Foto: Selin Arutan
2020 yılında kadın gazetecilerin maruz kaldığı 701’den fazla şiddet olayı belgelendi. En az 138 kadın gazeteci sahada çalışırken fiziksel saldırıya uğradı, üç kadın gazeteci öldürüldü, 97 gazeteci gözaltına alındı ve bunların 51'i tutuklandı
İnsan Hakları Haftası'ndayız, bundan tam 72 yıl önce İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edildi.
İnsan Hakları Haftası'nı bu yıl da artan çatışmalar, kadın cinayetleri, tecavüzler, sokaklara taşan polis şiddeti, helikopterden atılan yurttaşlar, köpekli işkenceli gözaltılar, tutuklamalar, Kürt çocuklarını katleden kolluk güçlerine uygulanan cezasızlık ve Türkiye’nin tek kadın özgürlükçü partisine yönelik kapatma tehditleriyle karşılıyoruz. Tüm bu saldırılardan kadınlar da payını alıyor elbette. Peki ya kadın gazeteciler?
Erkek egemen düzende her sektörde olduğu gibi medya sektöründe de kadınların maddi-manevi ikincil konumda olmaları, eşitsizliğe maruz kalmaları ve kadın çalışanlara ilişkin önyargılar hala önemli bir mücadele konusudur. Gazeteciliğin kamusal alanın en görünürlerinden olması bu alanın "erkek alanı" olduğu ön yargısını da yaratmıştır. Bunun temelinde ise kapitalist sistem için aynı zamanda bir pazar olarak da görülen basının ideolojik şekillenmesi bulunuyor. Basın-yayın -yani medya- kadını ya "meta" ya da "anne" olarak kodlayıp ya geleneksel bir rol içine alıyor ya da bedenini teşhir eden bir araç olarak görüyor. Bundan kaynaklı olarak gazetecilik mesleğini kadınların en çok ayrım yaşadığı bir meslek alanı haline getiriyor.
Günümüzde kadınlar medyada hala ötekileştirilen, üretiminin niteliği en çok tartışılandır. Yönetici konumda çok az kadın gazetecinin bulunmasının yanı sıra emek sömürüsü, ücret eşitsizliği, cinsiyetçilik, mobbing, taciz ve şiddet kadın gazetecilerin neredeyse günlük olarak mücadele ettikleri sorunların başında geliyor.
Maalesef saldırılar bununla da sınırlı kalmıyor. Kadınlar dünyanın birçok yerinde bu mesleği canları pahasına yapıyor, yapmaya çalışıyor. İnsan Hakları Haftası'na girdiğimiz 10 Aralık günü Afganistan’da kadın gazeteci ve aktivist Malalai Meyvand katledildi. Ülkenin doğusundaki Nangarhar vilayetinde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren Malalai aynı zamanda bir kadın hakları savunucusuydu. Bundan tam bir yıl önce de 27 yaşındaki kadın gazeteci Mina Mengel, Kabil’de işine gitmek için araç beklerken silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.
Manzara Batıda da pek farklı değil. Rus gazeteci İrina Slavina karşılaştığı baskılar nedeniyle bedenini ateşe vererek yaşamına son verdi. İrina yaşamına son vermeden birkaç saat önce facebook sayfasında “Ölümümden Rusya Federasyonunu sorumlu tutun” demişti. İrina Vladimir, Putin yönetimine karşı muhalif bir gazeteciydi. Aynı gazetede çalıştığı arkadaşlarının, devlet yetkililerinin İrina’ya yoğun baskı uygulandığını anlatması da intihara sürüklemenin devletler açısından kendilerini rahatsız eden gazetecileri katletmenin başka bir yöntemi olduğunu gösteriyor.
Gazeteci Daphne Caruana Galizia ise 16 Ekim 2017’de Malta’da devletin mafyalarla olan ilişkilerini deşifre ettiği için aracına yerleştirilen bombayla öldürüldü. Meksika’da Maria Elena Ferral Hernández 30 Mart’ta sokak ortasında katledildi. Maria öldürüldüğünde kentte yaşanan kaçırılma ve kaybetme olaylarına ilişkin bir haber peşindeydi ve yerel siyasetçiler tarafından birçok kez ölümle tehdit edilmişti. Aynı bölgede 2005’ten bu yana toplam on üç kadın gazeteci benzer şekilde tehdit edildikten sonra ölü bulundu. Gazeteciler Maria Esther Cansimbe 2009 ve Adela Octubre ise 2012’den bu yana kayıp…
Gazetecilikte Kadın Koalisyonu'nun 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla yayınladığı 2020 yılında kadın gazetecilere yönelik ihlallerin listesi de kadın gazetecilerin geçirdiği zor yılı özetler nitelikte. Gazetecilikte Kadın Koalisyonu sadece 2020 yılında kadın gazetecilerin maruz kaldığı 701’den fazla şiddet olayını belgeledi. 2020'de en az 138 kadın gazeteci sahada çalışırken fiziksel saldırıya uğradı, başından bu yana üç kadın gazeteci öldürüldü, doksan yedi gazeteci gözaltına alındı ve bunların elli biri tutuklandı.
Tüm bunlara rağmen özellikle 2001'den sonra medya sektörünün kadınların daha çok varlık gösterdiği bir alan olduğunu da belirtmek gerekiyor. Basın Gözlem Kurumu'nun verilerine göre 2017'de dünyada basın kartı sahibi gazetecilerin yüzde 46.9'u kadındı, ilk başvuru yapanların ise yüzde 53.1'ini kadın gazeteciler oluşturuyordu.
Peki Türkiye’deki tablo nasıl?
Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik saldırılar endişe verici düzeyde, bu durumdan da en çok kadınlar gazeteciler etkileniyor. Özellikle 2016’da çok sayıda basın kurumunun KHK’lerle kapatılmasından sonra birçok kadın gazeteci işsiz kaldı. Kadın gazeteciler sadece işsizlik değil aynı zamanda psikolojik şiddet ve tacizle de mücadele etmek zorunda. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın geçen yıl yaptığı bir saha çalışmasına göre Türkiye’de kadın gazetecilerin yüzde 61’i psikolojik şiddete maruz kalıyor, yüzde 17’si ise en az bir defa fiziksel şiddetle karşılaştığını belirtiyor. Türkiye’de yedi kadın gazeteci demir parmaklıklar arkasında tutuluyor. Tutsak edilen kadın gazeteciler burada da kolluk güçlerinin fiziki ve psikolojik şiddetine maruz kalıyor.
Özellikle Kürdistan kentlerinde ya da özgür basında çalışan kadın gazeteciler hem devlet hem de yapılan haberlerden rahatsız olan erkekler tarafından tehdit ediliyor. Bunun son örneğini Batman’ın Gercüş ilçesinde 15 yaşındaki çocuğa yönelik haberin ardından yaşananlarda gördük. Haberi yapan Jinnews muhabiri özel harekât polisleri tarafından “Kimsin, niye buradasın, neyi araştırıyorsun, ilçeye neden geldin” şeklinde tehdit edildi.
Kısacası kadın gazeteciler hem bireysel erkek şiddetine hem de erkek devlet şiddetine karşı mücadele ediyor.
Tüm bunlara rağmen kadınlar hem toplumda hem de meslekte önemli değişimler yaratıyor. Bugün kadın gazetecilerin çabalarıyla haber dillerindeki olumlu değişim, kadın gazeteciler arasında dayanışmanın yaygınlaşması, kurum içi şiddete karşı seslerin daha gür çıkması, kadın gazetecilerin daha örgütlü duruşunun da bir sonucu.
Tabii ki bu değişimin motor gücü, kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik paradigma üzerinden şekillenen ve tüm alanlarında kadınların örgütlendiği özgür basından geliyor. İlk kadın haber ajansı JINHA, kalemin çuvaldıza dönüşmüş hali: Şûjin, erkek egemenliğine karşı kalemlerini bir özsavunma aracı olarak kullanan Jinnews, ırkçı ve cinsiyetçi medyaya karşı uzun soluklu bir mücadelenin birer parçası olurken medyada hâkim olan erkek egemenliğine karşı mücadelenin sorumluluğunu sadece kadın gazetelerine ve ajanslarına yüklemiyor. Kadın gazetecilerin bulunduğu tüm alanlarda örgütlenmeyi hedef alıyor.
3 Mayıs 2017’de Amed'de kurulan Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu ve 18 Kasım 2018’de Avrupa’da kurulan Kürdistan Kadın Gazeteciler Birliği de kadın gazetecilerin ürettikleri, cinsiyetçiliğe ve erkek egemenliğine karşı örgütlendikleri birer mecra. Bunlar tabii ki yeterli değil. Bu örgütlülüğün ve özgür basında kadına yaklaşımda ve haber dilinde yaşanan olumlu değişimlerin tüm basın yayın kurumlarına yayılması önümüzdeki en önemli hedef.
Kadın özgürlüğünü esas alan bir toplumsallığın basını olma iddiasındaki Kürt kadın gazeteciler erkek-devletin saldırılarına biat etmedikleri gibi 90’lı yıllarda gazetecilerin sokak ortasında katledildiği bir dönemde Türkiye’nin ilk kadın yayın yönetmeni olan Gurbetelli Ersöz’in cesaretiyle mücadeleyi daha da yükseltiyor.
“Tabii ki, bir Kürt kadının genel yayın yönetmeni olması çok önemli, son yıllarda Kürt kadını erkekten çok daha fazla mesafe kat etti. Benim bugün geldiğim yer de, kendi özel gayretimin yanı sıra bununla bağlantılı.” Gurbetelli Ersöz