Katil neden bu kadar rahat? Asırlık bir soru… Deniz Poyraz davasında dile gelen ve salt bir soru olmanın ötesinde bir sorgulama, bir isyanın dışa vurumu… Aslında "katil" asırlardır öyle rahat ki…
Katil neden bu kadar rahat? Asırlık bir soru… Deniz Poyraz davasında dile gelen ve salt bir soru olmanın ötesinde bir sorgulama, bir isyanın dışa vurumu… Aslında "katil" asırlardır öyle rahat ki…
Birkaç gün önce, devletin Roboski katliamını üzerinden 20 saat geçtikten sonra operasyon kazası olarak duyurmasının yıl dönümüydü… 35 insanın katledilmesini "operasyon kazası’’ olarak tanımlayacak, katliamın hesabını soranları cezalandıracak kadar rahattı aslında katil, bundan 10 yıl önce de…
Bugün, Emine Şenyaşar’ın Urfa Adliyesi önündeki adalet nöbetinin 300. günü… Eşini ve iki oğlunu kaybeden Emine Ana’nın oğlu 37 yıl hapis cezası alırken, olayda bizzat fail konumunda yargılanan Enver Yıldız 18 yıl ceza aldı. Vurulanı cezalandırıp, vuranı ödüllendiren devlet, Emine Ana’yı defalarca gözaltına aldı, hakkında çeşitli bahanelerle pek çok dava açıldı. Kanlı bir katliam karşısında bir ‘ana’yı suçlu pozisyona getirecek kadar rahat aslında katil hâlâ…
Bugün, Gülistan Doku’nun kaybedilmesinin üzerinden tam 728 gün geçti. Gülistan'ın kaybedilmesinin üzerinden iki yıla yakın zaman geçmesine rağmen, olaya dair aydınlatacak tek bir tahkikat yapmayan devlet, kimi pratikleriyle neredeyse Gülistan’ı suçlar hale geldi. Munzur suyu başında günlerce kızını bekleyen aileyi hedef gösterdi. Genç bir kadının yaşamını, polis bir babanın ve onun ‘’oğlu’’nun korunması uğruna hiçe sayarken de rahattı katil…
Sadece bugün değil, dün de, öncesinde de ve daha öncesinde de… Katil hep rahat. Cezaevinde aleni bir şekilde katledilen Garibe Gezer’in cenazesi morgtan çıkarılırken, "Cenazenizi de alın, gidin ulan" diyecek kadar rahat… Garibe'yi yıllarca mutlak işkence sistemiyle esir tutan sistem, onun katliamına giden süreci elleriyle ördü. Genç bir kadını önce uydurma suçlarla tutuklayan, göstermelik bir mahkeme ile astronomik cezalara çarptıran, zindanda iken cinsel saldırıdan tecrite kadar her türlü sistematik işkenceye maruz bırakan devlet, Garibe’yi katlettikten sonra, cenazesine de ne toplum ahlakı ve vicdanına ne de hukuka sığmayan her türlü uygulamayı reva görürken, intihar yalanına inanmamızı bekledi. Aslında gözlerimizin içine baka baka yalan söylerken de çok rahat katil…
Ve katilin rahatlığına hayatının her anında adım adım tanıklık etmiş bir başka direngen kadın: Aysel Tuğluk… 38 katliamının izlerini taşıyan kadim bir ailenin kızı. Abisi Aytekin Tuğluk’un 80’li yıllarda Elazığ cezaevinde katliamına da tanıklık etti, halkının acılarına da. Her hak ihlalinde, haklı davada ilk adımı atanlardan biri oldu cesurca. Siyasal bir darbe ile tutuklanma sürecine kadar, katille burun buruna yaşadı, kendi yöntemleri ve kararlılığıyla çarpıştı. ‘Kobane düştü, düşecek’ diyenlere inat, aylarca halkının omuz başında nöbet tuttu sınır boylarında. Tutuklandıktan sonra annesinin cenazesine yapılanları ise kelam anlatmaya yetmiyor, kendisi tek bir cümleyle öyle derin özetledi ki o süreci; "Beni ikinci kez yaktılar, ikinci kez acıya boğdular. İkinci Madımak gibiydi…”
Aysel Tuğluk aylardır "cezaevinde kalamaz" raporuna rağmen, artık sağlık durumu kendi yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmesine rağmen tahliye edilmiyor. O ince ruhun duyarlılığına mahir olamaz herkes, sağlık durumunu kamuoyunun bilmesini istemiyor aylarca. Fakat bugün katil yine iş başında… Garibe’nin, Halil Güneş’in, Vedat Erkmen’in ve daha nicelerinin bedenleri daha soğumamışken, düşman hukuku Aysel Tuğluk şahsında yüzlerce hasta tutsak için işlemeye devam ediyor. Ve katil yine öylesine rahat ki…
Peki neden bu kadar rahat katil! Hannah Arendt Kötülüğün Sıradanlığında, Yahudi soykırımının baş katillerinden biri Alman subay Adolf Eichmann’ın, Kudüs’te görülen davasındaki gözlemlerinden bahseder. Nazi Almanya’sında Yahudilerin toplanması ve kamplara yerleştirilmesinden sorumlu Eichmann, dava süresince suçlamaları red eder, savunmasında, 'sadece emirleri yerine getirmiş sıradan bir insan olduğu'ndan söz eder. Buradan yola çıkan Hannah, "Kötülüğün Sıradanlığı"ndan bahseder. Yani katili, kötülüğe hemhal eden emirler bizzat katilin karakterini de ifade ediyor. İktidarın beslendiği ve yuvalandığı zihniyete konuk olan katil, bir süre sonra bizzat o zihniyetin kendisi haline geliyor. Katil ve katliamı örgütleyen aynı sürecin birer parçası olarak birbirini takip ediyor.
Dolayısıyla Deniz’i katleden, Garibe’yi ölüme götüren, Gülistan’ı kaybettiren, Emine Ana’yı fail gibi yargılayan, Kobane’de sivilleri katleden, hasta tutsakları ölüme götüren katil (devlet, polis, erkek, savcı…) beslendiği kaynaktan aldığı güçle rahatlıyor, motive oluyor ve ölüm makinesi olarak işlemeye devam ediyor. Tüm ahlaki ve vicdani normları deforme etmek üzerine kurgulanan ‘kötülük’ özenle sıradanlaştırılırken, katil ve her isimden türevleri rahat olmaya devam edecekler.