Gün boyu tarlada çalışan kadın çadıra döndüğünde yemek, temizlik, bulaşık, diğer çocukların bakımı ve ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır. Bundan dolayı yorgunluk ve tükenmişlik kronikleşmektedir. Aile içi şiddetin de kol gezdiği bu alanlarda yaşanan mağduriyetler maalesef zamana yayılarak unutulmaktadır. Şu da unutulmamalıdır ki bu kadar risk altında çalışan kadınların yanı sıra çocuklar da bunlardan bertaraf değildir
Kadınlar dünyanın her yerinde farklı alanlarda tarım işçisi olarak çalışan büyük bir çoğunluktur. Ekimi, bakımı, seracılık, paketleme, pazarlama gibi geniş bir yelpazede çalışan ana unsurlardır. Tarihsel olarak da bakacak olursak insanlığın doğuşunda var olan av ve toplayıcılık toplumundan yerleşik ve tarım toplumuna geçişi sağlayan öncü grup yine kadınlardır. Tarım toplumunun kalıcılaşması aslında kendi devrinde çığır açan bir eylemselliktir.
Bölgemize baktığımızda geniş, sonsuz Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alan geniş havzası ile Mezopotamya topraklarının ne kadar verimli olduğundan bahsedilir. İlk çağlardan beri tarımın ana yurdu olan bu topraklarda, Hillar Mağaraları civarında (Ergani) bulunan antik alanda buğday tanelerinin bulunması buna en güzel örnektir. Bu kanıtlar, tarımın buradan başlayıp dünyaya yayıldığının göstergesidir.
Günümüzde uzun süre tarım ve hayvancılığın, yaylacılığın belkemiğini yine bölgemiz oluşturmuştur. Hatta bölgemizin tarım toplumu olduğundan uzun süre dem vurulmuştur. Maalesef 90’lı yıllar sonrasında boşaltılan, yakılan köylerin olması, yasaklanan mera ve otlakların kullanılamamasından dolayı tarım toplumundan bahsetmek mümkün olmamaktadır.
Modernleşen şehirler! Tarım arazilerinin inşaat şirketlerine peşkeş çekilmesi, sanayi bölgelerine ayrılması, maden şirketlerinin atık ve kullanılan ürünlerinin toprağı çoraklaştırması, suların bunlar vasıtasıyla kirlenmesi, konutlara, sitelere açılmasından dolayı tarım arazileri yok olmakla karşı karşıyadır. Öte yandan toprağın verimsiz kullanılması da diğer bir sebeptir.
Hal böyleyken, toprağa bağlı olan tarımda çalışan binlerce aile, çalışmak için Türkiye’nin başka illerine her yıl mevsimlik işçi olarak gitmektedir. Özellikle kadınlar ve çocuklar ucuz iş gücü olarak görüldüklerinden çoğunluğu onlar oluşturmaktadır. Bölge illerimizin çevresinden yoğun olarak (Riha, Sêrt) gidilmektedir. Bölgede adına “ırgat” denilen tarım işçileri, genelde aileler ve akrabalar hep beraber gitmektedir.
Gittikleri bölgelere göre pamuk, domates, fındık, sebze-meyve toplama başlıkları altında uzun süre yazın zorlu sıcağı ve koşullarında oralarda konaklamak zorunda kalmaktadırlar. Çadırdan oluşturdukları, bir köy büyüklüğündeki alanlarda yaşam savaşı vermektedirler. Her türlü hijyen ve sağlık koşullarından uzak, tuvalet ve temiz su gibi erişimin zor olduğu bir alanda yaşamak zorundadırlar.
Kadınlar taşıma su ile içme, banyo, bulaşık gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadırlar. Banyonun çadırda yapıldığı, bulaşıkların çadır dışında yıkandığı, suyun bulunmadığı geçici tuvaletlerin ortak kullanım alanlarında hijyenden bahsetmek mümkün değildir. Şehir dışında kurulan çadırlar sağlık ihtiyacına cevap olmaktan uzaktır.
Gündüz çalışmaya giden kadınlar, yaşça büyük çocukları bir diğerine bakması için burada bırakıp çalışmaya gitmektedir. Her türlü haşere ve sıcaktan uzak olmayan bir alanda çocuklar da hastalık ve diğer şeylerle (kaza gibi), ölüm riski de dahil olmak üzere karşı karşıya kalmaktadır. Bu kadar sağlıksız koşullarda çalışan ve yaşayan kadınlar ve çocuklar bu dezavantajın kurbanıdır.
Hamile kadınlar gerekli muayene ve kontrolden uzaktır. Bazen bu doğumlar çadırlarda, sağlık koşullarından ve profesyonellerden uzakta gerçekleşmektedir. Bu da hem lohusa kadınlarda hastalıkları hem de yenidoğan bebeklerde hastalık risklerini artırmaktadır. Bu dönemde iyi bakılması, iyi beslenmesi ve iyi dinlenmesi gereken anneler tarlada çalışmak zorunda kalmaktadır. Yenidoğan bebeklerine tarlada baktıkları için bebekler beslenme açısından yeteri kadar beslenememekte, enfeksiyon ve zararlı hayvanlar bakımından risk altındadır.
Gün boyu tarlada çalışan kadın çadıra döndüğünde yemek, temizlik, bulaşık, diğer çocukların bakımı ve ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır. Bundan dolayı yorgunluk ve tükenmişlik kronikleşmektedir. Aile içi şiddetin de kol gezdiği bu alanlarda yaşanan mağduriyetler maalesef zamana yayılarak unutulmaktadır. Şu da unutulmamalıdır ki bu kadar risk altında çalışan kadınların yanı sıra çocuklar da bunlardan bertaraf değildir.
Bütün bu risk faktörlerinin altında alternatif çözüm yolları çok elzem olmaktadır. Deyim yerindeyse insanların yaşadığı yerde karnını doyurması gerekmektedir. Köye dönüş projelerinin hızlandırılması ve hayata geçirilmesi, bitmiş olan hayvancılık için destek projelerinin üretilmesi, otlak ve meraların yeniden ekilir hale getirilerek canlandırılması, bu konuda desteklemelerin yapılandırılması, köylerde kooperatifçilik için eğitimlerin yapılması, verimli tarım alanlarının rant alanlarına dönüşmesinin önüne geçilmesi, belediyelerin organik tarım ve bilinçli tarım yapılabilmesi için kurslar açması, köy komün sisteminin oluşturulması, tarım alanlarının verimliliğinin artırılarak bir toprak reformunun hayata geçirilmesi, tarım işçisinin emeğinin karşılığının artırılarak daha refah bir seviyeye kavuşturulması hayatidir.