçimlerle sınırlı bir düzlemde ele almak yanıltıcı olacaktır. Kent uzlaşısı demokrasinin yerelden inşası için olanaklar sunan bir yaklaşımdır. Kent düzleminde o kentte yaşayan herkesin tüm farklılıklarıyla birlikte eşitlik ve özgürlük temelinde bir arada varoluşunu mümkün kılacak ortak iradenin yaratılması için diyalog ve müzakereye işaret eder. Toplum adına yukardan kurulan ittifaklar yerine yerel dinamiklerin kendi arasında kurduğu toplumsal ittifaklara dayanır. Bu çağrışımlarıyla kent uzlaşısı eşitlik ve özgürlük mücadelesinde yan yana yürüyen kadınlara yabancı olmayan bir anlam taşır. Yıllardır erkek egemen düzen içinde tüm toplumsal yapıları kuşatan cinsiyet ayrımcılığına karşı kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi farklılıklara saygıyı esas alarak ortak paydalarda buluşan güçlü bir kadın dayanışmasını örerek yol yürüyor. Erkek egemen düzenin kurucu mantığı hiyerarşi ve iktidar üreten ikili karşıtlıklara dayanır. Kadın ve erkek arasındaki toplumsal bütünlüğün parçalanması ve erkeğin kadından üstün bir konuma yerleştirilmesi bugün alabildiğine derinleşen toplumsal krizin kaynağını oluşturur. Tarihten günümüze yaşanan bütün savaşların, kıyım ve katliamların arkasında aynı mantık yatar. Üstün olanın diğeri üzerindeki her türlü tasarrufunu meşru gören bu iktidar düzeninin sürdürülmesinde zor ve şiddet en temel araç durumundadır. Erkek egemen düzenin ortaya çıkışıyla denk bir tarihsel birikimi barındıran kadın özgürlük mücadelesinin ayırt edici yanı mücadele ettiği sistemin yöntemleri olan merkeziyetçiliğe, tekçiliğe, ayrımcılığa karşı yatay, çoğulcu, farklılıkları gözeten ve dayanışmayı esas alan bir yapıda olmasıdır. Bu karakteri ile de erkek egemen kapitalist düzenin ve yürütücüsü durumundaki iktidarların ortaya çıkardığı çok boyutlu krizlerden varoluşu tehdit altından olan toplumsal dinamiklerin yürüttüğü mücadelelerle ilişkilenir, onları besler, öncülük eder. Bir yanda mevcut sistemden beslenen ve onu yeniden üreten erkek egemen otoriter iktidar yapıları ve devletler diğer yanda yerelden evrensele özgün renkleriyle dalga dalga büyüyen kadın özgürlük mücadelesi, içinden geçtiğimiz tarihsel momenti en iyi tarifleyen tablo budur.
Tüm dünyada olduğu gibi bu coğrafyada da erkek egemen ittifak blokların karşısında kurdukları ittifaklar ve dayanışmayla büyüyen özgürlük mücadeleleri ile kadınlar yer almaktadır. Birlikte mücadele deneyimi ve birikimi oldukça güçlü bir kadın hareketine sahibiz. Kürt kadın hareketinden Türkiye’de feminist hareketten, sol/sosyalist hareketten kadınlar yıllardır savaşa, kadına yönelik şiddete, kadın katliamlarına, yoksulluğa, emek sömürüsüne karşı yan yana mücadele etti birbirinden öğrenerek büyüdü ve güçlendi. 20 yıllık AKP iktidarına son 10 yılda AKP/MHP erkek egemen ittifak bloğunun baskı ve şiddet politikalarına tüm antidemokratik uygulamalarına karşı en güçlü mücadeleyi kadınlar yürüttü. 31 Mart seçimlerinde iktidarın aldığı yenilgi, yürüyen bu mücadele ile doğrudan ilgilidir. Bu seçimde kadını yok sayan, kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, kamusal alandan dışlayarak eve hapsetmeye çalışan, annelik dışında kariyer tanımayan egemen erkek ittifakı kaybetmiş eşitlik ve özgürlük talebiyle mücadele eden kadınların ittifakı kazanmıştır. Şimdi bu ittifakı tüm kentlerde yaşamı demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü temelde yeniden inşa etmek için daha da büyütme, güçlendirme zamanıdır.