Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Kadın Varlığı Üzerine Kurulmuş Kastik Uygarlık

Nesrin Akgül Nesrin Akgül
10 Ağustos 2025
Yazı
0
Kadın Varlığı Üzerine Kurulmuş Kastik Uygarlık
0
SHARES
566
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Kastik katil zihniyetinden beslenen kolektif erkek bilinçaltında kadın bir insan değildir. Kadın bir mülk, üzerine damga vurulmuş bir köle ve kullanım hakkı belirlenmiş bir nesnedir. Bu noktada erkeğin zihninde kadın tanımı nedir diye sorgulamak, bunu deşifre etmek önemlidir. Erkek için kadın varlığı neyi tanımlar? Erkeğin kadınla ilişkisini belirleyen nedenler nedir

Bir erkeğin bir kadını öldürmesi, her erkeğin düzenli olarak kadınları öldürmesi, her toplumda düzenli olarak erkeklerin kadınları bir sebeple öldürmesi… Bu bir katliamsa ve kadın cinayetleri artık kadın soykırımı haline dönüşmüşse buna dair ciddi bir sosyolojik düşünüş, politik eyleyiş içinde olmak gerekiyor. Erkeğin bireysel öfkesi ile izah etmeye kalkıştığı bu katliamların, aslında en eski örgütlü suçlardan biri olduğunu ve suçlu olan kastik katilin günümüze sarkan devamlılığı olduğunu savunuyoruz.

Carl Jung’a göre insanın içinde bastırdığı, reddettiği ve görmek istemediği tüm karanlık dürtüler “gölge”yi oluşturur. Gölge, bireysel olduğu kadar kolektiftir de. Erkeğin toplumsal cinsiyet rolleri, kimi evrensel semboller ve arketiplerle birleşerek zihinsel katmanlar oluşturur. Bu roller (erkeğin güçlü olması, fallusçuluk, duygusal olmama gibi) kimi duyguların bastırılmasına yol açar. Bastırılan bu duygular “gölge”de birikir ve kontrol edilmediğinde patolojik şekilde ortaya çıkar. Bu gölge, bireysel psikolojideki gibi sadece rüyalarda ya da nevrotik belirtilerde değil, eril toplumun tapınaklarında, tüm kurumlarında, yasalarında, ordusunda yaşatılır. Bu kurumsallaşma kadına karşı süreklileşen örgütlü bir saldırı üretir.

Yine Jung’a göre her erkeğin bilinçdışında, dişil yönünü temsil eden arketipi yani anima bulunur. Anima bastırılınca gölgeye karışır ve bu kadına yönelik şiddet şeklinde patlak verir. Böylece toplumsal roller erkeğin kendi animasını da ona infaz ettirir. Jung’un tanımında ortaya çıkan kolektif psikodinamik, zihinsel katmanlar tarih sosyolojisi ile tanımlanırsa karşımıza kastik katil yapısı çıkar. Zira Öcalan’da Jung’un bilinçaltının yalnızca bastırılmış dürtüler olarak değil, kolektif bir miras olması yaklaşımını benimseyerek özelde de erkeklerin, sömürge toplumlarının nasıl bilinçaltı temizliği yapması gerektiğini çözümler. Peki erkek zihnini yapılandıran bu kastik katil nasıl bir sistem? Ortaya çıkış koşulları nedir?

Kastik katil Öcalan’ın tarih kuramı ile ortaya çıkan bir kavramsallaşmadır ve Anacıl Toplumun bastırılmasından beri örgütlü olarak varlığını sürdüren, kültürel ve biyolojik soykırım araçlarını bir arada kullanan sistematik bir güçtür. Neolitikten günümüze, kadının emeğini, bedenini ve iradesini denetim altına almak için hem maddi hem de sembolik şiddeti üretir. Bu tarihsel örgütlü suç belli bir tarihsel evre ile ortaya çıkıp, günümüze kadar kendini taşımıştır. Tarihin ilk faili olarak kastik katil, sadece kadın karşıtı değil toplum karşıtı olarak örgütlenen elit bir yapıdır. Elit karakteri onun azınlık bir güç olarak inşa edilen tanrısal gücünden, dokunulmazlığından ve sorgulanamaz etki alnından gelir. En vahşi yöntemlerle korkutarak, öldürerek, köleleştirerek varlığını sürdürür.

Öcalan, kastik katilin nasıl ortaya çıktığını tanımlarken Neolitik toplum tarihine dair yeni bir bakış açısı da ortaya koyar. Öcalan dogmatik düşünce yapısından uzak durup, fikri canlılığını koruyan düşünce yapısı ile hakikat karşısında cesur durarak tarihsel okumalar yapar. Bu özelliğiyle insanlık deneyimi karşısında fikir değişimini başarması, kendini yeniden yaratmasını da sağlatır. İşte bu özelliği sayesinde süreklileşen bir yenilenme, derinleşme ve günceli tarihle buluşturma gücüne erişerek hakikat avcılığına çıkmıştır. Bu özelliği olmasaydı Kastik katilin tarihsel çözümlemesi ile Neolitik Devrim dönemini de yeniden ele alışı da gerçekleştiremezdi.

Neolitik devrim, ağırlıklı olarak “insanlığın en köklü üretim sıçraması”, kadın merkezli komünal dönemin altın çağı olarak tanımlanmıştır. Kadınların toplumsal öncülükleri ile kutsandığı, ekolojik, eşitlikçi, mülkiyetsiz bir çağdır. İnsanlığın en büyük özgürlük ve yaratıcılık çağı olarak kadın eksenli ilerleyen bu çağ insanlığın barışçıl zamanı olarak da ele alınmıştır.

Öcalan, yeni tarih tezi ile beraber Neolitik devrim sürecini ikili karakteriyle yeniden tanımlar. Otuz bin yıllık Anacıl Toplum süreci kastik katil grubu ile karşı devrim saldırısına uğrar. Bu da insanlık tarihinin ilk büyük karşı devrimidir. Yani Neolitik dediğimiz süreç devrim ve karşı devrimi içinde taşıyan ikili, antagonist bir yapıda, çatışmalı olarak ilerleyen bir karakteri ortaya çıkartır. Neolitiğe geçiş asla gönüllü ve kendiliğinden olmaz. Toplayıcı ve göçebe topluluklar Anacıl Toplum sürecinde doğadan beslenmesini bilen, hastalıkların az olduğu ve boş zamanlarının dahi olduğu daha özgür bir yaşamın sahibidirler. Burada ilk toplumsal yapının ya da toplumsal doğanın kadın ağırlıklı gelişimi öne çıkar. Toplumsal doğanın kurucu gücü olarak rol oynar. Bunun dışında kalan ve henüz erkek olarak doğumda baba rolünü oynadığını bilmeyen erkek de avcılık yapar. Avcı topluluklar da erkek topluluğu olarak rol oynarlar. Buna “avcı kulübü” diyen Öcalan, bunu müthiş bir savaşçı ve öldürücü grup olarak tanımlar.

Kadın sürekli bir üretim içinde, birikmiş değerler yaratırken erkek de gözünü kadına ve onun yaratımlarına diker. Avcı kulübü eline geçirdiği keskin ve çok etkili olan obsidyen taşıyla kadına saldırma gücünü de elde eder. Bu örgütlü erkek gücü, avcı kulübü, kadına hem bir cinsel güdü hem de onun toplayıcılıkla yarattığı değerlere el koyma amaçlı hedeflerle saldırır. Kadına ve yaratımlarına el koyma avcı kulübünün ilk terör eylemi olarak tarihe geçer. Bu toplumsal sorunsallığın kadın ve erkek ilişkilerinde, kadının erkek tarafından köleleştirilmesi ile ortaya çıktığını da serimler.

Bir yanda kadın eksenli bir toplumsallığın yarattığı tanrıça kültürü varken öte yandan erkek avcı kulübü etrafında örgütlenen erkek egemen kültür şekillenmesi, tarihinde ilk çatışmalı çatallanmasını ortaya çıkartır. Kadın sürekli toplumsal üretimle beslenirken kastik erkek sürekli öldürerek ve yok ederek besleniyor. Kastik yapının tarihsel temelleri de işte bu avcı kulübü ile atılmış olur.

Neolitik devrim denilen süreçte erkek avcı kulübü kadını köleleştirip, kadın doğasına dayalı toplumsal doğaya karşı savaş açarak, saldırıya geçer. Yani Neolitik dediğimiz süreç bu avcı erkek kulübünün topluma karşı saldırısı ile gerçekleşmiştir. Neolitik devrim denilen süreç sadece büyük bir toplumsal devrimin değil aynı zamanda karşı devrimin de geliştiği dönemin kendisi olmaktadır.

Neolitik Devrim’e dair ayırt edici tanımlama da burada ortaya çıkmaktadır; yerleşik yaşam gönüllü ve ilerici bir tercih değil, baskıyla ve zorunlulukla gerçekleşen bir süreçtir. Cinsiyet ayrımına dayalı bir süreçle kadının ve onun şahsında bir toplumun kapatılmasını anlatan bir süreçtir. Bu süreç gönüllü olmaktan ziyade kastik yapının zoru ve şiddeti ile dayatılmış bir düzenin sonucu gelişir. Bu yerleşik yaşamın en büyük sosyolojik kırılması da kadının köleleştirilmesi olmuştur. Kastik yapının köleleştirici ve şiddeti etkince kullanması ile ortaya çıkan bu süreç aynı zamanda “şiddete dayalı elitler ya da kast ile komünaliteye dayalı toplum arasındaki mücadelenin” de tarihlenmesi sürecidir.

Kastik yapının çıkış yeri olarak Göbeklitepe’yi tanımlayan Öcalan; sınıfın, kentin, devletin ilk biçim kaynağı olarak da bu grubu gösterir. Göbeklitepe ilk köleleştirmenin, kadın ve çocukları üretime koşturmanın, erkeklerin zorla tapınak yapımında kullanılmasının da mekanı olur. Burada yaşanan şey “avcı kast devrimi” ya da “karşı-devrimi” olur. Kastik yapı gerçekleştirdiği karşı-devrimi sürekli kılmak içinde kutsalı deneyimler. Kutsallaştırılmış erkek, kutsal tanrı olmadan da bunu gerçekleştiremez. Kast bu nedenle dokunulmaz olanı, erişilmez ve sorgulanmaz bir otorite olarak kendini ayırt edici kılıyor. Kendisi ve kölesi arasında kullaştıran bir tanrısal bağ kuruyor. Köle ve sahip düşüncesini geliştiriyor. O nedenle Öcalan “Göbeklitepe, kulluk ve tanrısallık zihniyetinin kaynağıdır.” der.

Kastik yapının “mutlak efendi ve mutlak sahip” düşüncesi önce kadın ve çocukların mülkleştirilmesinde ortaya çıkar. “Bugün halen “kadın ve çocuk sahipsiz olamaz” şeklinde varlığını sürdüren fikir de o dönemden kalmadır.” diyen Öcalan, “sahiplenme” söylemi ile kadın ve çocuğun bağımsız bir özne değil de “ait olunan nesne” haline geldiğini belirtir. Sahiplenilen şey de köle olmuştur ve onun terk etme, bırakma, kendi olma hakkı olamaz. Erkek aklı kadını bilinçaltına bu kalıcı kodla yerleştirir. Bu kodlar kendini “namus”, “ahlak” ile meşrulaştırarak, işlenen kadın cinayetlerini “haklı” görür. Erkek aklı bu bilinçaltı ile işlediği her kadın cinayeti aklarken, toplumsal normlar da bunu içselleştirmiş olduğu şiddet mekanizmalarıyla tamamlar. Zaten sorgulanması gereken zihinsel yapılanma da bu olmaktadır; erkeğin inşa edilmiş varlığı, efendi-köle ilişkisine dayalı sorunlu bir diyalektik üretmiştir ve bu da kadın katliamını olağan hale getirir.

Kastik katil için kutsal benlik dışındaki her şey onun bir parçası ve uzvudur. O nedenle başta Ur kral mezarlarında yapılan kazılarda kralın ölümüyle beraber hizmetçileri, kölelerinin de onunla gömüldüğüne rastlanır. Bu “ölümsüzlük kompleksi” kastik katilin zihniyetini ve ötekine yaklaşımını en radikal ortaya koyan bir yaklaşımdır. Sati kültürü ile varlığını sürdüren bu zihniyet kadını sahiplenme ve varlığının bir parçası kılma aklını yansıtır. Kendisi öldüğünde beraberinde ölümü ihtiyaç haline getiren bu aklın kadının yaşam hakkına da müdahale edip, onun bir sebeple öldürülmesine karar vermesi de olağan bir durum halini alır.

Kastik katil zihniyetinden beslenen kolektif erkek bilinçaltında kadın bir insan değildir. Kadın bir mülk, üzerine damga vurulmuş bir köle ve kullanım hakkı belirlenmiş bir nesnedir. Bu noktada erkeğin zihninde kadın tanımı nedir diye sorgulamak, bunu deşifre etmek önemlidir. Erkek için kadın varlığı neyi tanımlar? Erkeğin kadınla ilişkisini belirleyen nedenler nedir?

Kastik erkek aklı kadına erişim hakkına sahiptir; kadın onun istediğinde erişebileceği bir beden ve duygu, güdü kaynağıdır. Kontrol hakkı vardır; kadının yaşamı, seçimleri erkeğin “uygunluk” filtresinden geçmelidir. Temizleme hakkı vardır; kadın, onun değer normlarından saparsa, bu “sapma” düzeltilmeli ve yok edilmelidir. Kadın bir özne değil, önceden belirlenmiş bir rol haline gelir. Onun anlam sınırını belirleyen şey erkeğin ihtiyaçlarıdır. Kendi başına varlığı değil; erkeğin yaşamında doldurduğu yerle anlam bulan bir figür haline gelir. Kastik erkek kadına var olma hakkı tanımaz, kadının varlığı baştan mühürlenmiştir. Kutsal davranış figürleri ile donatılmış olan erkek akıl kadın karşısında asla hesap vermez. Sınırsız bir hak illüzyonuyla, kadının yaşam hakkında da karar sahibi haline getirir kendini. Bu ilkel sapma kadının varoluş hakkını elinden alır, erkek varlığını ve özgürlüğünü kadın varlığının inkarı üzerine inşa eder.

Erkek aklı karşısında kadın varlığının kendini yeniden inşa etmesi, özgür temelli cinsiyet felsefesi ve diyalektiğinin oluşmasına ihtiyaç var. Erkeğin bilinçaltına işleyen kastik katil zihniyetinden arınması ve bunun açık yüzleşmesi içinde olması öncelikle sosyalist erkeğin sorumluluğu olmaktadır. Efendi ve köle ikiliğini aşarak, hükmedene erkek, hükmedilene kadın denmediği bir özgür eş yaşam ilişkisinin kurulması gerekir. Yine acil olarak kadın cinayetleri karşısında “Jinwar” tarzı komünler oluşturulmazsa, erkek şiddetinden kaçan kadınların yaşam alanları oluşturulamaz, ki bu da bizleri politikasız kılar. Unutmayalım ki bu derece kadın cinayetlerinin yaşanmasının bir sebebi de kadının artık verili ilişkilere karşı itirazının gelişmesindendir. Bu itirazı örgütleyerek, özgür yaşam bilincini ve onun yaşam alanlarını inşa etmek yeni döneminde esas sorumluluklarından olmaktadır.

Etiketler: erkek aklıjinwarKadın Mücadelesikadın varlığıkastikkastik katilKürt kadın mücadelesineolitikSayı 128
Önceki İçerik

Ataerkinin İşgal Alanı: Kadın Bedeni

Sonraki İçerik

Bölgesel Mülksüzleştirilmiş Bir Topluluk Olarak Domlar

Sonraki İçerik
Bölgesel Mülksüzleştirilmiş Bir Topluluk Olarak Domlar

Bölgesel Mülksüzleştirilmiş Bir Topluluk Olarak Domlar

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.