kadın devriminin özgürleştireceği kesimler kadınlarla sınırlı değil; cinsiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime bağlı sebeplerle sömürülen ve ezilen herkes bu devrimle özgürleşecek. ancak bu devrimin öznesi kadınlar…
bu yazıyı kadın devrimi üzerine bir tartışma yürütmek amacıyla yazıyorum ve her türden eleştiriyi, katkıyı memnuniyetle karşılarım. bu kavrama itiraz edenler vardır, onların da görüşleri çok değerli ve başımızın üstünde yeri var ama bu tartışmayı cinsiyet temelinde, bir tür kökten dönüşüm hedefleyen yol arkadaşlarımız arasında yürütmek daha verimli olur bence.
başlarken şunu ifade etmem gerek. kadın devrimi ifadesini feminist devrim'e tercih ediyorum. çünkü kadın devrimi bileşik bir gücün yürüttüğü bir süreç olacak, bunu inşa edenler içinde feminizmi benimsemeyenler de bulunuyor. ayrıca bir devrimi öznesinin belirlediğine inanıyorum.
kadın devriminin özgürleştireceği kesimler kadınlarla sınırlı değil; cinsiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime bağlı sebeplerle sömürülen ve ezilen herkes bu devrimle özgürleşecek. ancak bu devrimin öznesi kadınlar, hedefi bütün bu sömürü ve baskıya sebep olan şey yani erkeklerin iktidarını örgütleyen bir sistem olarak patriyarka. patriyarkanın öznesinin de erkekler olduğunu hatırlatayım. dolayısıyla, gelecek eğer bugünden farklı olacaksa kadın olacak.
gelecek kadındır
feminizmin ortaya çıktığı yıllarda radikal feministlerin zaman zaman kullandığı bu sloganın bugün için de anlamlı olduğunu düşünüyorum. ama daha fazla ilerlemeden iki noktayı vurgulamak isterim. birincisi, daha önce bu mecrada ifade ettiğim bir şey; feminist politika açısından, kadın gibi ezilen ve sömürülenler kadındır. ikinci nokta şu; lgbti+ hareketin mücadelesi, kadın devriminin en önemli yoldaşı; belli tarihsel dönemlerde aynı yolda, karşı karşıya yürümeleri vaki olsa da.
haklarımızla yetinmemek
kadın devrimi, bu terime başvurulmasa da ikinci dalga feminizmin özünü oluşturur çünkü ikinci dalga ile birlikte, kadınların mücadelesi haklar ve talepler'i aşan bir kapsama ulaşmış, tüm toplumsal yapının sorgulanması ve değiştirilmesine odaklanmıştır.
yani o noktada, oy hakkı, eğitim hakkı, mülkiyet hakkı gibi, yasalarla belirlenen haklara yenilerini eklemekle yetinmeden, toplumu yani kamuyu ve haneyi değiştirecek bir çizgi oluşturulmaya çalışıldı. çünkü örneğin eğitim ve ücretli çalışma haklarının kullanılabilmesi için bulaşıkları da düşünmek gerekiyor!
ancak bu, bir daha hak mücadelesi verilmediği anlamına gelmiyor; nitekim tam da ikinci dalga oluşurken, fransa'da kürtaj hakkı için mücadele çok önemli oldu. ama kürtaj hakkı, kadınların cinsel özgürlüğünü hedefleyen daha geniş bir mücadelenin parçası.
nasıl bir devrim?
buna cevabım çok basit; kesintisiz! bunu iki anlamda söylüyorum; birincisi kadın devrimi bir toplumsal devrim, dolayısıyla, zaman zaman siyasal sıçramalarla ilerlese bile, tek bir siyasal devrime, siyasal iktidarın el değiştirdiği bir momente dayanmaz. ikincisi, sonsuza kadar sürer.
çünkü eşitliği, özgürlüğü ve adaleti sağlamakla yetinmez, cinsiyetin ortadan kalkmasını hedefler. burada bir parantez açayım; eşitlik konjonktürel değil, tarihin belli bir aşamasında hem yasal hem toplumsal eşitliğe ulaşılabilir. adalet de öyle. ancak özgürlük böyle değil, göreceli, tarihin içinde açılarak gelişen bir kavram, mutlak özgürlüğe ulaşamazsınız, ancak daha özgür olabilirsiniz. eşitlik, adalet ve özgürlük için mücadele kadın devriminin önemli araçları ama tekrar altını çizeyim, hedef cinsiyetin ortadan kalkması.*
bir kavram olarak cinsiyetin işlevi
ancak güncel bazı tartışmalara istinaden vurgulamak istediğim bir nokta var. cinsiyet, feminizmin önemli kavramlarından ve araçlarından biri. tarihi, insanlık, milliyetler, sınıf vb gibi kavramlar üzerinden okuyanlara yani kadın-erkek yok insan/sınıf/ulus var diyenlere karşı cinsiyeti tanımladı feministler. cinsiyet, toplumun içinde, patriyarkanın ihtiyaçlarına göre şekillenen bir kategori. dolayısıyla, patriyarkaya karşı mücadelede cinsiyet çok önemli bir araç ve yok sayılarak ortadan kalkmaz, çünkü ancak cinsiyeti tanıdığımızda, tanımladığımızda onun üzerine kurulan iktidarla mücadele edebiliriz.
ama şu da önemli. cinsiyet, toplumu zenginleştiren bir "fark" değil, bir egemenlik ilişkisinin aracı. ortadan kalkması da o egemenlik ilişkisinin çözülmesine bağlı. kadın devriminin amacı da bu zaten.
patriyarka nasıl çözünür?
patriyarka bir üretim biçimine dayanan toplumsal bir sistem. hanede/özel alanda hakim olan bu üretim biçimi, kadınların ve çocukların ücretsiz emeğine dayanır. patriyarka, kamusal alanda, ücretli emek sömürüsüne dayanan kapitalizmle birlikte düzeni oluşturur. patriyarka ile kapitalizm zaman zaman birbirini destekler, zaman zaman çelişir. kadınların ücretli çalışmaya geçip patriyarkal ilişkilerin dışına çıkması, kapitalizme yeni alanlar açar; bunun en iyi örneklerinden biri yemeksepeti benzeri işletmeler.
kapitalistlerin, patriyarkanın sonuçlarından yararlandığı pek çok durum da var; kadınların ucuz ve itaatkâr emek gücü olması bunun başında geliyor. o yüzden kapitalizmle karşı karşıya gelmeden patriyarkaya karşı mücadele etmek gerçekçi değil ama şunu da mutlaka vurgulamalıyım; özellikle tek tek kadınlar açısından, bugün kapitalizmin ortaya çıkarttığı imkânlar önemli; ücretli çalışma, özgürleşme yolunda önemli bir adım.
haritayı çizmek, işgal edip özgürleştirmek
daha önce başka mecralarda yazdığım bir şeyi tekrar edeceğim. benim de bakış açısını ve görüşlerini benimsediğim feminist yazar christine delphy, patriyarkanın farklı alanlardaki işleyişini, varlığını keşfetmeyi bir haritanın çizilmesine benzetiyor. kadın devrimi bu haritayı çizdikten sonra işgal edip özgürleştirmeyi gerektiriyor.
bir örnekle derdimi anlatmak istiyorum. pozitif bilimlerde cinsiyetçilik konusunu ele alalım. aslında bilim asırlar boyunca sadece erkeklere mahsus bir alan olmamış ama tarih bu kadınları göz ardı ederek yazılmış. o yüzden öncelikle bilim tarihindeki yok sayılan kadınlar ortaya çıkartılır, bu kadınların görünürlüğü sağlanır. daha sonra, kadınları bu dallarda yer almaya teşvik edecek pozitif ayrımcılığı sağlayacak önlemler oluşturulur; kız öğrenciler, kadın araştırmacılar için kamu bursları gibi. (ama tabii kadınların ev içindeki ücretsiz çalışma zorunluluğundan muaf olmasını sağlayacak bir dönüşüm olmadıkça bütün bunlar yetersiz kalır.)
aynı zamanda, pozitif bilimlerin kadın, trans ve eşcinsel deneyimlerini ve ihtiyaçlarını dikkate almasıyla atılacak adımlar da var.** bu da ancak politik müdahaleyle mümkün. bütün bunlar gerçekleştikten sonra bilim alanının cinsiyetten kurtarıldığından söz edebiliriz.
yani farklı alanlarda, uzun ve kademeli bir mücadele gerekiyor. bu süreç, siyasal sıçramalara dayanan kopuşlar olmasıyla değil, hedeflediği dönüşümün köktenliğiyle devrimci.
alanlar, araçlar
kadın devrimi birden fazla alanda ilerler. siyaset bu alanlardan yalnızca biri. ama parlamenter ve parlamento dışı siyaset alanına müdahale kadar önemli olan şey, politika dışı sayılan alanların politik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ve dönüştürülmesi. parlamentodan eşitlikçi yasalar geçirmek, yerel yönetimleri dönüştürmek önemli ama çok yetersiz. bugün mücadelemizin odağında bulunmakla birlikte, erkek şiddetine karşı önlemler ve kurumlar oluşturmak işin çok küçük bir kısmı. bize yeni ders kitapları, yeni filmler, yeni romanlar, yeni rol modelleri gerekiyor. örneğin sporun dönüşmesi, yasaların değişmesi kadar önemli olabiliyor. hiçbir araç ve alan diğerinden değerli ve işlevli değil, işe yaramaları için birlikte varolmaları gerekiyor.
cinsiyetin ortadan kalkması kadınların güçlenip erkeklerin değişeceği bir süreçle mümkün. diğer yandan patriyarkal sömürü ve baskıyla çoğunlukla tek başımızayken ev alanında karşı karşıya kalıyoruz. bu bile bireysel güçlenmenin gerekliliği için bir sebep.
o yüzden çok farklı araçlara, çok sabırlı bir çalışmaya ihtiyacımız var. bu konuda söylenecekler tabii ki bunlarla sınırlı değil. yolumuz uzun ama açık. her birimiz değerliyiz, birbirimize ihtiyacımız var.
*Yukarıda da ifade ettim, tekrar edeyim. Feminist siyaset cinsiyetle toplumsal bir olgu olarak ilgilendiği için, gender'in karşılığı olarak toplumsal cinsiyet terimini kullanmayı tercih etmiyorum.
**Örneğin Sancısız doğum pratiğinin tarihinin birkaç onyılı geçmemesi düşündürücü değil mi?