Sonuçları git gide ağırlaşan ekonomik kriz koşullarında kadınlar birçok nedenle zaten yoksullaşıyorken, bu kez bir de yasa yoluyla daha da yoksullaşacaklar. Anlaşılan o ki, iktidar ‘Türkiye Yüzyılı’nda kadın yoksulluğunu derinleştirmeyi vadediyor
Yeni kabinede Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı olarak görevlendirilen Mahinur Özdemir Göktaş yaklaşık iki hafta önce kameralar karşısına geçip, canhıraş bir şekilde, erkeklerin nafaka mağduriyetinden dem vurdu, “mağdur bir erkekse onun da yanındayız” dedi, “erkeklerimiz” diye başlayan cümlelerle devam edip “süresiz nafaka olur mu” diye adeta feveran etti. Kullandığı sözcükler, sesi, beden dili tümü birden; “nafaka mağduruyuz” diye bir araya gelen ayrıcalıklı erkek zümresini nasıl can-ı gönülden savunduğunu, kadınları nasıl “süresiz nafaka yiyen” canilere dönüştürdüğünü açıklıyordu. Bu açıklama bize iktidarın bir seçim vaadinin daha yerine getirmek istediğini haber veriyor. Bu nedenle iki haftadır yoğun olarak kadınların gündeminde.
Kadınların kazanılmış haklarından biri olan yoksulluk nafakası 2016 yılından beri çeşitli zamanlarda hedefe konuluyor ve iktidarın söylemleri nedeniyle, henüz yasal bir değişiklik yapılmamasına rağmen, gözle görülür bir şekilde aile mahkemelerinin kararlarına etki ediyor. O zamandan beri paradaki değer kaybı ve enflasyonun git gide artmasına rağmen aile mahkemeleri daha düşük tutarlarda yoksulluk nafakasına hükmediyor hatta bazen yoksulluk nafakası taleplerini tümüyle reddediyor. Tarafların sosyal ekonomik durum araştırması adeta “ ne kadar az nafakaya hükmedilir” peşin yargısı üzerinden yapılıyor ve kadının çok az bir gelirinin olması halinde bile yoksulluk nafakası bağlanmıyor. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, aile mahkemeleri açıkça iktidarın ve ayrıcalıklı erkeklerin nafaka aleyhdarı söylemlerinden etkileniyor ve takdir hakkını kadının aleyhine olacak şekilde kullanıyor. Bu söylemlerin yargı üzerindeki bir diğer etkisi de nafaka yükümlüsü nafakanın kaldırılması ya da azaltılması davalarındaki artış ve bu davalarda yine kadınlar aleyhine hüküm verilmesi.
Aile Bakanı iki hafta önce feryat etmişti ya “süresiz nafaka mı olur” diye. İşte tüm bu iktidar ve yakın çevresinin aleyhe söylemleri görünürde bu eksende toplanıyor. “Bir gün evli kaldı, yıllardır nafaka parası yiyor” gibi gerçekliği dahi tartışmalı, çok uç örnekler üzerinden hem magazinel bir merak uyandırılıyor hem de kadın düşmanlığı, mizojini körükleniyor, kadınlar bir de bu sebeple şiddetin açık hedefi haline getiriliyor. Yoksulluk nafakasının süresiz olarak bağlanacağı Medeni Kanun’da düzenlenmiş ancak aynı zamanda koşulları da düzenlenmiş. Yani boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebiliyor. Süresiz olarak bağlanacağı her koşulda süresiz olacağı anlamına gelmiyor elbette. Yine Medeni Kanun’da nafakanın, nafaka alacaklısı olan tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkacağı; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılacağı düzenlenmiştir. Yani bu durumlardan birini gerçekleşmesi halinde nafakanın süresiz olduğundan artık söz edilemeyecektir. Şartlarının oluşması halinde nafakanın süresiz olarak bağlanacağı yönündeki düzenleme çeşitli zamanlarda doktrinde de tartışma konusu olmuş ancak Yargıtay bu konudaki kararlarında, yoksulluk nafakasının süresine ilişkin olarak hâkime takdir yetkisi tanınmadığını, yoksulluk nafakasına süre ile sınırlı olmaksızın hükmedilmesi gerektiğini belirtiyor. Hatta süresiz nafaka düzenlemesi, Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla iptal edilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ancak Anayasa Mahkemesi açıkça zaman bazında bir yasal sınır olmasa da nafakanın hangi hallerde kaldırılacağının Medeni Kanun’da düzenlenmiş olması nedeniyle Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir. Türkiye’de 1926-1988 yılları arasında nafaka için bir yıllık süre sınırı uygulanmış ancak her nafaka tartışmasında kadınların anlatmaya çalıştığı cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olan kadın yoksulluğunun boşanma ile arttığının artık görmezden gelinememesi nedeniyle 1988 yılında kanunda değişiklik yapılarak nafakanın süresiz bağlanacağı düzenleniyor. Yani tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nin feshinde olduğu gibi bir geriye gidiş hedefleniyor, ülkede 62 yıl boyunca uygulanan 1 yıllık nafaka süresinin kadınların aleyhine olduğu deneyimlenmesine rağmen, 35 yıl önce elde edilen bir kadın kazanımına göz dikiliyor.
2016 yılından beri iktidarın hedefinde olan nafaka hakkının yeni kabinede görevli aile bakanı tarafından bizzat hedef gösterilmesi bize bir seçim vaadinin daha gerçekleştirilmek istendiğinin haberini veriyor. Kulislerde konuşulan kısa sürede bunun bir tasarı olarak meclis gündemine getirileceği yönünde. Ancak yazının başında belirttiğimiz gibi, yasal düzenleme henüz yapılmamış olsa dahi, aile mahkemeleri iktidarın bu hedef gösterici söylemlerinin etkisi altında kalıp nafaka talepleri konusunda git gide kadınların aleyhine karar verme eğilimi gösteriyorlar. Yasal düzenlemenin yapılması halinde nafakanın süre ile sınırlandırılmasının yasal gerekçesi oluşturulmuş olacak ve kadınlar şiddet sarmalı ya da yoksulluk arasında daha çok sıkışmış olacak. Sonuçları git gide ağırlaşan ekonomik kriz koşullarında kadınlar birçok nedenle zaten yoksullaşıyorken, bu kez bir de yasa yoluyla daha da yoksullaşacaklar. Anlaşılan o ki, iktidar “Türkiye Yüzyılı”nda kadın yoksulluğunu derinleştirmeyi vadediyor.