Komşu ülke de ya da başka ülkelerde durum böyleyken Türkiye’de aynaya yansıyanlar farklı mı? Elbette değil! İran’da erkek adaletin katlettiği Reyhaneh var Türkiye’de ise Nevin Yıldırım var. Nevin’in sonu Reyhaneh’le aynı olmasa da Reyhaneh’in mektubunda yazdığı gibi Nevin idam edilmedi ama onu da cezaevine gömerek cezalandırdılar
Adalet kavramının Plato'daki karşılığı; kişinin kendine ait olana sahip olması ve kendine ait olanı yapmasıdır. Peki adaletin olmadığı, cezasızlığın olduğu bir yerde bir kadının kendine ait olanı savunmasının yolu ne olabilir? Adalet ne şekilde ve nasıl tahsis edilir? Tabi ki “özsavunma” ile.
Eğer ki hakkınızı gasp eden bir dünyada hakkınızı savunacak bir adalet sistemi yoksa her birey kendi adalet düzenini yaratır. Medeni Kanun’un değiştirilmesinin ya da alt okumasıyla tümden feshinin konuşulduğu, halihazırda kadını koruyan 6284’ün de İstanbul Sözleşmesi gibi kaldırılmasının planlandığı, tüm hakların gasp edildiği, erkek zihniyetli bir kanun düzenlemesi ile korunduklarının iddia edildiği bu süreçte kendi adaletini arayan hatta yaratan iki kadından bahsedeceğim; Reyhaneh Jabbari ve Nevin Yıldırım’dan.
Reyhaneh, gittiği bir iş görüşmesinde eski istihbaratçı Murteza Abdulali Serbendi’yi öldürmekten önce tutuklandı sonra idam edildi. Jabbari, Serbendi’nin kendisine tecavüz etmeye çalıştığını ve bu yüzden yaraladığını söyledi. Başlı başına nefsi müdafaaya giren bir dosya olmasına rağmen İran yasaları Reyhaneh’i suçlu buldu ve uluslararası hukuğa ve çağrılara kulak asmadan Reyhaneh’i idam etti. Dosya uluslararası kurumlar tarafında incelendiğinde Reyhaneh’in öldürmeyi amaçlamadığını, onun tarafından yapılan eylemin öldürmeye yol açmayacağı söylenip bir süre karar bekletilse de idam gerçekleşti. Durum tam tersi olsaydı yani Reyhaneh, Serbendi’yi öldüremeyip tecavüze uğrasaydı acaba yasalar bu katı olur muydu, bilinmez. Ama tecavüz mağduru olarak toplumsal yargının baskısı altında yine yaşayamayacak durumda olacaktı.
Dünyanın birçok yerinde kadınlar kapana kısılmış gibi hissediyor. Çünkü aile de toplum da hatta yargı alanında bile korunmuyor. Ülkesinde bir iş görüşmesine dahi kadınlar korkarak, güvende hissetmeden gidiyor. Reyhaneh annesine yazdığı son mektupta haklı olmasına rağmen kendisine yaşatılan tüm bu durumlardan dolayı o gece ölmeyi tercih ettiği bile dile getiriyor. Çünkü kadın olarak biliyor ki yaşasa ve idam edilmese dahi özgürlüğe ulaştı an yakasında her daim o gecenin yükünü taşıyarak yaşamına devan edecekti. Bu kaygısını ise şu sözlere anlatmaya çalıştı;
“O uğursuz gecede ölmeliydim. Bedenim şehrin bir köşesine atılmalı ve birkaç gün sonra polis beni teşhis etmen için seni tecavüze uğradığımı da orada öğreneceğin adli tıp doktorunun ofisine götürmeliydi. Biz onların gücü ve servetine sahip olmadığımız için, katilim asla bulunamayacaktı. Hayatına utanç ve ızdırapla devam edecek, birkaç yıl sonra da bu ızdırap seni öldürecekti. Her nasılsa bu lanetlenmiş hikâye değişti. Bedenim bir köşeye atılmadı, ama Evin Hapishanesi ve onun tek kişilik hücresine gömüldü, şimdi de mezarlığa benzeyen Şehr-e Ray Hapishanesi’ne. Ama kaderim buymuş, şikâyet etme. Sen benden iyi bilirsin ki ölüm yaşamın sonu değildir.”*
Reyhaneh’in bıraktığı yerde elbette adalet tecilli etmedi. İran İslam Cumhuriyeti erkek adaleti ile kadınları yok saymaya, katletmeye, cezasızlığa devam etti. Geçtiğimiz yıl Jîna Êmînî başörtüsünü düzgün takmadığı için ahlak polisleri tarafından katledildi. Yıllardır katledilen, cezalandırılan halk Jîna’nın cenazesinde yankılanan ‘Jin jiyan azadî’ sloganını kendine rehber edinip hükümetin baskılarını protesto etmeye başladılar. Bir kadının katliamı özünde kadınların olsa da tüm halkın ayaklanmasına ve diktatörlük rejimine karşı durmasını sağladı. Çünkü iktidar halkı gözetmiyorsa özsavunmanın hak olduğunun farkına vardılar ve İran’daki tüm halklar kendi adaletini aramaya başladı. Bu bir yıl içinde binlerce insan eylemlerde yaralandı, katledildi, tutuklandı, emniyet ya da cezaevinde taciz ve tecavüze maruz kaldı, idam edildi ama vazgeçmedi.
Komşu ülke de ya da başka ülkelerde durum böyleyken Türkiye’de aynaya yansıyanlar farklı mı? Elbette değil! İran’da erkek adaletin katlettiği Reyhaneh var Türkiye’de ise Nevin Yıldırım var. Nevin’in sonu Reyhaneh’le aynı olmasa da Reyhaneh’in mektubunda yazdığı gibi Nevin idam edilmedi ama onu da cezaevine gömerek cezalandırdılar.
Nevin tehditle, silah zoruyla sistematik olarak tecavüz uğrayan ve tecavüzcüsü Nurettin Gider’e karşı özsavunma gerçekleştirdiği için yıllardır cezaevinde olan bir kadın. Olayın detayları manipüle edilerek medyaya sunuldu. Aslında bunun tecavüz olmadığı yasak aşk olduğuna dair söylemler bile geliştirildi zaten toplum erkek temelli olunca kadının yaptığına ‘doğru olanı yapmış’ denilmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Köylü bile bu sistematik tecavüz durumundan habersiz değildi. Nevin son eylemini köy halkının ağzını kapatmak için yaptığını söylemesi bunun en açık kanıtıdır. Kadının yıllarca mağdur olmasına göz yuman hatta bunu dedikodu malzemesi yapan köy halkı Nevin’i korumak yerine bunu gizli gizli konuşmayı yeğlemiştir. Çünkü erkek dövse kadın haksız olduğu içindir, tecavüz veya taciz etse kuyruk salladığı içindir, katletse namusunu temizlediği içindir. Yani tüm için’ler, ama’lar bile erkeğin tekeline sunulmuştur. Nevin toplumun ve yargının tüm ihtimallerini bir köşeye bırakıp kendi özsavunmasını gerçekleştiren ve adaletini yaratan kadın. Çünkü Nevin bunu yapmasaydı yüksek ihtimal bu tacizler ve tecavüzler Nurettin Gider dışında diğer köy erkekleri tarafından da başlayacaktı. Susmaya devam edip hakkını yasal yoldan arasaydı ‘rızası’ var denilerek suçlu bulunacaktı. Bu iftiralar, dedikodular artarak devam etseydi Nevin cezaevine girer girmez boşanan ve tek bir yararı olmayan eski evli olduğu erkek ise “namusumu temizledim” diye öldürecekti ve Nevin’de ödül gibi cezalarla yargılanan erkeklerden birinin kurbanı olacaktı.
Nevin’in yargılaması hâlâ sürüyor. Çünkü adalet neden o son eylemi gerçekleştirdiğini soruyor ve bu durumun kabul edilemez olduğunu dile getiriyor. Peki, Nevin’e bir kez dahi bu eylemin nedeni samimiyetle soruldu mu? Sanmıyorum! Nevin yargılanmadan önce tecavüzcüsünden hamile kalıyor ve aldırmak istiyor. Çünkü o bebeğin her anının tecavüzü hatırlatacağını söylüyor. Babasının onayı olmadan alınamayacağı için kürtaj olamıyor ve doğuruyor. Çocuğunun bakımını sağlaması için devlete verdi. Mahkeme heyeti Nevin’i bundan bile yargıladı. Oysa bir aile olarak çocuk dünyaya getirmenin kararı bile zorken bir kadının tecavüz çocuğunu kabul etmemesini yargılama konusu yaptılar. Mahkeme heyetinin Nevin’i haklı bulmak gibi bir niyeti yoktu o da bunu öngörebildiği için kendi adaletini yarattı. Kimse katil olmak istemez bu isimle anılmak istemez. Yıllar sonra yazdığı mektupta bu durumu aynen şu cümlelerle anlatıyor;
“Bir insan kelebeğin kanadı kırılsa üzülmez mi? Üzülür. Sormazlar mı insana bu adam ne yaptı da bu kadın bunu ona reva gördü? Ben böyle olsun istemezdim, isteyerek olan bir durum değildi. Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı.Duruşma salonlarında üç hâkim ve bir psikolog bulunmakta. Nevin duruşmada güldü diye bakılacağına, Nevin’in bir sorunu mu var? Travması mı var, ona niye bakılmıyor? Ağlamak yerine güldüm diye iyi hal indirimi yapılmaması, olamaz! Haksızlık. En azından haksız tahrik ya da iyi hal indirimi uygulansaydı. Ben öldürülseydim erkeğe hepsi uygulanırdı. Bir kadın bir erkeği öldürdüğü için mi uygulanmadı. Kadınların bu ülkede yaşamaya hakkı yok mu?”**
Kadınların ölümünden tek takım elbise ile sıyrılan erkeklere karşı yıllarca cezaevinde kalan kadınlar var ve dünyanın her yerinde bu durum geçerli. Çünkü aklayanda, yargılayanda erkek aklı ile karar veriyor. Tüm bu cezasızlığa rağmen kadınlar kız kardeşlerinin de gücü ve inancıyla haksızlığa karşı duruyor. Gerçek adalet gelene kadar tüm kadınlar kendi adaletini yaratacak ve özsavunmasını kuracak.
*https://www.diken.com.tr/annneye-son-mektup-icime-sevgisini-ektigin-bu-ulke-beni-hicbir-zaman-istemedi/
**https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/271460-nevin-yildirim-benim-ne-yasadigimizi-kimse-bilmez