Kadınlar bu hakikat arayışının öncüleri, direnenleri ve aynı zamanda kaybedilenleri oldu maalesef. Kaybedilen kadınlar 90’lı yıllarda bir sistematiğin içinde kaybedildiler ve faili meçhul bırakıldılar. Akıbeti bilinmeyen onca insanın arasında kadınların sayısı da oldukça fazla
Yerleşik yaşama geçilmesiyle beraber insan yaşamında, sosyolojisinde büyük değişimler meydana geldi. Bu sürecin başlangıcını en iyi Sümerlerle birlikte ya da Gılgamış'ta okuyabiliyoruz. Bizi ilgilendiren en önemli yanlarından biri kuşkusuz toplumsal cinsiyet rolleri ve kadınlara biçilen toplumsal roller. Giriş tarihsel olarak çok eski zamanlardan oldu ama kadınların maruz kaldığı birçok şeyin (şiddet, ötekileştirme, ikincilleştirme, nesne, meta) tohumu tam da o zamanlar hiyerarşi ve tahakkümün ortaya çıkmasıyla atıldı elbette. Özellikle de şiddet, kadının hayatına tam da bu argümanların oluşmasıyla beraber girdi.
Kadına yönelik şiddet tarihsel ve köklü bir geçmişe sahip. Günümüze kadar süregelmiş kronikleşmiş çok ciddi bir sorun. Artık birçok boyutu var ve çeşitlenmiş birçok şiddet türüyle mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik, dijital şiddet siyasal ve sosyal alanlarda farklı biçimleriyle karşımıza çıkıyor. Örneğin 90’lı yıllarda ülkenin içinde bulunduğu siyasal atmosferde Kürt kadınlar bu şiddet biçimlerinden birçoğuna maruz bırakıldı. Hem mağdur hem de mağdur yakını olarak şiddetin hem öznesi hem nesnesi haline getirildi.
90’lı yıllardan bahsederken elbette en çok aklımıza gelen, hala mücadelesi sürdürülen -akıbeti bilinmeyen- binlerce insanın adalet arayışı var. Geçtiğimiz haftalarda da dergimize konu ettiğim Cumartesi Anneleri bunun en güncel örneği. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinin kapsamı sadece annelerin arayışı ile sınırlı kalmadı, büyüdü ve bu hakikat arayışı cumartesi insanlarına dönüştü. Kadınlar bu hakikat arayışının öncüleri, direnenleri ve aynı zamanda kaybedilenleri oldu maalesef. Kaybedilen kadınlar 90’lı yıllarda bir sistematiğin içinde kaybedildiler ve faili meçhul bırakıldılar. Akıbeti bilinmeyen onca insanın arasında kadınların sayısı da oldukça fazla. Bu hassas konunun elbette bir cinsiyet ayrımı yoktur. Fakat yine de kaybedilen kadınları anmak ve bilmek açısından da bazı vurguların önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle son günlerde sık sık dile getirilen Hizbullah'ın 90’lı yıllarda birçok insanı ve özellikle kadını katlettiğinin de altını çizmiş olalım.
Bu vesileyle gözaltında kaybedilen, faili meçhul cinayete kurban giden ve hala akıbeti bilinmeyen kadınları buradan bir kez daha hatırlatmak isterim;
- 1991 yılında Cizre'de gözaltına alındıktan 18 yıl sonra yol yapım çalışması sırasında kemikleri bulunan Makbule Ökden
- 17 Şubat 1992 tarihinde Nusaybin’de korucu olmaları için yapılan baskıları protesto etmek isteyen halka askerlerce açılan ateş sonucu yaşamını yitiren Bedriye Gümüş
- 27 Temmuz 1992 tarihinde Dersim'de gözaltına alındıktan 8 gün sonra işkenceden tanınmaz halde ki bedeni Elazığ Karşıyaka Kartepe'de 14 Ağustos 1992 tarihinde gömülü bulunan, Ayten Öztürk
- Mardin/Derik'te 2 kişi ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Rıdda Yavuz
- Eylül 1993 tarihinde Hizbullah tarafından Nusaybin ilçesinin Selahaddin Eyyubi Mahallesi'nde başına çuval geçirilerek kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Sedika Dal
- 24 Aralık 1993 tarihinde Bitlis Tatvan Wanik köyündeki evlerinden kardeşi Ramazan ile birlikte askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hamide Şarlı
- 24 Eylül 1994 tarihinde Dersim Mirik'te köye yapılan askeri operasyon sonrası kendilerinden bir daha haber alınamayan Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve onun 3 yaşındaki kızı Dilek Serin
- 05 Ekim 1994 tarihinde İstanbul'da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Lütfiye Kaçar
- 17 Ekim 1994 tarihinde Muş'un Hasköy ilçesine bağlı Ortaç köyünde hayvanlarını sağmak için gittikleri yaylada askeri bir operasyonun ortasında kalan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan Gülnaz Tatu ve Kadriye Tatu
- 24 Ocak 1995 tarihinde Ankara'da gözaltına alınan, işkence görmüş bedeni 76 gün sonra Kırıkkale Kimsesizler Mezarlığı'nda "kimliği meçhul kişi" olarak gömülü bulunan Ayşenur Şimşek
- Mayıs 1995 tarihinde Diyarbakır Bismil'de gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hatice Şimşek
- 07 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır Bağlar'da bulunan bir eve Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı sivil polisler tarafından yapılan baskında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Şükran Daş
- 28 Kasım 1996 tarihinde Diyarbakır'da eşi Mahmut ile birlikte gözaltına alınan ve 2 yıl sonra kimsesiz olarak defnedildiği Cizre Asri Mezarlığı'na "kimliği meçhul kişi" olarak gömüldüğü anlaşılan ancak mezarına hala ulaşılamayan Fahriye Mordeniz
- 26 Eylül 1997 tarihinde Kulp-Diyarbakır yolunda otomobilleri durdurularak eşi Orhan ile birlikte ‘Beyaz Toros’ ile kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Zozan Eren
- 31 Mart 1998 tarihinde İzmir Çeşme Alaçatı'da 3 arkadaş ile birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Neslihan Uslu
- 16 Temmuz 1998 gecesi derin devlet bağlantılı Hizbullah tarafından Mersin'de kaçırılan, 21 Ocak 2000 tarihinde işkence edildikten sonra Konya Meram'daki bir villanın bodrumunda cansız bedenine ulaşılan Konca Kuriş… [i] ve daha nicesi…
Son not; Nitekim hala devam eden kadın cinayetlerinin ve hala akıbeti bilinmeyen öldürülmüş kadınlar var bu ülkede. Bunun en somut örneklerinden biri de Gülistan Doku. Hala akıbeti bilinmiyor.