Erkek egemen, militarist ve sömürgeci rejimler, kadınların güçlü duruşu ve mücadelesinden rahatsızlık duymakta, yaşamın her alanında kadınların hayatını din üzerinden şekillendirmeye çalışmaktadır
Sömürgeci ve kapitalist anlayışın yıllardır Ortadoğu üzerinde uyguladığı emperyalist politikalar, savaş ve çatışma halinin kronikleşmesine neden olmaktadır. Devletlerin işgal ettiği topraklardan çıkarı bittiğinde çekilmesi ve bu süreçte oluşan çete yapıları, toplumsal yaşamda farklı sorunları doğurmuştur. 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve domino etkisiyle Ortadoğu’yu etkisi altına alan halk ayaklanmaları, yıllardır Suriye’de süregelen iç savaş, IŞİD’in Kürtlere yönelik saldırıları ve dini sömürerek türeyen çete yapılanmalarının artışı, bölgenin çalkantılı yapısını gözler önüne sermektedir.
Kadınlar ve Savaş Politikaları
Bu süreçte, kadın bedeni üzerindeki saldırı politikaları ile kendini var etmeye çalışan yapılar; savaşın yıkıcılığını, göçü, sürgünü, yoksulluğu en derinden yaşayan kadınları mağdur etmiştir. Ortadoğu’da savaş politikalarının giderek derinleştirildiği bu dönemde kadınlar, yaşamın her alanında baskılara maruz kalmaktadır. Ancak kadınlar, maruz kaldıkları zorluklara rağmen göç ve savaşın yarattığı sorunlardan, siyaset sahnesindeki yok sayılmalarına kadar pek çok alanda seslerini yükseltmekte ve yaşam mücadelesi vermektedir.
Ortadoğu, dinin toplumsal, siyasal ve kültürel hayatın merkezinde yer aldığı bir bölge olarak, kadınların haklarından mahrum bırakılması ve kamusal alandan dışlanmaları konusundaki tartışmaların en yoğun yaşandığı coğrafyalardan biridir. Bu durum, bölgenin tarihsel, sosyokültürel ve politik bağlamından bağımsız düşünülemez. Ancak sorunun merkezinde, dinin kendisinden ziyade, dinin eril yorumları ve bu yorumların siyasal araçlara dönüştürülmesi yatmaktadır. Erkek egemen, militarist ve sömürgeci rejimler, kadınların güçlü duruşu ve mücadelesinden rahatsızlık duymakta, yaşamın her alanında kadınların hayatını din üzerinden şekillendirmeye çalışmaktadır.
Din ve Kadın Haklarının Engellenmesi
Ortadoğu’da ideolojik bir araç olarak kullanılan din ile; kadınların eğitim, çalışma, siyasi ve sosyal hayata katılım gibi temel hakları engellenmekte ve çoğu zaman bu durum dini gerekçelerle meşrulaştırılmaktadır. “Allah da, kitap da, fetva da, yönetim de bizden sorulur” anlayışıyla eril zihniyetin hüküm sürdüğü bu gerçeklikte, kadınlar cinsel obje olarak görülmekte ve ev içinde kalmaya zorlanmaktadır. Bazı ülkelerde kadınların erkek olmadan dışarı çıkması dahi yasaklanmış durumdadır.
Ancak İslam dini dahil olmak üzere, Ortadoğu’da egemen olan dinlerin metinleri incelendiğinde, bu durumun doğrudan dinin özünden kaynaklanmadığı, aksine dini yorumların tarihsel olarak erkek egemen yapılar tarafından şekillendirildiği görülmektedir. İslam’ın erken döneminde kadınların ticaretle uğraşması (Hz. Hatice), savaşlara katılması (Hz. Aişe) ve toplumsal hayatta aktif roller üstlenmesi gibi örnekler, dinin patriyarkal bir düzeni zorunlu kılmadığını göstermektedir. Ancak zamanla eril, karanlık ve bağnaz yapılar, dini metinleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayarak kadını sosyal hayatın dışına itmek istemiştir.
Kadınların Mücadelesi
Kadınların ataerkil zihniyete karşı mücadelesi yıllardır sürerken, IŞİD’e karşı Kürt kadınlarının verdiği özgürlük mücadelesi eril zihniyetin en büyük korkusu olmuştur. Rojava Devrimi ile kadınlar, yeni bir yaşamın inşası için devrim içinde bir devrim yaratmıştır. “Kadın Devrimi” ile taçlanan bu mücadele, eşi benzeri olmayan bir direnişe sahne olurken kadınlar, askeri, diplomasi, siyaset, kültür-sanat ve ekonomi gibi hayatın tüm alanlarında örgütlenerek kendi bağımsız sistemlerini inşa etmektedir. Kadınlar, ahlaki ve politik bir toplumu inşa etme yolunda önemli adımlar atarken, aynı zamanda yapılan saldırılara karşı direnmektedir. Bu mücadele, tüm dünyada yankı uyandırmıştır.
Ezidi kadınların IŞİD çetelerince katledilmeleri, cinsel saldırıya maruz kalmaları, köle pazarlarında satılmaları; Afrin’in işgali sırasında kadınlara yönelik cinsel tacizler ve hayattan koparılmaları, bu karanlık zihniyetin kadınlara karşı yürüttüğü sistematik şiddetin örnekleridir.
İran’da Kadın Hareketi ve Baskılar
İran’da ise kadınlar, rejimin baskıcı politikalarına karşı direnişlerini sürdürmektedir. 13 Eylül 2022’de Jina Mahsa Amini’nin, zorunlu başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınıp işkenceyle öldürülmesi üzerine başlayan “Jin, Jiyan, Azadî” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) hareketi, tüm dünyada yankı uyandırmıştır. Bu hareket, İran rejiminin kadınları baskı altına almak için uyguladığı şiddet ve sansür politikalarına rağmen büyümeye devam etmektedir. Kadınlar hapishanelerde dahi taleplerini yüksek sesle dile getirmektedir.
2023 yılında İran’da 834 kişi idam edilmiştir. Bu sayı, son 10 yılın en yüksek idam oranını ifade etmekte ve kadınlara yönelik idamların da bu dönemde artış gösterdiği dikkat çekmektedir. Rojhilat Kürdistan Özgür Kadın Topluluğu (KJAR) üyesi Werîşe Muradî ve gazeteci Pexşan Ezîzî gibi kadın aktivistlere verilen idam cezaları, İran rejiminin özellikle özgürlük mücadelesi yürüten kadınları hedef aldığını göstermektedir.
Sonuç
Ortadoğu’da kadınların din üzerinden haklarından mahrum bırakılması ve siyasi alan dışına itilmeleri, yalnızca dini bir sorun değil, aynı zamanda tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik boyutları olan çok yönlü bir sorundur. Kadınlar üzerindeki bu baskılara rağmen, Ortadoğu’daki kadınlar hakları için mücadele etmeye ve eril zihniyete karşı direnişlerini büyütmeye devam etmektedir. Kadınların mücadelesi, yalnızca Ortadoğu’da değil, tüm dünyada ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.