Bir nevi toplumun “ideolojik fethi” gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu fetih son yıllarda özellikle toplumsal cinsiyet, kadın özgürlük ve kimlik (etnik, cins) mücadelesi özelinde yapılmaya çalışılmaktadır
Ahlak kavramı günümüzde anlaşıldığının aksine, ahlakın toplumda temel rolü varlıksal değerlerden beslenerek bir “kolektif bilinç” oluşturmasıdır. Ahlak ve etik kavramı teoride çok fazla tartışılmış, ayrıştıran-birleştiren noktalarda uzun süreli birçok sosyal bilimin konusu olmuştur. Ahlak ve etik kavramı yaşamsal anlamda farklılıklar taşırlar. Politika kavramı ise burada devreye girerek, toplumsal ahlakı ya da diğer bir anlamıyla tarihsel olarak biriken kolektif bilinci, toplumun öz çıkarlarını ve yurttaşların kimliklerini geliştirme mücadelesini ortaya çıkarır. Politika etimolojik olarak da hepimizin bildiği şehir anlamına gelen polis kelimesinden türetilerek şehri yönetmede ki yol ve yöntem anlamı taşır. Toplumsal politikanın en somut hali de demokratik siyasettir. Toplumsal politika aktüel olduğu için yenilenebilir, sürekli tartışma alanları yaratarak karar gücünü geliştirip, ihtiyaçları gidermenin yol ve yöntemini olgunlaştırır.
Bir toplumu her alanda sömürüye açık hale getirmenin yollarından biri kuşkusuz temel toplumsal ahlaki değerlerden ve politikadan yoksun bırakmaktır. Kolektif bilinç (ahlak kavramı yerine bu kavramı kullanacağım) ve politikadan yoksun bırakılma ve bu konuda geri düşürülme erkek iktidarın ve devletin ideolojik aygıtlarından bağımsız değildir. Bu ideolojik aygıtların yarattığı sızma hali toplumu nefessiz bırakarak birçok ahlaki ilkesini uygulayamaz hale getirmektedir. Bir nevi toplumun “ideolojik fethi” gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu fetih son yıllarda özellikle toplumsal cinsiyet, kadın özgürlük ve kimlik (etnik, cins) mücadelesi özelinde yapılmaya çalışılmaktadır. Bu kimi zaman gündelik yaşamda tüketilen mekânlarda kimi zaman endüstrileşen kültürel değerlerle kimi zaman zor kullanarak kimi zaman yargı eliyle kimi zaman da kaybettirilerek yapılmaktadır. Son yıllarda bölgemiz illerinde yaşanan somut vakalara baktığımızda da bu çok net bir şekilde görülebilir. Gülistan Doku, İpek Er, Nagihan Akarsel, Sakine Kültür… ve dahası…
Bu yaşananların yanı sıra özellikle genç kadınlara yönelik özel yaklaşımlar artarak ajanlaştırmaya varan yöntemlerle devam ettirilmektedir. Fuhuşa sürüklenme, madde kullanımına özendirme, lüks yaşamı cazip hale getirme, tüketimi yaşamın odağı haline getirme vb. Örnekler gösteriyor ki sistem sadece zor aygıtlarını kullanmıyor, rıza inşa ederek ve toplumun varoluşsal araçlarını, politika ve ahlaki (kolektif vicdan/bilinç) dokularını zayıflatmaya çalışıyor. Bu zayıflama hali toplumda zamanla bazı şeylerin kanıksanmasına, asıl rolünü oynayamaz bir duruma dönüştürüyor. Kentin dili, yaşam tarzı, tüketim ile olan ilişkisi, kent mekan tüketimi gibi çeşitli alanlarda var olan toplumsal hafıza dışında, yeni bir zihniyet inşa ediliyor. Tam da bu nokta belirtmek gerekir ki kadın özgürlük mücadelesi, kimlik mücadelesi, bu hakları aramanın yollarının ısrarla sürdürülüyor olması bu sürecin ısrarlı bir antitezini oluşturuyor.
Girişte de izah etmeye çalıştığım kolektif bilinç/vicdan, toplumsal hafıza bu durumlar yaşanırken oldukça önemli. Deneyimler güncel yaşanan olaylarda mücadelenin yol ve yöntemlerini geliştiriyor. Burada vurgulamak istediğim genelde toplumsal hafıza, kolektif bilinç/vicdan üzerinden özelde de kadın bilinci ve özgürlük mücadelesinin, devlet yapısı ile iktidarın tekel ve sömürü araçlarıyla nasıl sistematikleştirerek sınırlandırılmaya çalışıldığıdır. Aslında bir hegemonya alanı yaratıyor. Hem mekânsal hem de zihinde yarattığı tahribatla kendi zihniyet hegemonyasını inşa ediyor. Bundan dolayı toplumun deneyim birikimi, toplumsal hafıza bir hazinedir. Kadının en köle hale getirildiği, kimliğinin çalındığı tarihsel dönüm noktasını bilmek ve güncelde ne yönlü tahrip edilmeye çalışıldığının farkında olmak gerekiyor.
Bahsetmeye çalıştığım şeylerin mikro konular olmadığı, daha geniş ölçekte koca bir sistem olduğunun farkındayım. Daha özele indirgeyerek yaşadığımız coğrafyada nasıl vuku bulduğunu izah etmeye çalışıyorum. Yukarı da detaylandırmaya çalıştığım süreç daha yerel ölçekli, günlük yaşamda nasıl işletildiğini örneklerle pekiştirmeye çalışmak. Erkek aklı iktidarını günlük yaşamda nasıl sürdürüyor sorusunu tekrar tekrar sorarak ve erkeğin kadın üzerinde öldürme hakkı dahil sayısız birçok konuda kendini hak sahibi görmesiyle her gün bu iktidarı her alanda yeniden yeniden üretmesi sosyolojik bir gerçeklikle karşımıza çıkıyor. Kamusal ya da özel alan fark etmeksizin her alanda sömürgeleştirilmeye çalışılan kadın birden fazla alanda mücadele etmek zorunda; Hem binlerce yıllık erkek iktidara, mevcut yaşamda kimlik mücadelesi, en içte gündelik yaşamda birçok toplumsal rollere karşı. Kadın bunca verili sisteme bunca sınırlandırılmaya karşı müthiş bir direnme gücü gösteriyor. Özelde bu güç kadın özgürlük mücadelesi ile besleniyor. Öz kimlik mücadelesi, hakikat arayışının bir dalıdır. Hakikat arayışında ki ısrar ve mücadele tam da bahsetmeye çalıştığım sistem tarafından inşa edilmek istenen zihniyet hegemonyasının panzehiridir.
Son olarak belirtmek isterim ki mevcut haliyle inşa edilmek istenen kadın kimliğinin ısrarlı bir şekilde karşısında durmalıyız. Toplumda ki rolünün dayatılan toplumsal cinsiyet rolleri olmadığını her fırsatta ifade etmeliyiz.