Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Ne bir kadın ne de bir dil daha eksilsin*

Hicran Urun Hicran Urun
14 Mayıs 2021
Yazı
0
0
SHARES
8
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Kamuoyunda geniş yer bulan iki hikâye, anadilin kültür ve kimliklerin kendilerini var edebilmelerinin yanı sıra özellikle kadınlar için ne kadar yaşamsal olduğunu da çarpıcı bir şekilde gösterdi bizlere. Bu hikâyelerde Azize 'şanslı', Fatma 'şanssız' olandı 

Kürt sorununda inkâr politikasının bir sonucu olarak Kürtçe, bugün hâlâ kamusal alandan dışlanan, asimilasyon politikalarının kıskacında yaşam mücadelesi veren bir dil. Kürtlerin karşılaştığı sorunların temelinde cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen 'tek dil, tek millet, tek bayrak' zihniyetinin yattığı aşikâr. 

Türkçe'den sonra en çok konuşulan ikinci dil olan Kürtçe, bugün hâlâ resmi dil ve anayasal güvenceye kavuşmak şöyle dursun seçmeli ders olarak bile tam olarak okutulamıyor. Kürtler, anadilleri üzerindeki inkâr ve imhayı yok etmek için çokça bedeller ödedi/ödüyor. 

Fakat anadil sorunu yalnızca bir halkın kültürü ve kimliği olarak değil aynı zamanda bir kadın sorunu olarak da önem kazanıyor. Dilin taşıyıcısı ve aktarıcısı olarak önemli bir yerde duran kadın, -ki bunun nedeni çoğu zaman kamusal alanla bağı olan erkeğin aksine kadının evde olmasıdır- bir yandan devletin asimilasyon politikalarının hedefinde olduğu gibi, diğer yandan da Kürtçe'nin kamusal alandan dışlanmasının en büyük mağdurudur. Bu mağduriyet bazen ya da çoğu zaman kadınların yaşamına mal olur.

Son yıllarda kamuoyunda geniş yer bulan iki hikâye, anadilin kültür ve kimliklerin kendilerini var edebilmelerinin yanı sıra özellikle kadınlar için ne kadar yaşamsal olduğunu da çarpıcı bir şekilde gösterdi bizlere. Bu hikâyelerde Azize 'şanslı', Fatma ise 'şanssız' olandı. 

Emine Kuştepe ile Azize Çelik’in enkaz altında diyalog halinde olduğu anlar.

Azize Çelik'i hatırlayanlarınız olacaktır. Azize Çelik, 2020'nin Ocak ayında Elazığ'da yaşanan depremde enkaz altında kalmış ve UMKE gönüllüsü Emine Kuştepe ile kurduğu Kürtçe diyalog ile gündeme oturmuştu. Emine Kuştepe, enkaz altında kalan ve Türkçe bilmeyen bir kadına ne yapması gerektiğini, aynı enkaz altında kalan Azize Çelik'in yardımıyla Kürtçe olarak anlattı ve bu sayede Azize ile birlikte 8 kişi enkaz altından canlı olarak kurtarılabildi. Arama kurtarma ekipleri bunu yapamamıştı çünkü içlerinde tek bir kişi bile Kürtçe bilmiyordu. Kamuoyunda, kamusal alanda anadilin ne kadar hayati olduğuna dair tartışmaları yeniden alevlendiren bu olayda Emine Kuştepe, Azize ile birlikte 8 kişi için sadece bir 'şanstı.' Fakat Fatma Altınmakas o kadar 'şanslı' olamadı. O’nun maruz kaldığı şiddeti anlatmak için başvurduğu karakolda ‘tesadüfen’ de olsa Kürtçe bilen kimse yoktu.

Muş’un Malazgirt ilçesine bağlı Gölağılı köyünde yaşayan ve 6 çocuğu olan Fatma, eşinin kardeşi S. Altınmakas'ın sistematik tecavüzüne uğramış ve tehdit edildiği gerekçesiyle 12 Temmuz 2020'de Konakkuran Jandarma Karakolu'na suç duyurusunda bulunmuştu. Mahkeme, S. Altınmakas'ı serbest bıraktı. Daha sonra Fatma'nın, jandarma karakoluna yaptığı şikâyet başvurusunda, Türkçe bilmediği ve ifade işlemlerinde Kürtçe tercüman bulundurulmadığı için uğradığı şiddeti anlatamadığı ortaya çıktı. S. Altınmakas'ın serbest bırakıldığı gün Fatma, kocası Kazım Altınmakas tarafından öldürüldü. Eğer karakolda Kürtçe tercüman bulundurulsaydı, Fatma uğradığı şiddeti anlatabilecek ve bugün belki de hayatta olacaktı.

Fatma ve Azize'nin hikâyesi bugün anadilinde kendini ifade edemediği için uğradığı şiddeti dile getiremeyen, hastaneye gidip doktora meramını anlatamayan, bazen de enkaz altından arama kurtarma ekiplerine seslenemeyen, sosyal hayattan ve kamusal alandan dışlanan binlerce kadından yalnızca ikisine örnek. İşte tam da bu noktada kadınların yaşamları 'şansa' bırakılmasın veya ‘tesadüfen’ kurtarılmasın diye, kadınlar yaşasın diye İstanbul Sözleşmesi anadilin kadınlar için ne kadar yaşamsal olduğuna vurgu yapıyor. Kadın örgütlerinin uygulanması için mücadelesini verdiği fakat iktidarın feshettiği İstanbul Sözleşmesi, şiddete uğrayan kişilerin ve tanıklarının kendilerini anadilleriyle ifade edebilmeleri için onlara yetkin çevirmenler sağlanmasının bir hak olduğunu söylüyor.

Dolayısıyla bugün 'tekçi' egemen aklın yok saydığı anadil bir hak, iktidarın 'feshettim' dediği şey ise kadınların yaşamıdır. Anadil yaşatır, İstanbul Sözleşmesi yaşatır.

*Anadili Kadınları'nın 21 Şubat Dünya Anadil Günü basın açıklaması metninin başlığı.

Etiketler: 15 Mayıs Kürt Dil BayramıAnadilFatma AltınmakasKadın Eki Sayı 14KürtçeKürtçe yasağı
Önceki İçerik

Biz kadınlar köle değiliz! Bir olursak bin oluruz!

Sonraki İçerik

Asimile edilen kadın, asimile edilen dil

Sonraki İçerik

Asimile edilen kadın, asimile edilen dil

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.