Alevilik’te kadın ve erkek birlikte “can”dır. Kadınıyla erkeğiyle birlikte Alevi hukukunu örgütlerde hâkim kılmak, gerçek dönüşümün ön koşuludur. Kadınlar karar mekanizmalarında eşit temsil edilmeden, inanç önderliği kadınlara da açılmadan, kurumlarda rızalık ve eşitlik sağlanamaz
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, yüzyıllar öncesinden şöyle buyurur:
“Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde. Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerindedir. Bizim nazarımızda kadın–erkek farkı yoktur. Eksiklik senin görüşündür.”
Hünkarın bu sözü, inancımızın sadece değil, aynı zamanda eşitlik ve özgürlük mücadelesinin de temel taşını oluşturmuştur. Yolumuzun tarihi, Ana Fatma’nın, Kadıncık Ana’nın ve Bacıyan-ı Rum’un öncülüğüyle dantel gibi örülmüştür. Bugün ise Alevi kadınların inanç ve toplumsal hayatta yaşadığı eşitsizlikler, bu özden kopuşun somut göstergesidir.
Avrupa’da Cadılar, Yolumuzda Eşitlik
Rönesans öncesi Avrupa’da kadınlar “cadı” olarak yakılırken, Alevi yolunun öğreti ve Hünkâr’ın sözleri bu karanlığa karşı bir ışık olmuştur. Hünkâr o çağlarda “Aslanın dişisi erkeği yoktur” diyerek kadın–erkek eşitliğini vurgulamış, yolun özünde kadının erkeğin gölgesinde olmadığını belirtmiştir. Bizim öğretimizde kadın, yolun özünde merkezi bir rol oynar; karar verendir, öncüdür, liderdir. Bu ilke, bugün bizler için hâlâ kadın mücadelesinin temel referansıdır.
İnançta Görünmezleştirilen Kadın
Ne var ki günümüzde pratikte durum farklıdır:
-Cemlerde kadın ve erkek yan yana otursa da, karar alma süreçleri çoğunlukla erkeklerin elindedir.
-Dedelik makamı, tarihsel süreçte erkeklere özgülenmiş; kadınlara “analık” gibi sınırlı roller biçilmiştir.
-Alevi kurumlarında kadın temsil oranı düşük ve kadınların sözü çoğu zaman sembolik düzeyde kalmaktadır.
-Kadınların yol içinde aktifleşmesini engelleyen toplum baskısı, kadınların öz gücünü günümüzde kırmaktadır.
Sergilenen bu tablo, sadece kültürel olmayıp, aynı zamanda politik bir sorun olmuştur. Yolumuz, kadın–erkek eşitliğini “Yolumuzda kadın ve erkek eşittir; biri diğerinin tamamlayıcısı değil, her biri kendi özgün varlığı ve öz gücüyle yolun özüdür” buyurmuşken, kadınların inanç alanında ikincilleştirilmesi, yolun özüne ihanet anlamına gelmektedir.
Çürümenin Kaynağı: Yolun Değerlerinden Kopuş
Alevi kurumlarında yolun özünden uzaklaşılması, çürümenin temel nedenidir. Kadının ikincilleştirilmesi, liyakat yerine çıkar ilişkilerinin öne çıkması ve inanç değerlerinin örgütlerde geri plana itilmesi, toplumsal çürümenin kapısını aralamaktadır.
Alevi Hukuku, rızalık, eşitlik, adalet ve hakikat ilkelerini kapsar. Bu hukuk kadın ve erkeği eşit görür; yetkiyi ve sorumluluğu liyakat esasına göre dağıtır. Ancak bizler yolun bu öz hukukunu örgütlerde hâkim kılmadıkça, çürümenin önünü almak mümkün değildir. Yolumuza uymak yerine yolu kendimize uydurmak, sadece kadınları değil, bütün toplumu köreltir.
Kadınıyla Erkeğiyle Yolun Canı Olmak
Alevilik’te kadın ve erkek birlikte “can”dır. Kadınıyla erkeğiyle birlikte Alevi hukukunu örgütlerde hâkim kılmak, gerçek dönüşümün ön koşuludur. Kadınlar karar mekanizmalarında eşit temsil edilmeden, inanç önderliği kadınlara da açılmadan, kurumlarda rızalık ve eşitlik sağlanamaz.
Kurtuluş Kadının Ellerindedir
Çözüm, erkeklerin vereceği izinlerde değil; kadınların kendi iradeleriyle haklarını talep etmesindedir. Kadın, Hakk’ın verdiği hakla yolun merkezine dönmeli, erkeğiyle birlikte toplumu yeniden inşa etmelidir.
Gerçek kurtuluş, kadın–erkek eşitliğinin her alanda yaşatılmasıyla mümkündür. Bu kurtuluş, başkalarının lütfuyla değil; kadınların kendi elleriyle olacaktır.
Hünkâr’ın sözüyle bitirelim:
“Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde.”
Bunu hakikate dönüştürmek, kadın–erkek yan yana, can cana mücadeleyi büyütmek ve Alevi hukukunu örgütlerde hâkim kılmakla mümkündür. Çünkü biliyoruz: Kurtuluş kadının ellerindedir. Ve o kurtuluş, kadınıyla erkeğiyle birlikte Alevi yolunun özüne dönmekten geçer.