Her bölgenin siyasi yapısı, hukuki çerçevesi ve sosyal dinamikleri bu sorunların farklı şekillerde ele alınmasına neden olmaktadır. Rojava’da devrimci yasalar kadın ve çocuk haklarını savunurken, İran’da dini ve devlet yasaları bu hakların kısıtlanmasına yol açmaktadır. Türkiye’de yasal çerçeve var olsa da uygulamadaki eksiklikler, iktidarın yasaların tersine geliştirdikleri söylem ve politikalar bugün kadın kırımı boyutuna ulaşmıştır. Güney Kürdistan’da ise aşiret/aile yapısı ve gelenekler, kadına ve çocuklara yönelik şiddetin artmasında ve bu şiddeti önleyici politikalar üretilememesinde önemli bir rol oynamaktadır
Kürdistan’dan bahsederken “dört parça Kürdistan” diyoruz hep. Bahsettiğimiz toprak bütünlüğünün olmayışı değil sadece, elbette bir uygarlığın parçalanması, bir halkın parçalanmasıdır asıl vurgulanmak istenen. Dört farklı ulus-devlet içine sıkıştırılmış bir halk. Her bir devletin öne çıkardığı tek bir ulus ve diğer tüm halk ve inançların yok sayıldığı bir düzen. Farklı yönetim biçimleri, farklı kültürel değerler, farklı toplumsal kodlar içine sıkıştırılmış ve türlü asimilasyon politikalarına, savaş politikalarına hedef olmuş bir halk Kürtler. Onlarca katliamın, onlarca savaşın, yıkımın, kimyasal silahın hedefi olmuş. Bu yazıda, Kürdistan’ın parçalanmasından kadınların nasıl etkilendiğini, nasıl değişimler geçirdiğini, hangi şiddet türlerine maruz kaldığını ve direniş biçimleri açısından farklılıkları ve ortaklaşma zeminini konuşacağız.
Dört parçada da kadına karşı şiddet ve çocuk istismarı sorunu; geleneksel ataerkil yapılar, devlet politikaları ve yetersiz hukuk sistemi nedeniyle ciddi bir problem olarak varlığını sürdürmektedir. Savaş ve çatışma ortamı, bu vakaları daha da artırmakta ve kadınlar ile çocukları savunmasız bırakmaktadır.
Her bölgenin siyasi yapısı, hukuki çerçevesi ve sosyal dinamikleri bu sorunların farklı şekillerde ele alınmasına neden olmaktadır. Rojava’da devrimci yasalar kadın ve çocuk haklarını savunurken, İran’da dini ve devlet yasaları bu hakların kısıtlanmasına yol açmaktadır. Türkiye’de yasal çerçeve var olsa da uygulamadaki eksiklikler, iktidarın yasaların tersine geliştirdikleri söylem ve politikalar bugün kadın kırımı boyutuna ulaşmıştır. Güney Kürdistan’da ise aşiret/aile yapısı ve gelenekler, kadına ve çocuklara yönelik şiddetin artmasında ve bu şiddeti önleyici politikalar üretilememesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Kürdistan’da süregelen çatışmalar, milyonlarca insanın zorla yerinden edilmesine neden olmuş, kadınlar ve çocuklar bu süreçte en kırılgan gruplar arasında yer almıştır. Özellikle IŞİD’in saldırıları sırasında yerinden edilen binlerce Ezidî Kürt ve diğer etnik gruplar, mülteci kamplarına sığınmak zorunda kalmış, bu süreçte kadınlar göç yollarında ve kamplarda cinsel şiddet, taciz ve fiziksel istismarla karşılaşmıştır. Kamplarda, güvenlik eksiklikleri ve kalabalık yaşam koşulları, kadınlar için sürekli bir tehdit oluşturmuştur.
Mülteci kamplarında yaşayan kadınlar, çoğu zaman temel ihtiyaçlarına ulaşmakta zorluk çekerken, toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle cinsel istismar ve ev içi şiddet olaylarıyla yüz yüze kalmaktadırlar. Bu kamplarda fiziksel ve psikolojik güvenliğin sağlanamaması, kadınların var olan travmalarını daha da derinleştirmekte ve sosyal hayata geri dönüşlerini zorlaştırmaktadır. Irak’taki bazı kamplarda, özellikle Ezidî kadınlar, cinsel şiddetin izlerini taşımaya devam ederken, yerel ve uluslararası çabalar bu sorunları çözmekte yetersiz kalmaktadır.
Erken yaşta zorla evlendirilme, Kürt toplumunun çeşitli bölgelerinde kadınların karşılaştığı önemli sorunlardan biridir. Bu durum, savaş ve yerinden edilme süreçlerinde daha da artmış, özellikle mülteci kamplarında kadınlar erken yaşta evliliklere zorlanmıştır. Güney Kürdistan’da, savaşın getirdiği yoksulluk ve sosyal kaos, aileleri kız çocuklarını ekonomik sıkıntılar nedeniyle zorla evlendirmeye itmiştir. Irak hükümeti, bu sorunu çözmek için çeşitli yasalar çıkarmaya çalışsa da kız çocuklarının evlenme yaşının düşürülmesine yönelik yasa tasarısı geniş çapta tepki almıştır. Kadın hakları savunucuları, bu yasa tasarısının kabul edilmesinin, kız çocuklarını daha büyük risk altına sokacağını ve şiddeti artıracağını savunmaktadır.
Güney Kürdistan’da kadın haklarına yönelik hukuki düzenlemeler yapılmaya çalışılsa da mevcut ataerkil yapı ve geleneksel baskılar bu reformların etkili bir şekilde uygulanmasını engellemektedir. Bununla birlikte, bölgedeki kadın aktivistlerin ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları, bu mücadelede umut verici adımların atılmasını sağlamaktadır.
Bugün seçimlere katılan kadınlar, parlamentoda yer almayı hedefliyor ve mücadelelerini sürdürüyor. Ve Güneyli kadınların talepleri şunlar: “Bu seçimde toprağını satanlara karşı duruş sergilenmelidir. Kadınların acıları ve kayıpları göz önünde bulundurulmalı ve cinayet, şiddet ve işsizlik sorunlarına yönelik projeler geliştirilmelidir. Mücadele ve kadın özgürlüğü için güçlü bir duruş sergilenmelidir.”
Bu seçimler kadınlar açısından çok önem taşıyor Kürdistan’ın işgal ve soykırım kıskacından çıkması, demokratik, kadın özgürlükçü bir sistemin geliştirilmesi bakımından çok önemli olacaktır.
Kürdistan’da kadına karşı şiddet; savaş, zorla yerinden edilme ve ataerkil baskılarla derinleşen bir sorundur. Ancak kadınların direnişi, bu şiddete karşı toplumsal dönüşüm için umut vadetmektedir. Kadınların yaşadıkları zorluklar ve verdikleri mücadele, Kürdistan’ın dört parçasında toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin merkezinde yer almaktadır. Bu mücadele, sadece Kürt kadınlarının değil, dünya genelinde tüm kadınların özgürlük ve adalet arayışlarının bir parçasıdır.
Kadınların özgürlüğü, toplumun özgürlüğüyle eşdeğerdir ve bu bağlamda cinsel şiddet, erken yaşta zorla evlendirilme ve savaşın getirdiği tüm travmalara karşı verilecek mücadele, daha adil bir dünyanın inşasında hayati bir önem taşımaktadır.
Diğer Kürdistan bölgelerinde de benzer şiddet vakaları bulunuyor, ancak her bölgenin siyasi yapısı ve yasal durumu, bu sorunların nasıl ele alındığını etkiliyor. Örneğin, Rojhilat’ta muhafazakâr dini yasalar ve İran devletinin baskısı, şiddeti artırıyor ve aktivistlerin bu sorunlara çözüm arayışını engelliyor. Türkiye Kürdistanı’nda ise Kürt hareketlerine yönelik devlet baskısı ve ataerkil normlar, aile içi şiddet ve kadın cinayetlerinin artmasına neden oluyor. Buna rağmen, Kürt kadınlar barış ve cinsiyet eşitliği mücadelesini önde götürmeye devam ediyorlar.
Kadınların Kürdistan’daki durumu, karşılaştıkları zorluklara rağmen kesinlikle yalnızca şiddet, savaş ve zorbalıkla sınırlı değildir. Kürt kadınların mücadelesi, bu zorluklara karşı direniş ve toplumsal dönüşüm için verdikleri savaşla da tanımlanır. Kürt kadınlar, yalnızca dört parçaya bölünmüş Kürdistan’da değil, dünyanın dört bir yanında özgürlük, eşitlik ve toplumsal haklar için ayağa kalkmıştır.
Her bir parçada kadınların kendi içinde farklı zorluklarla baş ettiği doğrudur. Güney Kürdistan’da ataerkil yapılar ve siyasi partilerin politikaları ile mücadele edilirken, Rojava’da kadınlar bir devrim yaratarak toplumsal değişime bizzat öncülük etmektedir. Şiddet, savaş ve cinsel istismara karşı verdikleri mücadele, Kürt kadınların kararlılığını ve örgütlenme gücünü ortaya koyuyor. Kürt Kadın Hareketi, tüm toplumun özgürlüğü ve adaleti için bir örnek teşkil etmektedir.
Sadece mağduriyetlerden değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümü sağlayan özsavunma hareketlerinden, kadın kooperatiflerinden, politik temsilden ve barış için verdikleri mücadeleden de bahsetmek gerekir. Bu mücadele, sadece Kürdistan’da değil, dünya genelinde ses getirmekte ve diğer kadın hareketlerine ilham kaynağı olmaktadır.
Kadınlar olarak zorluklarla sınanıyoruz ama aynı zamanda bu zorluklara karşı mücadele ederken değişim de yaratıyoruz. Bu direnişin sadece bir mağduriyet hikâyesi değil, aynı zamanda özgürlük, onur ve adalet mücadelesi olduğunu unutmamak gerekir.