“Ufkumuzda sadece sancılar ve acılar yok. Keşfedilecek renkler ve inşa edilecek dünyalar da var.” diyen tüm kadınların “Başka bir dünya mümkün” sözlerini pratiğe geçirmesi için tarihi dönemeçteyiz. Biliyoruz, gücümüz var. Ve biliyoruz ki kadın rönesansı 21. yüzyılda gerçekleşecektir
Tüm süreç değerlendirmelerin giriş cümlesi olan “Ortadoğu savaş merkezidir” belirmesi asrın çağrısıyla yeni bir umuda mesken belirliyor. Demokratik Toplum inşasını Ortadoğu’nun temel çözüm perspektifi ile ananlar, şüphesiz Ortadoğu’nun kalıcı barışının bu sözcüklerde saklı olduğunu da bilmekteler.
Savaşın, şiddetin, sömürünün, göçertilmenin ve yoksulluğun cenderesi altında ezilen ilk ulus olan kadınlarsa bu umudun etrafında kenetleniyor. Ortadoğu başta olmak üzere tüm toplumlarda kadınlar, üretilen egemenlik kültürüne itiraz ederken savaş karşısında onurlu bir barış için mücadele etmiş, tarihe sözlerini düşürmüşlerdir.
Liberyalı kadınlar;
“Barış sadece silahların susması değil, kalplerin huzurudur. Kadınlar barışı oradan başlatır.”
Pakistanlı kadınlar;
“Kadınlar sustukça savaşlar sürer.”
Kenyalı kadınlar;
“Barış, doğayla ve kadınla dost olan toplumlarda yeşerir.”
Yemenli kadınlar;
“Kadının sesi kısıldığında, barış sessizliğe gömülür.”
Suriyeli kadınlar;
“Barış, evine dönebildiğinde değil, komşunun evini de yeniden kurduğunda başlar.”
İranlı kadınlar;
“Barış, sadece savaşa hayır demek değil, baskıya da dur diyebilmektir.”
Iraklı kadınlar;
“Barış bizim için sadece suskunluk değil; adaletin, onurun, hatırlamanın sesidir.”
Son olarak Kerküklü bir kadın;
Savaşın en ağır yükünü taşıdık. Barışın da mimarı olmadan tamamlanamayacağını biliyoruz.” demektedir.
31 Mayıs günü Amed’de Şemse Alak parkında binlerce kadının farklı cümlelerden aynı manada buluşan sözleri yükseldi. Atılan her slogan taşınan her söz egemenin şiddetine itirazın sembolüydü.
Yürüyüşün toplanma alanı Şemse Alak parkıydı. Şemse Alak tecavüze maruz kalan daha sonra da katledilen bir kadındı. Kadınların kitlesel olarak cenazesini kaldırdığı ilk kadındı. Toplumsal barış ve demokratik çözüm yürüyüşünün Kürt kadınları için anlamı burada başlıyordu. Çünkü savaş ve barış denklemi Kürt kadınları için çatışmasızlık, ateşkes ya da silahların bırakılması sınırları ile ifade edilemeyecektir. Kürt kadınları eşitlik ve adaletin ilke olduğu demokratik bir yaşamın inşasını toplumsal barış olarak ifade ederken savaşa galip arayan erkek aklına itiraz eder.
Toplumsal barışta eşitlik ve adalet ilkesi şüphesiz yıllardır verilen mücadele taleplerinde aranmalıdır. “Hak verilmez alınır” misali yarım asırdır, direnen Kürt kadınları tüm toplumsal alanlarda örgütlenerek mücadele ettiler. Savaş siyasetine karşı mücadele ederken mağdur kimliğini aşarak mücadeleci ve inşacı kimliği oluşturdular.
Kadın kimliğinin yanında Kürt kimliğine de saldırılara cevap veren Kürt kadın hareketi ulus ötesi feminizmin kesişimsel perspektifini yakalayarak mücadelesini hem evrenselleştirmiş hem de tarihi öncülüğünü yerine getirerek tüm ezilen halkların kadınlarına umut olmuştur.
Ülkemizde asrın çağrısıyla başlayan çözüm iradesini en fazla sahiplenenlerin kadınlar olması da tesadüf değildir.
Ulus devlet paradigmasının çoklu krizlerini tüm Ortadoğu’da şiddet politikasına dönüştürmesinin sonuçlarını yaşayanlar yalnız Kürt kadınları olmamaktadır. Bugün Kürtlerle birlikte Dürziler, Araplar, Türkmenler, Hristiyanlar ve Aleviler başta olmak üzere birçok ulusun kadınları cihadist zihniyetlerin insafına terk edilmek istenmektedir. Demokratik Toplum modeli Kürt ulusunun menfaatlerini aşarak tüm ezilen halkların çözümünü dayatmaktadır. Demokratik Toplum farklılıkların eşit yurttaşlığını kadın özgürlükçü ve ekolojik değerlerin çatısı altında buluşturmayı hedeflemektedir.
”Herkes için adalet” kendini bu anlamın içinde var etmektedir. Bu temelde demokratik çözüm herkesin ortak talebi olmalıdır. Şüphesiz TJA’nın örgütlediği 31 Mayıs kadın yürüyüşü bu ortak mücadelenin ilk adımlarıdır. Yürüyüşte, Türkiye kadın hareketinden sosyalist, ekolojist, feminist ve mütedeyyin kadınlar yer almış, toplumsal barışın inşasında ortak iradeyi vurgulamıştır
Yürüyüş sonunda okunan basın metni bu iradenin yazılı ifadesi olmuştur. Bu temelde;
“*Barışın baş müzakerecisi Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün, özgür çalışma koşullarının gerçekleşmesi toplumsal barışın temel adımı olacaktır.
* Meclis zemini altında kurulacak komisyonda kadının özne olması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için etkin çalışma yürütmesi barışın toplumsallaşmasında belirleyici olacaktır.
* Kürt halkının varlık, kimlik, kültür ve dilinin özgürce yaşaması için anayasal güvenceye alınması eşit yurttaşlığın gereği olmaktadır.
* Erkek egemen, cinsiyetçi, milliyetçi, militarist dil toplumsal barışı zedelemektedir Bu dilden vazgeçilmesi barışın ortak dili oluşturulması gerekmektedir.
* Meclis çatısı altında yapılacak yasal düzenlemeler, kadına yönelik şiddet ve katliamların önüne geçecek şekilde yapılmalıdır. Kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılar bu sürecin içerisinde konuşulmalı ve bu saldırıların son bulması için çalışmalar başlatılmalıdır.
*Kadın iradesini dolayısıyla eşbaşkanlık sistemini tanıyarak, savaş siyaseti sonucu gasp edilen tüm belediyelerdeki kayyum politikalarından vazgeçilmesi demokrasinin gereğidir.”
Belirlemeleri kadınlar için mücadele gerekçesi olmaya devam etmektedir.
Kürt kadınları için savaşın sona ermesi, erkek şiddetinin dolayısıyla onun örgütlü aklı olan devlet şiddetinin son bulması ile mümkündür. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması barış ikliminin ön şartlarından biri iken, eşit yurttaşlık belirlemesi tamamlayıcı diğer şarttır.
Kadınlar barışın “destekleyicisi” konumunu değil “karar alıcı ve inşa edici” kimliğini üstlendiklerini yürüyüş ile beyan etmişlerdir.
Dünya barış deneyimlerinden yola çıkarak biliyoruz ki, Kadınların barış süreçlerine etkileri belirleyicidir.
Kadınlar barış müzakerelerinde sosyal, ekolojik ve ekonomik adaleti esas alırken, uzlaştırıcı, çözüm odaklı bir dil kullanmaktalar. Tüm toplumsal taraflara hitap edecek kapsayıcılığı yakalayan kadınlar barışın sürdürülebilirliği açısından da güven oluşturmaktadır. Dünya barış deneyimlerin bazılarında kadınların müzakere süreçlerine doğrudan dahil olmasının toplumsal etkileri gelişmiştir.
Kuzey İrlanda’da kadınlar mezhepler üstü bir barış söylemi geliştirdi ve insan hakları, kadınların korunması gibi maddelerin anlaşmaya eklenmesini sağladı.
Liberya’da kadınların baskısı sonucu müzakereler başlamış ve ülke barış sürecine girmiştir. Kolombiya da kadınların mücadelesi ile toplumsal cinsiyet eşitliği barış anlaşmasına ilk kez açıkça dahil edildi.
Bugün toplumsal barışın merkezi Ortadoğu’da tarihsel tekerrürünü yaşasın diye demokratik çözüm ve toplumsal barış yürüyüşünü toplumsallaştırmak kadın kimliğimizin gereği olmaktadır.
“Ufkumuzda sadece sancılar ve acılar yok. Keşfedilecek renkler ve inşa edilecek dünyalar da var.” diyen tüm kadınların başka bir dünya mümkün sözlerini pratiğe geçirmesi için tarihi dönemeçteyiz. Biliyoruz gücümüz var. Ve biliyoruz Kadın Rönesans’ı 21.yy da gerçekleşecek.