Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Rosa’dan Sakine’ye, Kadınların Sivil İtaatsizlikle Ördüğü Direniş Ahlakı

Kibriye Evren Kibriye Evren
15 Haziran 2025
Yazı
0
Rosa’dan Sakine’ye, Kadınların Sivil İtaatsizlikle Ördüğü Direniş Ahlakı
0
SHARES
338
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

1990’lı yıllardaki kepenk kapatma eylemleri, vergi ve askere gitmeyi boykot etme eylemleri, 2011 yılında kurulan “Demokratik Çözüm Çadırları” da bu bağlamda önemlidir. Abdullah Öcalan, Nisan 2011’deki görüşme notlarında, “Demokratik Çözüm Çadırları çok önemlidir. Bu çadırlar, demokratik siyaset akademileridir, halkın akademileridir; bir nevi okuldur. Demokratik çözüm çadırları, halkın sivil çözümdeki ısrarıdır. Çadır eylemleri yasal, demokratik eylemlerdir” diyerek sivil çözümdeki ısrarını dile getirmiştir

Ulus-devletin, Afrika’dan Ortadoğu’ya, Avrasya’dan Batı Avrupa’ya kadar uzanan kadim coğrafyalarda ahlaki, etik ve estetik değerlerin ve toplumsallığın özü olan komünal ve kolektif değerleri tarihin belleğinden silme çabaları, yalnızca bir başkalaştırma veya yok etme girişimi değildir. Bu süreç aynı zamanda derin bir varoluşsal çatışmanın da sahnesidir. Yüzyıllardır süregelen bu mücadelede halklar ve kadınlar; dil, kültür ve kimlikleriyle birlikte tarihsel bir karanlığın ardına hapsedilmek istenmiştir.

Erkek devlet tarafından, kadınlar ve halklar tarih sahnesinden silinmek istendi. Ya da tarihin kıyısında yaşamak zorunda bırakılmak istendi. İktidarların görünmez kılınan, yok sayılan veyahut unutturulmak istenen politikalarına karşı direnmiş, varlıklarını ve yaratımlarını korumak için itaatsizliğin en özgün yol ve yöntemlerini geliştirerek, yaratıcı direniş biçimlerini ortaya koymuşlardır. Bu itaatsizlik durumu yalnızca baskı, unutturma ve karar alma süreçlerinden dışlanma siyasetiyle de ilgili değildir; aynı zamanda insan ruhunun ve duygularının özgürlük arayışında yeniden biçimlendirdiği bir direnişi inşa etme alanı olarak insanlığın varoluşundan günümüze kadar gelmiştir.

Dergimizin bu haftaki konusu, toplumsal normlara ve yasa koyucuların antidemokratik uygulamalarına karşı “pasif” ama etki gücü oldukça büyük olan sivil itaatsizlik eylemlerinin kadınlar öncülüğünde etik, felsefi ve ontolojik olarak nasıl bir değişime ve toplumsal uyanışa yol açtığını irdeleyeceğiz. Ayrıca, Kürt kadınlarının öncülüğünde gelişen Ortadoğu’da ve dünyada oldukça önemli ve kendine özgü bir yere sahip olan sivil itaatsizlik eylemlerine bakacağız.

Dünya Deneyimleri;

Sivil Haklar Hareketi’nin Annesi Rosa Parks
“Çok yorgundum. Sürekli haksızlığa uğramaktan ve bunu kabullenmekten yorgundum” diyen ve “Sivil Haklar Hareketi’nin Annesi” olarak tarihe geçen Rosa Parks’ın yorgunluğu fiziksel değildi. Yıllardır yaşadığı adaletsizliğe, ötekileştirilmeye, ırkçılığa sessiz kalmak zorunda bırakılmaktan yorulmuştu. Bu yorgunluğun kırılma noktası, 1 Aralık 1955’te Montgomery otobüste beyaz bir yolcuya yer vermemesiyle başlar. Pasif direnişin, sivil itaatsizliğin güçlü bir örneği olan bu eylem siyahilerde adeta kelebek etkisi yaratır. Parks’ın otobüste yerinden kalkmayı reddetmesi, sadece bir kadının ya da siyahi cesur bir bireyin yaptığı basit bir eylem değildi. Yaptığı eylemle “kendi değerlerini seçmiş ve bu seçimle özünü tanımlamıştır. O koltukta kalmak, onun için sadece fiziksel bir konum değil; kimliğini ve insanlık onurunu korumanın etik ifadesi” de oldu.

Nazi rejimine karşı cesur bir kadın
Binlerce Yahudi’yi soykırımdan geçiren Nazi rejimine karşı direnen “Beyaz Gül” adlı grubun üyesi olan Sophie Scholl, bildiri dağıttığı için kardeşiyle birlikte idam edilir. “Çok güzel, güneşli bir gün ve ben gitmeliyim, ama bizim aracılığımızla binlerce hayat uyandırılıp harekete geçirilecekse benim ölümümün ne önemi var” diyerek, inancını ve kararlılığını dile getirir. Sophie Scholl’ün amacı sadece toplumsal bir uyanış değildi; Hitler’in eril ve cinsiyetçi politikalarına karşı bir duruş sergilemekti. Hitler’in “annelik”, “kadınlık”, “itaatkârlık” ve “ulusuna hizmet” kalıplarını yıkarak, yaşamın ve kamusal alanda itaat etmeyen kadınların sesi olmayı başardı.

Şiddetsizliğin gücünü gösteren bir liderdir
Liberya’da, erkek egemen ve militarist şiddete karşı kadın aklı, vicdanı ve kolektif pasif direnişin öncüsü Leymah Gbowee, barış için kadınları örgütlerken şiddetsiz direnişi pusulası olarak seçmişti. Erkeklerin ahlaksız yürüttüğü savaşlara karşı, savaşın ahlaki sınırlarını sorguladı/sorgulattı. Savaşa karşı eylemsizlik halinin o suça ortak olduğunu ifade eder. Leymah Gbowee, sivil itaatsizlik direnişini sadece politik değil, aynı zamanda kadının özne olarak kamusal alanda yer alması ve feminist ahlak üzerine kurar. “Cinsiyet temelli adaletin sağlanmadan gerçek barışın kurulamayacağı” felsefesi eylemlerinin temelini oluşturur. Sivil itaatsizlik eylemleri ile 14 yıl süren Liberya iç savaşını bitirmiştir. 2011’de Nobel Barış Ödülünü aldı.

“Erkeklik” kalelerini yıkan sivil itaatsizlik
 2011 yılında Arap dünyasında başlayıp küresel çapta tüm politik dengeleri sarsan Arap Baharı’nın ilk kıvılcımlarından biri, Asmaa Mahfouz’un cep telefonuyla kaydettiği bir videoyla başladı. Direnişi pasif değil aktif bir katılıma dayanan Asmaa Mahfouz, “Kendini erkek sanıyorsan, …benimle gel. Kadınların protestolara gitmemesi gerektiğini çünkü dövüleceklerini söyleyen varsa, biraz onur ve erkeklik olsun ve… benimle gel” diyerek Mısırlıları Tahrir Meydanı’na çağırır. Bu çağrı ile erkeklerin ve iktidarların sığındığı “erkeklik” kalelerini tek tek yıkarak bir devrimin fitilini ateşler. Mısır’da kadına biçilen toplumsal cinsiyet rollerini de kırarak kadınları eylemlerin öncüsü haline getirir.

Kürt Kadınların Sivil İtaatsizlik Deneyimleri;

Yukarıda örnekleriyle de açıklamaya çalıştığım sivil itaatsizlik, genel anlamıyla bireyin ya da toplulukların vicdani, ahlaki veya politik nedenlerle, hukuki yaptırımları da göze alarak yasaları, kuralları ya da otoriteyi bilerek ve isteyerek ihlal etmesi şeklinde tanımlanır. Meşru bir direniş biçimi olan sivil itaatsizlik, Kürtlerde, Dünya ve Ortadoğu’da pratikleşen klasik anlamının ötesine geçerek, kendine özgü bir mücadele tarzı geliştirerek en dikkate değer sivil direniş biçimlerini açığa çıkarmıştır. Kürtler, son yüz yıl boyunca dört parçada yoğun bir şekilde kimliksizleştirme, imha, inkâr ve asimilasyona maruz kalmış; bulundukları devletlerle olan ilişkileri, yaşadıkları kültürel ve etik benzeşmeler ve politik varoluş mücadeleleri bu özgün direniş biçimini açığa çıkarmıştır. Kürtlerde sivil itaatsizlik, kimlik mücadelesi ile ahlaki ve demokratik politik toplumun inşası ile iç içe geçmiştir. Bu inşada, kadınlar felsefi, ideolojik, sosyolojik ve yaşamsal olarak dönüştürücü güç olarak ele alınmıştır.

Kürt kadınlar, hem Kürt kimliği hem de kadın kimliği üzerinden yaşadıkları iki katmanlı yok sayılmayı, siyasal bir bilinç ve eylem haline dönüştürerek, demokratik modernitenin en dikkat çekici sivil itaatsizlik eylemlerini ortaya koymuşlardır.

Kürt kadınlar için direniş, sadece politik zeminlerde değil; evde, sokakta, okulda, cezaevinde ve hatta kendi bedenlerinde şekillenir. Kürt kadın için yaşamın her alanı direniş alanıdır. “Jin, jiyan, azadî” mottosunda somutlaşan bu duruş, yalnızca devlete karşı değil; aynı zamanda patriyarkaya, militarizme, dinciliğe, bilimciliğe ve kapitalist moderniteye karşı da bir sivil itaatsizlik biçimi olarak dünya kadınlarının direniş hattını belirlemiştir.

Öcalan’ın paradigmasında sivil itaatsizlik;
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından ideolojik ve felsefi olarak formüle edilen, “Demokratik Modernite”, “Demokratik Özerklik”, “Ahlaki-politik toplum”, “devlet dışı toplum”, “halk meclisleri” ve “özyönetim” vb. kavramlar ile klasik sivil itaatsizlik tanımının ötesine geçer. Abdullah Öcalan, “Sivil itaatsizlik, halkın alternatif sistem kurma iradesidir. Devletin meşruiyetini sorgulamakla kalmaz; ona karşı kendi meşruiyetini kurar” diyerek devletin baskı, sömürü, asimilasyon ve tüm ideolojik dayatmalarına karşı kadınların, gençlerin, yaşlıların, çocukların kısacası tüm toplumsal kesimlerin söz, yetki ve karar süreçlerinde yer almasıdır. Toplumun kendi demokratik örgütlenmesini yaratmalarını ve politikayı kendi meclislerinde doğrudan ve özgür-eşit yurttaşlık temelinde yapmalarını vurgulamaktadır. Bu bağlamda, öz güç ve öz yeterlilik ilkesini esas alır ve toplumun tüm kesimlerinin kendi öz savunmalarını geliştirmesini teşvik eder. Sivil itaatsizlik, yalnızca mevcut düzene karşı bir itiraz değil, aynı zamanda özgür bir toplumsal yaşam kurma iddiasıdır. Bu hak, halkın doğrudan katılımıyla, otokritik ve eril sisteme karşı kendi alternatifini inşa etme iradesidir.

Bu çerçevede, 1990’lı yıllardaki kepenk kapatma eylemleri, vergi ve askere gitmeyi boykot etme eylemleri, 2011 yılında kurulan “Demokratik Çözüm Çadırları” da bu bağlamda önemlidir. Abdullah Öcalan, Nisan 2011’deki görüşme notlarında, “Demokratik Çözüm Çadırları çok önemlidir. Bu çadırlar, demokratik siyaset akademileridir, halkın akademileridir; bir nevi okuldur. Demokratik çözüm çadırları, halkın sivil çözümdeki ısrarıdır. Çadır eylemleri yasal, demokratik eylemlerdir” diyerek sivil çözümdeki ısrarını dile getirmiştir.

Susmanın stratejiye dönüştüğü direniş
Diyarbakır Cezaevi, 1980 darbesi sonrası işkence ve teslimiyetin merkezi haline geldi. Sakine Cansız nam-ı diğer (Sara), onur kırıcı işkenceye, kimliğine, diline ve bedenine yöneltilen her türlü saldırıya karşı direndi. Esat Oktay’ın yüzüne tükürmesi, yalnızca bir bireyin değil, bir halkın kimliksizleştirilmesi ve teslimiyetine karşı geliştirdiği onurlu duruşun sembolüydü. Bu eylem, bedenin direnişe dönüştüğü, susmanın bir stratejiye evrildiği sivil bir itaatsizlik örneğiydi. O tükürük, devletin inkârına ve zorla unutturma politikasına karşı yükseltilen sessiz ve güçlü bir çığlıktı. Bugün “Jin, Jiyan, Azadî” sloganında hayat bulan bu direniş, kadınların sivil itaatsizlikle kurduğu özgürlük zeminin simgesi oldu.

Kadın sokağa çıktığında yalnızca yerini değil, düzeni de değiştirir
Kürt kadının kamusal alandaki varlığı, yalnızca fiziksel bir görünürlük değil; aynı zamanda tarihsel, kültürel ve siyasal yasaklara yönelik köklü bir müdahaledir. Bu varoluş biçimi, devletin kadın bedenine ve kimliğine atfettiği geleneksel rollerin dışına çıkarak, toplumsal cinsiyet politikasına karşı bir itiraz geliştirir. 2011 yılında gerçekleştirilen “Sivil Cuma Namazı” eylemleri, tek dil, tek din, tek millet dayatmasına ve dinin siyasi propagandaya dönüştürülmesine karşı kolektif bir direnişe dönüşmüştür. Bu anlamda Kürt kadınının kamusal alana çıkışı, hem eril sisteme hem de ulus devlet otoritesine karşı çok başlıklı bir sivil itaatsizlik biçimi taşır. Toplumsal değişim dönüşümün en güçlü öncüleri olurlar.

“Barışa bir tülbent de sen bağla”
“Beyaz tülbentliler” olarak hafızalara kazınan Barış Anneleri, 1990’lı yılların devlet şiddeti, zorunlu göç ve faili meçhul cinayetlerle şekillenen baskı ortamında, annelik kimliğini siyasal bir özneye dönüştürdü. Beyaz tülbent, hem yasın hem de barış talebinin simgesine dönüşerek, kamusal alanda kolektif bir direnişin aracı haline geldi. Anneler, Ankara’da Meclis önüne tülbentlerini bırakarak devlete doğrudan bir çağrıda bulundular, “Barışa bir tülbent de sen bağla” diyerek beyaz tülbentlerle ‘Barış Yolu’ oluşturdular. Diyarbakır’da bu sembolü yakarak inkâr politikalarına karşı bir protesto gerçekleştirdiler; İstanbul’da ve ABD Konsolosluğu önünde çelenklerle birlikte sunarak uluslararası kamuoyuna seslendiler. Tecride karşı Öcalan’ın özgürlüğünü talep ettikleri Boğaz Köprüsü eylemi ise, sivil itaatsizliğin toplumsal hafızayı ve mekânları nasıl dönüştürebileceğine dair çarpıcı bir örnek sundu. Bu eylemler, anneliği edilgen bir kimlik olmaktan çıkararak, barışın ve adaletin aktif öznesi haline getirdi.

Sivil itaatsizliğin “Jin, Jiyan, Azadî” ile evrenselleşmesi;
“Jin, Jiyan, Azadî” sloganı, Kürt kadın hareketi tarafından geliştirilen ve zamanla küresel bir direniş sloganına dönüşen özgürlük felsefesinin merkezinde yer alır. Bu slogan, tek başına politik talepler değil; aynı zamanda ataerkil, ulus-devletçi ve kapitalist modernitenin dayattığı yaşam tarzı ve biçimlerine karşı ahlaki ve etik bir itirazdır.

Rojava’daki kadın öncülüğünde gelişen demokratik özerklik projesi, “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesi ile somut bir toplumsal örgütlenme biçimine dönüştürmüştür. Kadını askeri, komünal ve siyasal özne haline getirirken, özgür yaşamın kurucu aktörü olarak yeniden tanımlanmıştır.

2022 yılında İran’da Jîna Mahsa Emînî’nin ahlak polisi tarafından katledilmesinden başlayan kitlesel kadın eylemleri, söz konusu sloganın etnik ve coğrafi sınırları aşarak evrensel bir direniş söylemine dönüştüğünü ortaya koymuştur. “Jin, Jiyan, Azadî”, bu bağlamda, kadınların hem fiziksel hem de sembolik şiddete karşı geliştirdikleri kolektif özsavunma biçimlerinin etik ve politik zeminini oluşturur. “Jin, Jiyan, Azadî” Kürt kadın hareketinin değil, küresel feminist direnişinin birleştirici gücü olmuştur.

Sonuç olarak, kadınların sivil itaatsizlik pratiği, yalnızca toplumsal bir direniş biçimi olmanın ötesinde, toplumsal değişim süreçlerinde etkin bir araç ve etik-politik bir duruş olarak önem kazanmıştır. Rosa Parks’tan Sakine Cansız’a, Leymah Gbowee’den Kürt kadın hareketine kadar uzanan geniş bir tarihsel perspektifte, kadınlar patriarkal ve devletçi sistemlere karşı kolektif ve yaratıcı direniş zeminleri inşa etmişlerdir. Özellikle Kürt kadınlarının öncülüğünde gelişen sivil itaatsizlik hareketi, demokratik modernite ve özgür yaşam tahayyülünün temel taşlarından biri olarak, kadınların kamusal alanı dönüştürme gücünü açıkça ortaya koymaktadır. Bu direniş pratiği, sadece statükoya karşı bir başkaldırı değil; aynı zamanda kadınların özgürlük, adalet ve eşitlik taleplerini somutlaştıran yeni bir etik ve politik bakış açısını da beraberinde getirmektedir. “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı ise bu mücadelenin yalnızca bölgesel bir simgesi değil, aynı zamanda evrensel feminist dayanışmanın ve direnişin güçlü bir ifadesi olarak küresel ölçekte yankı bulmaktadır. Kadınların sivil itaatsizlikle ördükleri bu direniş ahlakı, toplumların demokratikleşme süreçlerinde ve özgürlük arayışlarında yol gösterici bir rol üstlenmeye devam edecek, adalet, eşitlik ve insan onuruna dayanan bir dünya inşasında öncü bir güç olarak kalacaktır.

Son Notlar:

  • https://ekmekvegul.net/bellek/22-subat-1943-beyaz-gulerin-en-cesuru-sophie-scholl-idam-edildi
  • https://simple.wikipedia.org/wiki/Sophie_Scholl
  • https://www.nobelprize.org/prizes/peace/2011/gbowee/biographical/
  • Mısır devriminde sosyal medyanın kullanımı üzerine akademik analiz.

  • Abdullah Öcalan – Demokratik Uygarlık Manifestosu (5 cilt)

  • Abdullah Öcalan – Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü

  • Abdullah Öcalan – Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü

  • Demokratik Uygarlık Manifestosu, Cilt 3, s. 203

Etiketler: Direniş ve MücadeleFeminizmKadın haklarıKadın MücadelesiKürt kadın mücadelesiRosa ParksSakine CansızSayı 120Sivil CumaSivil İtaatsizlik
Önceki İçerik

Kadınların Politik Yürüyüşü: Toplumsal Barış ve Demokratik Çözüm

Sonraki İçerik

Demokratik Toplumu Düşünürken; Kuram-Eylem Olarak Sivil İtaatsizlik ve Kadınlar*

Sonraki İçerik
2013’te Nusaybin'de Suriye sınırına yapılan 'güvenlik duvarı'nı protesto eden Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan

Demokratik Toplumu Düşünürken; Kuram-Eylem Olarak Sivil İtaatsizlik ve Kadınlar*

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.