Ne erkek egemen sistemin iktidarına ortak olmak ne mekanizmalarını ele geçirmek ne de özgürlüğü gerçekleşecek devrimler sonrasına ertelemek. İşte tam da Kürt kadınların öncülüğünü yaptığı yarım asırlık mücadelenin açığa çıkardığı sonuçtur bu
21. yüzyıl kadın devrim çağı. Kadın direniş damarının büyük bedeller vererek günümüze geldiği mirasının kolektif bir mücadeleye dönüştüğü bir yüzyıl. Bu damar kadının öncülüğünde gelişen ve toplumsallaşan değerlerinin gasp edilmesi, tersyüz edilerek çarpıtılması ile başlayan ilk direnişten kök hücresini alıyor. Erkek aklın ve zihniyetinin kendini oluşturmaya başlaması, kurumsallaştırması, sisteme dönüştürmesi ile başlayan direniş kültürü kadar eski ve köklü bu damar. Ondan dolayı 5 bin yıldır tüm saldırılar karşısında büyük bedeller verse de yok olmadan, bu yüzyılda evrenselleşerek büyük bir umut olmayı başardı. Tam da modernitenin insanın geleceğe dair hayallerini, umutlarını keskin törpüleyip, özgür bir yaşama dair bir kırıntı bile bırakmak istemediği bir dönemde, özgürlük paradigması ve kadın özgürlük felsefesi ile Kürt kadınlar dünya kadınlarına ve insanlığa ilham oluyor. Bu ilham, umudu gerçeklikte var eden, ideali pratikte deneyimleyen, hayal edileni yaşamın her alanında toplumla buluşturup inşa etmeye çalışan modeller oluşturmasının karşılığı oluyor.
Özgürlük mucizelerle değil devrimler ile mümkün. Abdullah Öcalan’ın bugün jin jiyan azadi felsefesi evrenselleşen kadın özgürlük arayışı ve hakikati, sözün efsuniliğinden öte kadın öncülüğünde uzun süreli mücadelenin ve verilen bedellerin bir sisteme kavuşması ve evrenselleşme zemini bulmasıdır. 5 bin yıllık erkek egemen zihniyetin ve kapitalist modernitenin başka bir dünya mümkün değil çarpıtmasına karşı özgür bir yaşamın olabileceğinin mümkünatıdır. Özgürlüğün yitik zamanlarda kalan bir düş, gerçekleşmesi imkânsız bir ütopya bilinmezliğine, sadece umuttan ibarettir diyen erkek aklın muğlaklaştırmasına karşı, kadın öncülüğünde bitmeyen direniş damarının kendini bir modele ve sisteme kavuşturmasıdır bu çağı kadın devrim ve özgürlük çağı yapan. 21. yüzyılda nasıl yaşamalı, nasıl örgütlenmeli ve değiştirmeli sorularının arayışı kadın tarihinin direniş nehrinden süzülüp hakikatine kavuşuyor.
Ne erkek egemen sistemin iktidarına ortak olmak ne mekanizmalarını ele geçirmek ne de özgürlüğü gerçekleşecek devrimler sonrasına ertelemek. İşte tam da Kürt kadınların öncülüğünü yaptığı yarım asırlık mücadelenin açığa çıkardığı sonuçtur bu. Geçmişin deneyimleri ile kendi deneyimlerini buluşturan, eksik olanı tamamlama çabasına giren, özgürlüğü sahte eşitlikçi yaklaşımlar kıyılarında seyretme yanılgısından kendini koparan, alternatif bir yaşam ve sisteme öncülük etmesidir.. Özgürlüğün örgütsüz olamayacağını, kazanımların sisteme kavuşmadan kalıcılaşmayacağını, erkeğin değişmeden toplumun dönüşmesinin eksik kalacağını, toplumsal özgürlük olmadan ise kadın özgürlüğünün tamamlanmayacağı ve tüm bunların öz savunmasız olmayacağının bilincini oluşturuyor Kürt kadın hareketi. Bunu ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlük paradigması öncülüğünde yapıyor. Bunun paradigmasal öncülüğü ise Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan yapıyor. Bu sistemin en önemli mekanizmalarının başında ise eşbaşkanlık sistemi geliyor.
Eşbaşkanlık ait olunan toplumsallığın kolektif aklı, duygusu temsiliyetidir. Kadın ve erkeğin kolektif bir irade ile sorunlara çözüm gücü olmak için birlikte düşünme, birlikte çalışma, birlikte sorumluluk alma bilincidir. Erkek sistemini ve egemen erkek zihniyetiyle kurulan dünyayı değiştirmek, kadın rengi ve tarzıyla özgür bir yaşam kurmak için mücadele ettik ve ediyoruz. Kavramlar zihin dünyamızın şekillenmesinde, düşüncelerimizin oluşmasında önemli yer tutar. Eylemlerimize yol gösterici olur.
Eşbaşkanlık sistemini sadece kadının irade ve sorumluluk alması olarak ele almak ve tartışmak temel yanılgılardandır. Klasik- geleneksel erkeklikten kopmak isteyen, ahlaki politik toplumun bir bireyi olma çabasında olan, özgür bir yaşam iddiası taşıyan erkeklerin sistemidir aynı zamanda. Erkek, kadınla birlikte sorumluluk aldıkça kendindeki gelenekselliği sorgular, beraber çalışıp ürettikçe “muktedir olan erkekliktir” tekçiliğini aşmaya çalışır. Kadın öncülüğünde, kadınla birlikte yeniden yaşamın kurucusu rolünü üstlendikçe kişiliğini demokratikleştirir. Toplumsal sorunlara ortak çözümler bulma arayışına girdikçe toplumun yarısını görmezden gelen cinsiyetçi kültür ve politikaların ölü bir toplum yarattığının farkına varır. Bu ve daha birçok davranış, yaklaşım, anlayış ancak kadın ve erkeğin birlikte sorumluluk almasıyla açığa çıkar.
Ortaklaşmaya çalıştıkça geleneksel zihniyetten kopmadaki istek, çaba ve mücadele isteğini gösterir. Erkek kadın ile bu sistem içinde çalıştığında kendindeki değişim ile toplumdaki tüm kadınlar ile ilişkisini gözden geçirir ve yeniden düzenler. Geleneksellikte ısrar eden anlayış ve yaklaşımlarını sorgular. Kendinde neyi ne kadar ve neden değiştirmek istediğinin muhasebesini yapar. Bir yandan erkeğin kendini ideolojik olarak sınadığı, kadın özgürlük paradigmasıyla buluşma isteğidir aynı zamanda.
Eşbaşkanlık kadın ve erkeğin özgürleşme zeminlerinden biridir
Değişimin diyalektiği kadın ile erkeğin bu özgürleştirici mücadele zeminindedir. Çatışma zemini iktidarcı kavgalara götürürken mücadele zemini olarak tanımlamak kadın ve erkeğin köleci, tekçi geleneksel anlayışları birbirinde aştırmayı esas almasındandır. Kadınlar olarak yetersizlikler olsa da bu konuda iknayız. Ancak erkeğin bu sistemi ve buradaki ilişkide ve değişimde ikna olması önemli.
Erkek açısından; “kimim, düşünce ve zihin dünyamın yaşamdaki karşılığı nedir, davranış ve eylemlerimin hizmet ettiği ideoloji hangisidir, her eylemim erkekliği ne kadar besliyor, tekçiliği ne kadar üretiyor?” sorularının aynı zamanda cevap bulduğu zemindir. Her eylemimiz bize bizim kim olduğumuzu hatırlatır. Söylediklerimiz ile yaptıklarımız, düşündüklerimiz ile pratiklerimiz arasında uyumu veya çelişkiyi… Nasıl yaşamak istiyorum, kendimle nasıl mücadele ediyorum ve nasıl bir toplum tahayyülüne sahibim…
Eşbaşkanlığı salt üst temsiliyet ile sınırlı gören merkezi mekanizmalar ile sınırlandıran anlayış ve yaklaşım bizi iktidarcı zihniyetin girdabına çeker, boğar. Bu mekanizmalarda sorumluluk almak önemli olmakla birlikte tüm örgütlenme zeminlerinde, siyasi partilerden kurumlara, meclislerden birimlere, toplumsal örgütlenmelerin tümünde uygulanması kadın ve erkeğin kolektif akıl ile yaşamı yeniden her alanda birlikte inşa etmesi toplumsal dönüşüm ve özgürlüğün bireylerini oluşturur. Onun için eşbaşkanlık erkeğin kendinden başlayarak demokratik ve özgür bir toplum yaratma modelidir.
Eşbaşkanlık özgürleşme iddiası olan erkeğin vazgeçilmezidir
Sonuç olarak erkek sistemini ve egemen erkek zihniyetiyle kurulan dünyayı değiştirmek gibi bir iddiamız var. Bizi klasik feminist hareketlerden ayıran noktalardan biri de bu oluyor. Ayrı bir kadın dünyası veya yaşam ve özgürlük ütopyası değil, kadın ve erkeğin erkek egemen sistemin beş bin yıllık yarattığı köleci ve geleneksel sistemin zihniyetinden kendilerini kurtararak özgürleştirip özgür bir toplum inşasıdır. Dünya halklarına umut olan Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü paradigmanın uygulayıcısı sorumluluğunu üstlenmedir. Kadının bu mücadelede öncü rolünün olması ile birlikte erkekler de aynı sorumluluğa sahip. Çünkü bir cinsin özgürleşmediği bir toplumda, ister kadın olsun ister erkek olsun, tamamlanmış bir özgürlük gerçekliğinin olması imkânsız.
Onun için erkeğin bu sistemden korkması değil, kendi özgürlüğü için bunu benimsemesi, bilince çıkarması, uygulaması ve çabalaması özgür bir toplum için olmazsa olmazlardandır. Özgürlük zamanı dediğimiz bu çağda erkeğin özgürlük ve özgürleşme iddiasıdır eşbaşkanlık sistemi.
Korkmak, kaygılı yaklaşmak, kendi dışında görmek, geleneksellikte ve özgürleşmemekte ısrar etmek kadar, tekçi hegemonik erkek zihniyetin dayattığı zihniyet içinde yaşamada tercih ve ısrardır.