Kürt sorununun çözümüne dair ortaya konulan çözüm modeli, kadın özgürlük mücadelesinin de demokratik toplumun kurucu öznesi olduğu gerçeğini ve bütünleşmenin Türkiye halkları açısından nasıl bir değişim ve dönüşümün içinde olacağını en iyi kadınlar cevaplayacaktır
Bir önceki yazıda, biraz daha kavramsal çerçeveden yaklaşarak, ister adına demokratik entegrasyon, pozitif entegrasyon diyelim, isterse de özgür, eşit ve demokratik bir yaşam diyelim; toplumun, kadınların nasıl bir yaşama ihtiyaç duyduğunu bir parça da olsa anlatmaya çalıştım.
Toplumsal bir meselenin – hele ki kökleri bir asrı aşan bir mesele ise – çözümüne dönük kapsayıcı bir model önerisinde yer alan kavramların ağırlığının da farkında olarak yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü elli yıldan fazladır süren bir savaşın, çatışmanın içerisinde aynı zamanda bu sorunun nasıl çözüleceğine dair de perspektif ilk günden itibaren sunulmuş ve bunun mücadelesi verilmiştir. Bin bir emek, çaba ve mücadele ile ortaya sunulan modelin kavramlarının ağırlığı derken, tam olarak bu emek sürecini de gören bir yerden yaklaşılması gerektiğinin altını çizerek başlamak istiyorum. Yine Kürt özgürlük mücadelesinin ve Sayın Öcalan’ın bu çözüm modelinde kadın özgürlüğünü tarihsel ve toplumsal bağlamda merkezinde tuttuğudur.
Yeniden pozitif entegrasyon ya da demokratik entegrasyon kavramına dönecek olursak, inkâra dayanan yüzyıllık devlet aklına ve savaşa karşı pozitif ya da demokratik entegrasyon, barışın toplumsallaşmasının kurucu iradesi değil midir? Kürt sorununun çözümüne dair ortaya konulan çözüm modeli, kadın özgürlük mücadelesinin de demokratik toplumun kurucu öznesi olduğu gerçeğini ve bütünleşmenin Türkiye halkları açısından nasıl bir değişim ve dönüşümün içinde olacağını en iyi kadınlar cevaplayacaktır.
En azından kadın özgürlük mücadelesinin geldiği noktaya baktığımızda, bunun mümkün olabileceğini gösteren çokça mücadele olduğunu söyleyebilirim. Bu göstergelere geçmeden önce şunu özellikle belirteyim ki; tüm dünya kadınlarının özgürlük ve eşitlik mücadelesi, aynı zamanda toplumların adil ve eşit yaşamının mayasıdır.
Kadınların ortak mücadele hattını belirleyen noktalar bunun göstergesidir. Nitekim Jina Emini’nin katledilmesiyle birlikte açığa çıkan isyan, aynı zamanda kadınların var olan erkek egemen düzene uymayacağının, nasıl bir yaşam istediğinin de haykırışıdır.
Suriye’de Alevi, Sünni, Kürt, Süryani, Arap, Êzidî, Dürzi kadınları Zennubiya Kadın Topluluğu’nda bir araya getiren ortak nedenler, aynı zamanda nasıl bir yaşamla bütünleşmek istenildiğinin göstergesidir. Bu, ezbere bir söylem değil; bin yıllardır var olan erkek egemen sistemin ezberini bozmadır.
“Kadınlar nasıl bir toplum istiyor?” sorusunun cevabı işte buralarda açık bir şekilde dile getirilmiştir. Kuzey ve Doğu Suriye’de inşa edilen kadın özgürlükçü model, eğer tüm dünya kadınları tarafından benimsenerek “dünya kadın hareketinin bir kazanımıdır” denmişse, her şey alenen ortadadır. Yine Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Latin Amerika’ya “Jin, Jiyan, Azadî” sadece bir slogan değil, bir yaşam felsefesidir diyerek dünyanın dört bir tarafından yükseltilmeye devam edilmesi, kadınların nasıl bir yaşam istediğinin en açık göstergesidir.
Kadınlar hangi sistemle neden bütünleşmeyeceklerini çok iyi bilmekle birlikte, bütünleşilmesi gereken bir modelin ne olması gerektiği noktasında da açık bir perspektife sahiptir. Bunun altını özellikle çizmemin nedeni şudur ki: Toplamda yeniden inşa modelinde tüm kesimlerin bu inşa sürecine dâhil olması gerektiğini vurgularken, bunun mayasının yıllar öncesinden kadınlar tarafından atıldığını vurgulamak içindi.
Türkiye kadın hareketini, sosyalist kadınları, feminist kadınları, Kürt kadın hareketini yıllardır buluşturan; ortaklaştıkları ve ortaklaştıkları yerden sokağa taşıdıkları mücadele geleneği, mayası tutmuş bir modelin inşasının da bugünden başlamadığını göstermektedir.
Geldiğimiz aşamada, mayası tutmuş bir modeli büyütmenin yol ve yöntemlerini hep birlikte aramak zorundayız. Bütünleşmek istediğimiz modeli tüm boyutlarıyla konuşmak, hayata geçirmek, en azından biz kadınlar açısından çok daha net bir yerde durmaktadır. Kadınların katledilmediği, ötekileştirilmediği bir yaşamda buluşmanın adresi; kadın özgürlükçü modelle daha fazla bütünleşmek ve bunu yaşamın her alanında yaymaktan, örgütlenmekten geçmektedir.
O yüzden ortak mücadele alanlarımızı büyütmenin önemini burada bir kez daha belirtiyorum. Çünkü bizlere aynı zamanda yol gösterecek alan burasıdır. Kadınların eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesinin büyümesi, demokratik bir toplumun inşası açısından önemlidir. Elbette ki sadece bununla sınırlı tutmuyoruz; ancak demokratik bir toplumun ön koşulunun da kadın özgürlüğünden ve eşitliğinden geçtiğini çok iyi biliyoruz.
Bu kapsamda Barış ve Demokratik Toplum sürecinin kadınlar tarafından doğru okunduğu gerçeğinden, bunu daha fazla sokaklara taşırmanın aynı zamanda öz savunmanın da bir gereği olduğu sonucuna varıyoruz.
Çünkü Sayın Öcalan’ın belirttiği üç kilit kavram – barış, demokratik toplum ve entegrasyon – birlikte ele alınması gereken kavramlar olduğu gibi, kadın-erkek şahsında başlayan tüm sorunların çözüm perspektifinde modelidir.
Kürt sorununun demokratik çözümünde, demokratik entegrasyon yasaları; cumhuriyetin halklara, kadınlara, inançlara ve kimliklere özne olarak bakmasının hukuki güvencesidir. Merkezileşen, otoriterleşen, erkek egemen siyasete, sistemlere ve rejimlere karşı yerelden, çokluğun kendi hakikati ve iradesiyle var olmanın örgütlenmesinin ortak kazanımıdır.
Demokratik entegrasyon, silahların salt sustuğu negatif bir barışı pozitif bir barışa götürecek toplumsal bir barışın yasalarıdır. Bu yönüyle kadınların barış mücadelesinin yasalarıdır. Birlikte ortak geleceğimizi inşa edeceğimiz mücadelemizin, kimliğimizin ve emeğimizin yasalarıdır.
Biz kadınlar, binlerce yıllık erkek egemen topluma, patriarkaya ve devlete karşı çıktığımız sokaklarda, hakkımızı, kazanımlarımızı ve alacaklarımızı almanın mücadelesiyle ve hafızasıyla; özgür ve eşit bir toplumu, bir yaşamı inşa etmenin yollarını açmaya ve bulmaya devam edeceğiz.