Tabii ki hayır hatta darbe sonrası sokağa çıkmayı ilk başaranlardı. Birçok kadın direndi, en bariz örneklerden birisi hala hapiste tutulan sevgili Gülten Kışanak. 12 Eylül’de hapishaneden çıktıktan sonra mücadeleye devam ederek birçok genç kadına idol oldu, örnek oldu, rol model oldu. Onun gibi birçok Kürt kadın halen mücadele etmeye devam ediyor
“Büyü de baban sana
Büyü de,
Acılar alacak
Büyü de baban sana
Büyü de,
Yokluklar alacak
Büyü de baban sana
Baskılar işkenceler alacak
Kelepçeler,
Gözaltılar zindanlar alacak
Büyü de,
Büyüyüp on yedine geldiğinde
Büyü de baban sana
İdamlar alacak”
Gülten Akın
12 Eylül faşist darbesinin üzerinden 43 yıl geçti. Zaman ne hızlı akıyor, acıları zihnimizde hâlâ dip diri duruyor.12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen yaşadıklarımız daha yeniymiş gibi geliyor, travması derin. Yaşadıklarımız, tanıklıklarımız ağır, unutulması imkânsız bir zamandı.
Fakat baştan söylemeliyim ki, bunu yapanları yani darbecileri affetmek imkânsız en azından benim için böyle…
Neden 12 Eylül oldu? Sadece toplumsal sol, sosyalist muhalefeti dizayn etmek için mi? Yoksa hedef yeni rejimi yani faşist diktatörlüğün inşası mıydı? O dönemde Latin Amerika ülkelerinde Şili’deki darbe ve diğer örnekler yeni bir rejimin hayata geçirilmesi için ABD destekli olduğunu gösteriyor. Türkiye’de güçlenen sol hareket egemen güçleri rahatsız ediyordu. Aslında bugünün temelleri atılıyordu, Türk- İslamcı olan bir coğrafya daha ileriye taşınıyordu. Yeni Türkiye yani bu günkü AKP Türkiye’si.
O dönemler yükselen toplumsal muhalefet, sınıf mücadelesi verdi, emekçilerin sendikal sürece katılımı için mücadele etti. Faşizme karşı mücadele, hak ve özgürlük mücadelesi verdi. Sosyalizm, adalet için bedeller ödedi. Peki ama neden bir darbeyle her şey savruldu, her şey bu kadar mı pamuk ipliğine bağlıydı? Türkiye Solu’nun bu durumu sorgulaması gerekiyor.
Bu topraklarda birçok genç insan toprağa düştü, idam edildiler, işkence kurumsallaştı. Hepimiz o günün sabahı Hasan Mutlucan’ın “kahramanlık türküleriyle” uyandık. Hemen sonrasında tutuklamalar, işkenceler, idamlar başladı. Mesela, Kenan Evren “Asmayıp ta besleyelim mi” demişti. Tümüyle ülkede düşünce, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve diğer tüm haklar elimizden alındı. Toplum bir bütün abluka altındaydı, işkence artık sıradandı. Kimse ses çıkaramaz haldeydi. Ülkeyi her şekilde 100 yıl geriye attılar, devrimci mücadele geriledi.
Peki kadınlar neredeydi? Mücadelede her daim varlardı fakat yine görünmeyenlerdi, kadınlar her zaman emek kısmındaydılar. Fakat 12 Eylül onları da unutmamıştı. 12 Eylül kadınlar için daha ağırdı, tacizlerden, tecavüz ve işkencelerden geçirildiler. Bu kadar aktif olmayan kadınlar ise içe kapanıp mutfaktan çıkmamayı tercih ettiler.
Kadınlar bir şeye inandıklarında o ışığın peşine düşerler, pes etmezler ve askeri rejime cezaevlerinde en çok itiraz eden, kafa tutanlar yine kadınlardı.
Kadınlar Mamak’ta, Diyarbakır’da, Metris’te direndiler, mücadele ettiler ve yaşadıklarıyla baş etmeye çalıştılar. Tabii yalnız kadınlar değildi aileleri, sevdikleri, çocukları, nişanlıları, toplum bütünüyle süreçten etkilendi. Peki kadınlar mücadeleyi bıraktılar mı?
Tabii ki hayır hatta darbe sonrası sokağa çıkmayı ilk başaranlardı. Birçok kadın direndi, en bariz örneklerden birisi hala hapiste tutulan sevgili Gülten Kışanak. 12 Eylül’de hapishaneden çıktıktan sonra mücadeleye devam ederek birçok genç kadına idol oldu, örnek oldu, rol model oldu. Onun gibi birçok Kürt kadın halen mücadele etmeye devam ediyor. Ve sistem Gülten’in kadın mücadelesine, Kürt halkının özgürlüğü için verdiği mücadeleye tahammül edemedi. Şu anda da hapishanede rehine olarak tutuluyor. Hiçbir zaman egemenin karşısında diz çökmeyen Gülten Kışanak.
Darbe öncesi biz kadınlar şöyle düşünüyorduk, ya da bir çoğumuz ‘Sosyalizm gelecek hepimiz özgürleşeceğiz’ tabii kadınlarda özgürleşecek, bulunduğumuz, mücadele ettiğimiz örgütlerde kadın meselesi gündemleştiğinde “Mücadeleyi bölmeyin kadın-erkek nedir öyle şey mi olur, tüm sorunlarımız devrim olduğunda çözülecek” diye konuşulurdu. Başucu kitabımızda August Babel’in “Kadın ve Sosyalizm “kitabıydı.
1980 askeri darbesi sonrası kadınlar sokağa çıkmaya devam etti. Özgürlük mücadelesinin gerekli, olmazsa olmaz olduğunu deneyimlediler, sokağa çıkmayı ilk başaranlar oldular. Bu kadın oluşumu eğitimli, sol, sosyalist ama aynı zamanda sadece kadın mücadelesinin yeni feminist paradigmayı hedefine almıştı.
1980 sonrası kadınlara yeni bir kapı açılmıştı, bu kapıyı kadınlar kendi mücadeleleri ve acılarıyla, şiddetle mücadele ederek açmışlardı. Bu uzun, yorucu ama aynı zamanda özgürlük arayışı, halen güçlü bir şekilde devam ediyor.
Eşit özgür bir ülke nasıl kurulur? Kadına dönük emek sömürüsü nasıl son bulur? Erkek egemen iktidar nasıl kadın özgürlükçü bir paradigmaya dönüştürülür? Kadın katliamlarına karşı kadın dayanışması nasıl gerçekleştirilir? Yoksulun yoksulu olan kadınlar yoksullukla nasıl mücadele edip örgütlenecekler? Bu ülkede yaşayan farklı etnik kökenden, farklı inançlardan kadınlar olarak nasıl bir araya gelip kadın özgürlük mücadelesini daha ileriye götüreceğiz? Türk kadınlar, Kürt kadınları anlayabilip empati kuracaklar mı? Sünni kadınlar bu ülkede yaşayan Alevi kadınları anlayabilecek mi? Kadınlık ortak paydası bize ne gösteriyor? Birbirimizi ötekileştirmeden, acılarımızdan damıttığımız mücadele azmimiz her geçen gün evrenselleşerek “Jin jiyan azadî” oluyor. Tarih bize her kötülüğün karşısında iyiliğin insanları sarıp sarmaladığını gösteriyor.
O günden bu yana Kürt halkının faşizme karşı mücadelesi daha da büyüyerek bugünlere kadar geldi. Bugün Kürt kadınları Ortadoğu’da kadın mücadelesine öncülük etmeye ve darbeleri boşa çıkarmaya devam ediyorlar.
Son söz, gençlerin 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi öncesi ve sonrası neler yaşandı? Ne oldu? Bilinmesi için kadınlar kitaplar yazdılar, yaşadıklarını anlattılar bunları okuyup ilerki mücadeleler için dersler çıkarmaları çok önemli. Çünkü ben çocuklarıma anlattığımda onlara masal gibi geliyor. İşte bu da bize düşen hikâye de buydu…
Geçmişle yüzleşmeden demokratik, özgür bir gelecek kurulamaz.
*Bu yazı Jina Mahsa Amini anısınadır.