Günümüz koşullarında çıkarlarına göre daralan, işbirliklerine göre çoğalan “aile “ gerçekliği budur. Bugün toplumda faşizmin yarattığı sosyolojiyi okumak, mevcut aileyi incelemekten, tahlil etmekten geçer. Kadınlar olarak bu okumayı yapabilmek, bunun intikamını alacak bir mücadele örgütlemek ahlaki, vicdani sorumluluk gereğidir. Narin’i savunmak, toplumu, doğayı, tüm “ötekileri” savunmaktır. Failin cesareti, işbirlikçi, kirli düzene esaretten gelir
Aleni işlenen bir cinayetin toplumun itiraz ve çabaları sonucu bir nebze de olsa failleri görünür kıldığı bir zamana tanıklık etmekteyiz. Narin cinayeti ile aslında yıllardır tanıklığını ettiğimiz kaybedilme, failleri meçhul bırakma, cezasızlık politikaları ile bir nevi suça teşvik etme politikalarıdır.
Bu tanıklığın kendisi toplumsal aklın ve ahlakın birikmiş bir öfkesidir. Bu açıdan Narin’in toplumda uyandırdığı esas nokta ahlaki hassasiyetlerdir. Yargının, mevcut iktidarın bilerek, isteyerek temin etmediği adalet ve güvendir. Ülke tarihinde özelde Kürdistan’da çocuk cinayetlerinin en yoğun olduğu bir rejim gerçekliğiyle iç içeyiz. 2015-2016 süreci aslında suç işleme teşvikinin başka bir eşiğe geçmesi açısından kritik bir süreçtir. Bu süreçle beraber rejim muhalifi olan ya da bu rejime göre “öteki” sayılan her varlığın inkar ve imhası yakın tarihin künyesine kazılıdır.
Özelde çocuklar, kadınlar, hayvanlar, doğa “ötekiler” kategorisinin esas denklemidir. Suçu işlemenin hafifliği, suçu gizlemenin ortaklığı faşist müttefiklerin eylemidir. Mesele elbette muktedir olanın kendisiyle sınırlı bir gerçeklik değildir. Bu rejim kendisine göre bir akıl, kendisine göre bir sosyoloji ile “suçun” ve de “suçlunun” kendini sürdürebildiği belirli alanlar yaratmıştır. Bu bazen geleneksel aile, bazen mafyatik aile, bazen de dinci -milliyetçi-cinsiyetçi cemaatlerin örgütlendiği “aile” modeli olmuştur.
Aile kurumu sadece organik bağlarla şekillenen bir organizasyonken bugün, ideolojik çıkarlar gereği mafya, cemaat, tarikat modelleri ile birlikte ideolojik bir kimlik kazanarak kendini genişletmekte, koşullara göre güncellenmekte “aile “arasında bir iç hukuk belirlemektedir. Ailenin kendi içinde yaşadığı herşey bir mahremiyet alanı olduğu gibi, özel olanın kendine göre içtihatlar belirlediği bir organizasyona da dönüşmüştür. Çünkü kendine göre suçlu ilan eden ya da etmeyen, organize birlikteliklerin kendisi “aile” olmanın gereğidir.
Bugün tüm toplumun bir olup,bir cinayet mahalini mercek altında aldığı, güvenlik güçlerinin günlerce arama yaptığı, herkesin akraba olduğu bu köyde 19 günün sonunda cenazesi bulunan ama faili muğlak bırakılan Narin’in katliamında yatan gerçek , hizbullah tedrisatından geçmiş, kadınıyla-erkeğiyle bu cinayetin her zerresine müdahil olmuş çete- aile gerçekliğidir. Aile çeteleşmiş, çete aile olmuştur. Günlerce televizyonlarda “katledenler”ağıt yakmış, fail/ler-katil/ler zaman kazanmış, katledilen çocuğun bedensel bütünlüğü bile bu çabayla kalmamıştır. Sıkça sorulan “Narin’i kim öldürdü?” sorusunun yegane cevabı ailedir. Kirli işbirlikleriyle korunan “aile reisleridir“.
Günümüz koşullarında çıkarlarına göre daralan, işbirliklerine göre çoğalan “aile “ gerçekliği budur. Bugün toplumda faşizmin yarattığı sosyolojiyi okumak, mevcut aileyi incelemekten, tahlil etmekten geçer. Kadınlar olarak bu okumayı yapabilmek, bunun intikamını alacak bir mücadele örgütlemek ahlaki, vicdani sorumluluk gereğidir. Narin’i savunmak, toplumu, doğayı, tüm “ötekileri” savunmaktır. Failin cesareti, işbirlikçi, kirli düzene esaretten gelir.
Bu açıdan tüm ötekilerin yaşam hakkını savunmak, sözü burdan büyütmek, mücadeleyi burdan örmek bugün özelde kadınlar ve ahlaki politik öznelerin yaratacağı özgürlüğe dayalı sosyolojiden geçer. Narin ile beraber büyüyen bu itiraz tüm faili meçhullerin, mazlumların haklı itirazıdır, bir adalet ve hakikat davasıdır.