Akbelen'in kadınları, doğanın kucağında pişmiş, bilinci hayattan, yöreden, yaşlılardan kendi deneyimlerinden edinmiş bu kadınlar, tam da sınıfsal kimliklerinin hakkını vererek yürüyorlar
Meksikalı yazar Jennifer Clement'in “Kadınlar Ormanı” başlıklı kitabı, uyuşturucu kartellerinin, yılanların ve akreplerin sözünün geçtiği, annelerin kızlarını uyuşturucu baronlarından korumak için saçlarını kesip dişlerini boyayarak çirkinleştirmeye çalıştığı ve erkeklerin iş aramak için gidip bir daha asla dönmediği bir coğrafyayı anlatır. Kız çocuğu olmanın en tehlikeli şey olduğu bir ormandır hikâye edilen…
Umutsuzluk doğal bitki örtüsüne dönüşmüştür bu ülkede, Meksika kırsalında yaşam mücadelesi veren kadınların sesini duyarsınız. Kadınlığın karanlık gölgeler arasında saklanmak zorunda kalan ama her şeye rağmen ışıldayan renkleri dile gelir satırlarda, anneler ile kızları arasındaki ilişkinin en mahrem yanlarını ustalıkla yansıtır.
Kadınlar dünyanın her köşesinde açlıkla, yoksullukla, erkek şiddetiyle boğuşur. Kadınlar dünyanın her köşesinde bu yok sayılmaya, sömürülmeye, cinsel obje olarak görülmeye karşı aralıksız bir savaş yürütür. Kadınlar Ormanı'dır neredeyse tüm dünya, herkes ormanı meşrebince biçimlendirir. Kimi son derece güçlü simgesel bir sahiplenmeyle ağaçlara sarılarak onları kıskançlıkla korumaya çalışır devlet zoruyla girişilen yağmadan, kimi bağrını siper eder suya, gaza, copa…
Akbelen'de ne oluyor
Yeniköy-Kemerköy termik santraline kömür sağlamak için Muğla Milas’taki Akbelen Ormanı’nın kesilmesi termik santrale kömür sağlamak için köylerini ve ormanı yok etmesine karşı dört yıldır süren direniş son iki haftadır Limak tekelinin ve onun fedailiğini yapan devletin yeni bir saldırı dalgasıyla yeniden harlandı.
Tam bir kıyım ve talan makinası olarak işleyen sistem, tüccarından sanayicisine AKP yandaşlığından nemalanarak semiren burjuvazinin her kesimini ihya ediyor. Kârlarını ve geleceklerini garanti altına almak için emeğe de doğaya da vahşi bir kıyıcılıkla saldırıyorlar. Verimli tarım arazilerini, yüzyıllık ormanları tahrip ediyor, soluduğumuz havayı kirletiyor, hayatlarımızı çöle çevirerek bizi yavaş yavaş öldürüyorlar.
Akbelen Ormanları talancı rant hırsıyla katledilirken, Kurdistan'da Cudi’den Dersim’e kadar uzanan coğrafyada orman yakma ve ağaç kesimleri aralıksız sürüyor. Tarım ve hayvancılığı yok etmek, dağı ormandan, ormanı insandan ve canlıdan arındırmak için son derece bilinçli ve hedefli yürütülen “güvenlikçi politikaları”n ne anlama geldiğini görmek için kâhin olmak gerekmez. Katlederek bitiremediği gerillayı içinde yüzdüğü okyanustan mahrum bırakmak, Kürt halkını toprağından, hayvanından, yaşam kaynaklarından koparmak!
Öncüleşme
4 yıldır doğa ve emek mücadelesinin peşini bırakmayan İkizköylülerin sadece son iki yılı yıkım ekiplerini durdurmak için nöbette geçti. Geceleri gündüzleri iç içe girdi; ev yüzü görmedi çoğu, hastalarını, çocuklarını kendi hallerine bırakmak zorunda kaldılar.
Akbelen'in kadınları, doğanın kucağında pişmiş, bilinci hayattan, yöreden, yaşlılardan kendi deneyimlerinden edinmiş bu kadınlar, tam da sınıfsal kimliklerinin hakkını vererek yürüyorlar.
Dilleri ne söylerse söylesin, içinden çıktıkları sınıfın kimliğinden kurtulamamış, geldikleri sınıfı inkâr süreci kesintiye uğradığı için sözleri bir yerde, eylemleri başka yerde duranlardan farklı olarak hayatlarının anlamını sınayarak keşfetmişlere özgü bir özgüven biçim veriyor duruşlarına. Genç yaşlı, yorgun diri, öfkesi burnunda hepsinin. Tutuk değiller, “şunu dersem olur mu ki…” kaygısı, korkusu duymadan çağıldayarak söylüyorlar sözlerini; kimi zaman yorgun kimi zaman korkusuzca öne atılan bedenleriyle, eylemle büyüyen bilinçleriyle, teslim alınamayan iradeleriyle faşist rejime, burjuvazinin hükümetine, patronların emriyle üzerlerine salınan jandarmaya polise meydan okuyarak öncüleşiyorlar.
Pratik içinde yoğrularak somutlanan bu bilinç açıklığı tıpkı 280 yıl önce bir ağaca sarılarak Hindistan'dan bir dönem başlatan Armita Devi'nin* ardılları gibi…
Cudi-Akbelen birbirinden koparılamaz!
“Cudi’de yangına, Akbelen’de kıyıma son!” diyen, insanı doğadan, doğayı farklı coğrafyalarda ayırmayan uzun süredir mayalanmış yeni bir bilinç ve dil uç veriyor. Filizlenen bu bilincin Cudi ve Dersim'le bağını güçlendirmeye ihtiyaç var.
Bu bilincin Akbelen'de o güzelim çam ağaçlarını acımadan biçen hızarlar ve onlara kol kanat geren jandarma barikatlarıyla gözü kârdan başka bir şey görmeyen kapitalist sistem arasındaki çıplak bağı daha derinlemesine kavrayarak ilerlemeye ihtiyacı var.
Yaşam alanlarımıza ve soluk alıp veren doğaya sahip çıkma kavgasının bu çizgide derinleşip büyümesi için Akbelen'in de Cudi'nin de daha güçlü sahiplenmeye ihtiyacı var. Fakat buz Akbelen'de kırılmış, yol o cephede de yürünmeye başlamıştır. Gerisi elbette bir biçimde gelecektir.
(*) 1730’da Hindistan'da kedisine saray inşa etmek için ağaçları kestirmeye yönelen bir mihracaye karşı çıkan, başta kendisi (Armita Devi), üç kızı ve 363 köylünün kafalarının kesilmesiyle sonuçlanan, ilerleyen yıllarda çevre hareketi açısından esin kaynağı örneklerden biridir.