Sömürgecilik, yalnızca askeri zor ve baskıyla ilerleyen bir sistem değildir. Sömürgeci kültürün kalıcı hale gelmesinin en etkili yolu, zihniyet kırımdır. Bu savaşta, yalnızca bir toprak parçası istila edilmiyor; aynı zamanda istila edilecek coğrafya ve gasp edilecek değerlerin sahipleri için özel ve psikolojik savaş yöntemleri devreye girmesi gerekir
Eril sistemin yarattığı kapitalist modernite, günümüzde derin bir krizle karşı karşıya. Ekonomi, ekoloji, politika, toplumsal cinsiyet, kimlik siyaseti ve toplumsal ahlaki yapı, bu krizin en önemli örneklerindendir. “Üçüncü Dünya Savaşı” olarak adlandırılan bu kriz, dünya genelinde ve özellikle yaşadığımız coğrafyada, çağımızın en üst aşamasına ulaşmış durumda. Bu kriz, halklar üzerinde onarılması mümkün olmayan, uzun vadeli yıkıcı etkiler yaratıyor ve önü alınmazsa daha da derinleşeceğe benziyor.
Krizin topluma yansıması, çocuk ve kadın katliamları, ölüm, yoksulluk, tecavüz, taciz, uyuşturucu, fuhuş, üniformalı şiddet, göç, mültecilik, özel savaş, doğa ve hayvan katliamları gibi kavramlarla kendini gösteriyor. Bu konular, gün geçtikçe daha fazla tartışılan ve yazılan meseleler haline geliyor. Bizler, bu gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldığımız için utanıyoruz; ancak patriyarkal sistem, yaptığı eylemlerden dolayı utanmıyor, sıkılmıyor ve arlanmıyor.
Özel Savaş İçin Her Yol Mübah
“Amaç için her yolu mübah gören” Machiavelli’den günümüze iktidarların savaşı, şiddeti ve siyaseti bir araç olarak kullanmaları, bu süreçteki en belirgin örneklerden biridir. Savaş, sadece bir şiddet aracı değil; aynı zamanda çeşitli yollarla siyasi bir strateji olarak da denemiştir. Şiddet sarmalının toplumsal yaşamda kanıksanması, bireylerin yaşananlara karşı tepkilerinin zayıflamasına yol açarken, şiddet, fiziksel bir eylem olmanın ötesinde toplumsal bir norm haline geliyor. Bu durum, özellikle kadınlar ve çocuklar üzerindeki şiddetin artmasına ve toplumda cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesine neden oluyor. Kadın bedeni ve toplumsal cinsiyetle bağlantılı kimlik kavramları, savaş ve çatışmaların odak noktası olurken, toplumsal yozlaşma ve ahlaki çürüme, bu krizin en acımasız yüzü olarak karşımıza çıkıyor.
Sömürgecilik ve Zihniyet Kırımı
Sömürgecilik, yalnızca askeri zor ve baskıyla ilerleyen bir sistem değildir. Sömürgeci kültürün kalıcı hale gelmesinin en etkili yolu, zihniyet kırımdır. Bu savaşta, yalnızca bir toprak parçası istila edilmiyor; aynı zamanda istila edilecek coğrafya ve gasp edilecek değerlerin sahipleri için özel ve psikolojik savaş yöntemleri devreye girmesi gerekir. Bu yöntemler arasında istihbarat toplama, ajitasyon propaganda (medya), karalama, moral bozma, düşürme, kimliksizleştirme, fuhuş, uyuşturucu, tecavüz, kültürel kırım, ekolojik talan, tarihsel değerleri yok etme, ahlaki olarak düşürme, korku ve kayyım uygulamaları yer alır.
Kuralsız ve Ahlaksız Savaş
Özel savaş, adından da anlaşılacağı üzere, yalnızca toplumu değil, o toplumun içindeki her bireyi tek tek hedef alır. Bireye “özel” çalışarak, bireyin yaşamını didik didik inceler. Güçlü ve zayıf yönleri, zaafları, beslenme alışkanlıkları, giyim tarzları, sevgi ve nefretleri, kimlerle gezdiği, sosyal ilişkileri gibi temel özelliklerini mercek altına alır. Bu bağlamda, özel savaş, bireylerin kimliklerini ve yaşamlarını yozlaştırarak başkalaştırmak için çalışır. Kendi öz benliğinden kopan birey, hem kendine hem de toplumsal değerlerine yabancılaşarak bir çürüme sürecine girer.
Özel savaş, aynı zamanda “kuralsız savaş” olarak da adlandırılır. Bu terim, savaşın geleneksel kurallarının dışında, etik ve ahlak sınırlarını hiçe sayarak yürütüldüğünün ifadesidir. Son yıllarda, bu tür savaş yöntemlerinin en belirgin örneklerinden biri de fişleme yöntemidir. Fişleme, baskıcı rejimlerin karakteristik bir uygulaması olup, devletin kendine göre “sakıncalı” gördüğü kişi ve kuruluşları dikizleme, haklarında istihbarat toplama ve biriktirme işlevini görür. Fişleme yöntemiyle iktidar, bireyin yaşamının her tarafına nüfuz eder. Bu süreç, bireyin sosyal ilişkilerini, düşünce yapısını ve davranışlarını kontrol altına almayı amaç edinir.
Fişleme: Bir Özel Savaş Yöntemi
Devletin fişlemedeki amacı, bireyi kendi “ağına” düşürmektir. Tüm özelliklerini öğrendikten sonra bu bireyi kültürel değerlerine ve toplumuna karşıt hale getirir. Nitekim Kürdistan’da son yıllarda bu yöntemle birçok kişi ajanlaştırılmıştır. Ajanlaştırma politikası ile toplum birbirine karşı güvensiz hale getirilerek, toplumsal örgütlenme ve toplumsallaşma parçalanarak sürekli birbirlerinden kuşku duyan bireyler yaratılmak istenmektedir.
Özel savaş stratejisi, en fazla genç kadınlar ve erkekler üzerine çalışır. Son yıllarda Colemêrg (Hakkari), Şırnex (Şırnak), Wan (Van), Amed, Dêrsim gibi Kürdistan kentlerinde giyim kuşamından yaşam tarzlarına, ahlaki yapılarından gelenek göreneklerine kadar oldukça aykırı ve “özel tipler” görmek mümkündür. Bu “özel tipler”, yoğunluklu olarak gençlerin sosyal etkinliklerini artırmak amacıyla takıldığı belirli mekanları tercih ederler. Bu mekanlar arasında kafeler, AVM’ler, konser alanları, okullar ve dershaneler yer alır. Burada genç kadın ve erkeklerle arkadaşlık kurarak “ağlarına” düşürürler. Son yıllarda çıkan fuhuş, uyuşturucu ve gençlerin özgürlük arayışındaki düşüş, kurulan bu tuzakların sonucudur.
Özel savaşın en fazla yatırım yaptığı kurumlar
Devlet, dini dernekler, kuran kursları, cemaatler ve tarikatlarla işbirliği yaparak onlara ekonomik ve askeri imkânlar sunarak özel savaşın en yereldeki aparatı haline getirir. Cemaatler ve tarikatlar, halkla iç içe olduklarından dolayı oradan gelecek bilgi akışı, özel savaş için oldukça önemlidir. Apartmandan, siteden veya mahalleden gelen bilgi, özel savaşın yürütülmesinde stratejik bir avantaj sağlar. Özellikle AKP iktidarında, Kürdistan’da apartman bodrumları, evlerde ve mahallerde değişik isimlerle faaliyet yürüterek özel savaşın aparatı olarak kullanıldığına dair çok sayıda örnek bulunmaktadır. Bu yapılar vasıtasıyla önce bireye sonra da topluma sızarak dini duygularını manipüle eder, onları etkiler ve yönlendirir. Tanımadan gittiğiniz, savunmasız çocuklarınızı gönderdiğiniz tarikat lideri, hoca, mele veya din insanı olarak gittiğiniz kişiler özel savaş elemanı olabilir. Özel savaşın en fazla kendisini topluma nüfuz ettiği alanlar, milliyetçiliğin, dinciliğin ve cinsiyetçiliğin günlük olarak üretildiği yerler olmaktadır.
Özel Savaşın Toplumun Özsavunmasını Hedeflemesi
Özel savaşın en belirgin özelliği, gerçekleri ters düz ederek bulanıklaştırmasıdır. Bu süreç, örgütlü ortamı dağıtarak ya da zayıflatarak gerçekleşir. Örgütsüz birey ve toplum, doğru bilgiye ulaşma ve bu bilgiyi ölçme, biçme ve değerlendirme becerilerini kaybeder. Örgütlülüğün olmadığı yerlerde, manipülasyon, istismar, dedikodu, çekiştirme, yanlış ve yanıltıcı bilgi, kararsızlık ve korkaklık gibi olgular gelişir.
İktidar, genetik kodlarına aykırı olan kadın örgütlerine, muhaliflere, gazetecilere, siyasi partilere ve ekoloji örgütlerine karşı şiddeti giderek artırmaktadır. Bu durum, iktidarın bu grupların varlığını tehdit olarak algılamasından kaynaklanmaktadır. İktidar, bu grupların örgütlülüklerini parçalayarak güçsüzleştirmekte ve öncülerini katlederek, tutuklayarak cezaevleri ile “terbiye” etmeye çalışmaktadır.
Burada temel amaç, bu yapıların örgütlülüğünü ve dolayısıyla özsavunmalarını dağıtmaktır. Örgütlülük zayıfladığında, bireyler yalnızlaşır. Her türlü özsavunma yeteneğinden yoksun bırakılan, dağıtılan, zayıflatılan ve parçalanan birey-toplum, her türlü şiddete açık hale gelir. Şiddet, toplumda daha yaygın hale gelir çünkü insanlar, örgütlülükten yoksun olduklarında, karşılaştıkları tehditlere karşı daha özsavunmasız kalır. Özsavunmasız kalan toplum kırıma uğrar.
‘Cinsel kırılmayı erkek aleyhine gerçekleştirmek’
Sonuç olarak; kapitalist modernite, tarihsel süreçlerin bir yansıması olarak egemen erkeklik, savaş ve sömürü sistemlerini derinlemesine barındırmaktadır. Kadın kırımının üstesinden gelmek için Abdullah Öcalan, “Ortadoğu uygarlığında kadın olgusu, tüm toplumsal sorunların çözümünde odak durumundadır. Kısa tarihsel gelişmesini tekrarlamaksızın, önümüzdeki dönem için temel sloganımız, bu sefer için üçüncü büyük cinsel kırılmayı erkek aleyhine gerçekleştirmek olmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan, hiçbir özgürlük ve eşitlik talebi anlam bulamaz ve gerçekleşemez. Demokratikleşmenin en kalıcı ve kapsamlı unsuru yine kadın özgürlüğüdür. Kadını önce mallaştıran, günümüzde ise her şeyiyle korkunç metalaştıran sistemin en zayıf yanı kadın sorunudur. Bir dönemlerin işçi sınıfı denilen olgu rolünü en iyisinden kadın soyu yapmak durumundadır” der.
Kadınların, erkek egemen sistemin savaş, manipülasyon, düşürme, komplo ve özel savaş politikalarına karşı durabilmesi için zihinsel, fiziksel ve toplumsal alanlarda güçlü bir direniş göstermeleri elzemdir. “Jin jiyan azadî” ilkesi, bu direnişin temel taşını oluşturmaktadır. Kadınların bu süreçteki rolü, sadece bireysel özgürlüklerinin ötesinde, toplumsal dönüşümün de anahtarıdır.
Son Not:
https://demokratikmodernite.org/ozel-savasa-karsi-zihniyet-ve-yasam-mucadelesi/https://demokratikmodernite.org/tag/ozel-savasa-karsi-zihniyet-ve-yasam-mucadelesi/