2014 yılında Kadın Kanunları ilan edildi, Kadın Adalet Meclisi oluşturuldu 2021 yılında ise kadın özgürlüğü ve ekolojik bir yaşam üzerinden şekillenen Toplumsal Sözleşme güncellendi… Şengal ve Maxmur da aynı özerk sistem tarafından yönetiliyor
Türk savaş uçakları 1 Şubat günü bir kez daha Şengal, Maxmur ve Rojava'nın Derik kentine bağlı bir köyü bombaladı. Saldırılarda 10 kişi yaşamını yitirdi onlarca kişi de yaralandı. Bu saldırılar ilk değil özellikle Şengal son iki yılda en az 5 kere bu şekilde bombalanırken, Rojava'ya yönelik SİHA'lar günlük olarak bombalıyor, Maxmur mülteci kampı da son iki yılda 3 kez ya SİHA'lar ya da savaş uçakları ile bombalandı. Bombalanan bu alanlarda yüz binlerce sivil yaşıyor.
Peki, Türkiye neden Şengal, Maxmur ve Rojava'yı bombalıyor?
Aslında bu üç bölgenin yakın tarihine baktığımızda birçok benzerlik dikkatleri çekiyor. İlki bu 3 alanın da 2014'te DAİŞ çetelerinin hedefi olması. Şengal 3 Ağustos 2014'te DAİŞ çetelerinin saldırılarının hedefi olmuş, binlerce Şengalli vahşice katledilmiş, 6 binin üzerinden kadın ve kız çocuğu alıkonulmuş ve yüz binlerce insan yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştı. Hâlâ DAİŞ'in katlettiği Êzidîlerin cenazelerinin bulunduğu toplu mezarlar ortaya çıkıyor, kaçırılan kadınların yarısının akıbeti hâlâ bilinmiyor.
Kuzey ve Doğu Suriye ve Maxmur da aynı dönemde DAİŞ çetelerinin saldırılarının hedefi olmuştu. Bu 3 alan Kürtlerin ağır bedeller ödeyerek DAİŞ'e karşı savaştığı ve özgürleştirdiği alanlar aynı zamanda. Bu savaşın en önünde Kürt kadınlar oldu. Kürt kadınlar DAİŞ şahsında kendini yeniden kurumsallaştırmak isteyen erkek karanlığına karşı direndi ve kazandı.
Bu 3 alanda DAİŞ'e ve onun karanlık zihniyetine karşı müthiş bir direniş verildi ve yine kadınlar öncülüğünde eşit ve özgür bir sistem inşa edildi. İşte 1 Şubat günü Türk devletinin savaş uçaklarının hedefi alan Maxmur, Şengal ve Derîk'te kadınlar kentlerini, sokaklarını, topraklarını ve yaşamlarını savunmaktan daha da öte ekonomik, toplumsal, askeri ve siyasi alanlarda öz örgütlülükleriyle ve kendi iradeleriyle var. Türk devletinin bu saldırıları özünde bu alanlardaki kadın sistemine yöneliktir.
Peki, Türk devletinin saldırılarının hedefi olan Maxmur, Şengal ve Rojava'daki kadın özgürlükçü sistem nasıl işliyor? Ve neden bu denli, başta AKP-MHP olmak üzere erkek kapitalist sistemi korkutuyor. Belki bunu biraz Rojava örneği üzerinden irdeleyebiliriz.
Rojava kadın devriminden önce kadınların ekonomik, toplumsal, siyasi ve iş hayatına katılımı oldukça zayıf hatta öğretmenlik, doktorluk ve avukatlık gibi bazı meslek dışında kadınlar için başka iş alanı yok denilecek kadar azdı. Siyasette ise kadın yoktu. Rojava devrimi ile birlikte kadınların yaşamı 180 derece değişti, kadınlar özerk yönetim mekanizmalarının oluşturulmasına öncülük etti, siyasi, toplumsal, ekonomik, askeri, eğitim alanları başta olmak üzere kendilerine kapalı olan tüm alanlara katılmaktan öte bu alanlarda öncü oldu. 2014 yılında Kadın Kanunları ilan edildi, Kadın Adalet Meclisi oluşturuldu 2021 yılında ise kadın özgürlüğü ve ekolojik bir yaşam üzerinden şekillenen Toplumsal Sözleşme güncellendi.
Kadınlar devrimin ilk başlarında kadın adalet meclislerinin temeli Mala JIN (Kadın evleri) ile atıldı. Kadınlar ya da çocuklar yaşadıkları sorunları ilk olarak Mala JIN'a taşıyor, sorunlara burada farklı komiteler tarafından çözüm aranıyor, burada çözülemeyen sorunlar ise kadın adalet mahkemelerine taşınıyor. Bölgedeki tüm kadın örgütleri ise kadın bakanlığı çatısı altında buluşuyor. Bölgedeki tüm kurumlar, siyasi oluşumlar hatta köy komünleri de eşbaşkanlık sistemi ile yönetiliyor, eşbaşkanlık sistemi sadece Kürtlerin yaşadığı bölge değil tüm Kuzey ve Doğu Suriye'de uygulanıyor, Arap aşiretlerinin yoğunluk gösterdiği Dêrazor ve Reqa gibi kentler de tamamen bu kadın özgürlüğüne dayalı sistem ile yönetiliyor. Şengal ve Maxmur da aynı kadın özgürlüğü ve ekolojik yaşam esasları üzerinden inşa edilen özerk sistem tarafından yönetiliyor. İşte Türk devletinin de saldırılarıyla ortadan kaldırmak istediği bu kadın özgürlükçü sistemdir.
Suriye Gelecek Partisi’nin Genel Sekreteri Hevrîn Xelef, Kongreya Star Fırat Bölge Koordinasyonu üyesi Zehra Berkel, Mizgin Xelil, Emine Weysi gibi kadın öncülere yapılan bu saldırıların hedefinde de bu kadın özgürlükçü paradigma vardı. Bu saldırılarla kadın öncülüğünde gelişen demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü sistemin yok edilmesi amaçlanıyor. Bu nedenle saldırılar bu kadar sistematik bir şekilde gerçekleştiriliyor. Çünkü artık bu paradigma Ortadoğu'nun sınırlarını aşıyor ve kapitalist moderniteyi temelinden sarsıyor. Bu nedenle Kuzey ve Doğu Suriye'yi, Şengal'i ve Maxmur'u savunmak ve Türk devletinin saldırılarına karşı durmak özgürlük ve eşitlik isteyen tüm kadınların görevidir.